Türkiye bir çukurun içinde debelenip duruyor. Açıkçası tünelin ucunda da bir ışık görünmüyor. Erdoğan’ın siyaset dili ve yaklaşımı tüm partileri ve toplumu kuşatmış durumda. Muhafazakarlara demokratik bir devlette yaşama garantisi vermekle muhafazakarlaşma arasındaki farkı kaybeden CHP giderek kimliksiz bir sağ parti haline dönüşüyor.
Kılıçdaroğlu, Mavi Marmara’da İsrail baskını sonucu öldürülen İnsani Yardım Vakfı (İHH) üyesi Çetin Topçuoğlu’nun ailesini ziyarete gittiğinde, İHH’nın aslında SADAT benzeri bir yapılanma olduğu gerçeğini gizliyor. “Yurttaşımız”, yerine “Şehidimiz” gibi İslamcı çağrılarla yüklü bir kavram kullanıyor.
Siyasetin sağ ağırlıklı bir arenaya dönüşmesi, sağı da giderek radikalleştiriyor. Zafer Partisi gibi faşist partiler kendilerine yaşam alanı buluyor ve kısa süre içinde yüzde 2’ye yaklaşan bir oy desteği bulabiliyor. Daha vahimi siyasetin dilini radikalleştirip ırkçılaştırıyor, bugün Suriyelilere yönelik kullanılan dil, toplumu Kürt düşmanı yapmanın da bir aracı olarak kullanılıyor.
Bu açıdan Türkiye siyaseti, İsrail’e çok benziyor. Bakın New York Times yazarı Thomas Friedman İsrail siyasetinin halini nasıl anlatıyor:
“İsrail merkez sol ve merkez sağ partileri, iktidar çoğunluğunu elde etmek için yeterli oya sahip değiller. Geçmişte, İsrailli dini partiler kendilerini bir müzayedeyle sol ve sağ koalisyonlara satarlardı. Ortodoks dini okullar için en fazla finansmanı sağlayan koalisyonu desteklerlerdi.
Ancak Netanyahu ve arkadaşları sayesinde İsrail’deki dini partiler radikalleşti ve artık Ortodoks partileri satın almak zorunda kalmaktan giderek daha fazla rahatsız olan merkez sol ile hükümetler kurmayacaklar.
Bilin bakalım Yahudi dini partilerinin yerine yemeğe kim geldi?
Abbas tarafından yönetilen bir İsrail Arap Müslüman partisi.
İsrailli Arapların çoğu İsrail siyaseti içinde oynamaktan kaçınmıştı; Yahudi partileri tarafından ortak olarak genellikle kaçınılan kendi aşırı solcu Filistin yanlısı partilerini yarattılar. Ancak İsrailli Araplar İsrail’in yaklaşık yüzde 21’ini oluşturuyor. Yahudiler eşit olarak bölündüğünde, İsrailli Araplar kritik bir güce sahip olmakta ve bu gücü okulları, kasabaları ve polisi için daha fazla fon sağlamak için kullanma potansiyeline sahipler. Mansur Abbas’ın büyük kavrayışı buydu.
Bu amaçla Abbas, temelde diğer İsrailli Arap partilerine “Uzayın” dedi. İsrail siyasetinin merkezinde oynayacaktı. Tabanının bazı üyeleri dirense de Abbas, Batı Şeria’daki Filistin Yönetimi içindeki yolsuzluk ile Gazze’deki Hamas’ın gaddarlığı ve yetersizliğinden bıkmış birçok İsrailli Arap’tan destek gördü. İsrail’deki hayatlarına odaklanmak istediler.
Bibi bu tehdidi hemen gördü. Bu yüzden önce, Abbas’ı kendi koalisyonu için ayartmaya çalıştı ve bu başarısız olduğunda, gerçek Bibi tarzında, Abbas’ı radyoaktif hale getirmeye uğraştı; böylece kimse onunla yan yana gelemeyecekti. The Times of Israel’in bildirdiği gibi, Netanyahu gerçeğe aykırı bir şekilde Abbas’ın partisinin “terörizmi destekleyen ve İsrail’i yok etmeye çalışan Müslüman Kardeşleri temsil eden antisemitik, anti-Siyonist bir parti” olduğunu” iddia etti. Bibi ayrıca Bennett’i “terör destekçileri” ile yönetmekle suçladı.
Burada sürpriz yok: Netanyahu, İsrailli Arapların, özellikle de İsrail’in meşruiyetine meydan okumayan ve Holokost’un acısını açıkça kabul eden Abbas gibi İsrail siyasetinde kararsız oylama haline gelmesine izin veremez. İki yıl önce Knesset’te yaptığı bir konuşmada, ‘Varşova Gettosu ayaklanmasını başlatan kadın ve erkeklerin kahramanlıkları önünde başımı eğiyorum’ demişti.”
Türkiye’de aynen bu yolda. Erdoğan, başkanlık yolunda yanına çekemediği Kürtleri ve HDP’yi “şeytanlaştırma” yolunu seçti ki, kimse onlarla yan yana duramasın. Netanyahu’nun bu konuda düşmanı Erdoğan’dan kopye çektiğini söyleyebiliriz. Çünkü Erdoğan bu konuda başarılı oldu. Millet İttifakı denilen yapı HDP’yi yok sayan bir tavır içine girdi.
Oysa tüm kurumları çökmüş, ekonomisi iflas etmiş, yargı ve eğitim düzeni yerlerde sürünen Türkiye’nin sadece bir hükümete değil, yeniden yapılanmaya, reset’lenmeye ihtiyacı var. Başkanlık hayalleri kuran Kemal Kılıçdaroğlu ile başbakan olmayı hayal eden Meral Akşener’in bu hedefe ulaşması için “Altılı” masayı “16’lı” masa haline getirmesi gerekiyor. Çünkü anketler bunu söylüyor.
Metropoll’ün son araştırması, AKP’nin bütün kriz, yoksulluk ve yolsuzluğa rağmen yüzde 33 gibi bir oy oranı ile birinci parti olduğunu gösteriyor. CHP yüzde 23.6 ile ikinci, İYİ Parti yüzde 17’ye yakın bir desteğe sahip, MHP ise yüzde 5.4 ile yeni barajın bile altında. HDP ise yüzde 12’lik oy oranında.
HDP ve Kürtlerin Türkiye siyasetindeki etkisini silmek için yaratılan başkanlık sistemi, Kürtleri yine kilit seçmen yaptı. Toplumsal gerçekliği inkarla toplum mühendisliğine girişince biraz zaman kazanabilirsiniz toplumsal gerçekliği değiştiremezsiniz. Ülkeyi içinden çıkılmaz bir batağa sürüklersiniz sadece.
Bu tabloda Erdoğan’ın siyaset dili ve yaklaşımı kadar başta CHP olmak üzere Türkiye partilerinin sivilleşememesinin de etkisi var. Kılıçdaroğlu’nun Kürt meselesinde eveleyip gevelemesi, Ege’de en az Erdoğan kadar saldırgan bir üslup benimsemesi popülizm kadar devletin çizdiği sınırlar içinde siyaset yapma kaygısından kaynaklanıyor. Türkiye’nin 100 yıl önce oluşturulmuş devlet aklı, bugünün dünyasının sorunlarını çözmeye yetmez. Sadece başına bela açar…
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***