YORUM | ALPER ENDER FIRAT
Üniversite yıllarından beri sıkı bir Atatürkçü olan okul arkadaşımla telefonda Türkiye’nin durumunu konuşuyoruz. Derin ümitsizlik içinde, yaşadığı kabus döneminin biteceği günlerin gelmesini istiyordu. “Her gün zam, her gün hırsızlık, her gün hakaret, bugün yaşadığımız gün, önceki günden daha kötü,” diye dert yandı. “Bugün markette bir adam dakikalarca tavuk reyonuna baktı baktı alamadı, yüzünün ifadesini görmeliydin, Allah’ın tavuğu, fiyatlar inanılmaz.”
Aralıksız gelen zamlardan, mültecilerden, ülkenin çivisinin çıkmasından, her gün yaptığı hakaretlerden her şeyden şikayet etti, etti, etti.
Ben de seçimlerde muhalefetin başarılı olması için yapılması gerekenleri kendimce saydım ve “Selahattin Demirtaş’ın hitap ettiği kitle ile barışmalısınız, bu seçimlerin en kritik kitlesi onlar, onların alacağı tavır seçimin galibini belirleyecek. Seçimleri kazanmak ancak yeniden bir İstanbul ruhu ile olabilir,” dedim.
Ülkenin içine düştüğü korkunç durumdan şikayet eden arkadaşım mesele Kürtlerin sıkıntısını anlamaya gelince kırmızı görmüş boğaya dönüşüverdi. Kullanılan dil bir anda AKP-MHP diliyle birebir uyumlu hale geldi.
Bir kişinin sözleriyle bütün siyasi tabloyu yorumlamıyorum elbette. Tam tersi bu diyalog bugünkü ülkenin siyasi tablosunu çok iyi anlattığı için paylaştım.
Hiperenflasyon altında inim inim inleyen, dış politikada, hukukta, insan haklarında ve her konuda sersefil olmuş bir ülke ama yine de muhalefet, seçim kazanma konusunda umut veremiyor.
Bu, muhalefetin beceriksizliği olduğu kadar Türkiye sosyolojisiyle de alakalı bir durum. Çünkü her mahallenin değişmez, değiştirilmez, değiştirilmesi teklif bile edilemez ön kabulleri ve bagajları var. Üstelik bu bagajlar onlar için ülkenin paramparça olmasından bile daha önemli.
Kimse amasız fakatsız adalet için, hukuk için evrensel değerler için bir şey talep etmiyor. Herkes sadece kendisi için cennet olmasında ısrar ediyor. Öz eleştiri yapmadan, kendini sigaya çekmeden, on yıllardır ısrarla tekrar ettikleri kendi doğrularının herkes tarafından gerekirse sopayla kabul edilmesini bekliyor.
Boş tencerenin gönderemeyeceği iktidarın olmayacağı ön kabulüyle ülkede yaşanan ekonomik krizin iktidarı göndereceğiyle ilgili herkeste bir iyimserlik var.
Ancak işin hiç de öyle göründüğü gibi olduğunu sanmıyorum.
Her şeyin kurallara uygun olarak yapıldığını, toplumun iradesinin gerçek anlamda sandığa yansıdığını düşünsek bile, önümüzdeki seçimde hiperenflasyona güvenerek Cumhur İttifakının kaybedeceğini ümit etmek sadece saflıkla açıklanabilir.
Evet ülke iflasın eşiğine gelmiş, her şeyin çivisi çıkmış, seçimi kazanmak için her yolu deneyen, siyasi bir hayvan gibi her yere saldıran bir Cumhur İttifakını, eşeği türkü söyleyerek arayan muhalefetin yenebilmesi pek de kolay görünmüyor.
Muhalefette ülkü birliği yok, muhalif partilerin ya da grupların hayal ettikleri ülke de aynı değil. Üstelik bu hayalleri, fiili durumların, yaşanan sıkıntıların hep önünde duruyor. Üstelik bıçağın kemiğe dayandığı bir rahatsızlıkları da yok. Ülkedeki yaşanan her şeyi bir şekilde tolere edebilen, sindirip kendi işine bakan bir muhalefet var.
Siyasetçiler içinde canı gerçekten acıyan kimse neredeyse yok. Hiç toplum ortalamalarında geliri olan, enflasyonun derinden etkilediği siyasetçi tanıyor musunuz?
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***