Emre Eser
Geçen hafta Türkiye ekonomisi için bazı önemli veriler açıklandı. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yayınladığı enflasyon istatistiklerine göre Mayıs ayında yıllık tüketici enflasyonu yüzde 73.50 ile 1998 yılı Ekim ayından bu yana en yüksek seviyeye çıktı. Üretici enflasyonu ise yüzde 132,16 ile 1995’ten bu yana en yüksek seviyeyi gördü.
TÜİK’in açıkladığı büyüme verilerine göre de Türkiye’nin ilk çeyrekteki yıllık büyüme performansı yüzde 7,3 oldu. Maaşlı çalışanların büyümeden aldığı pay geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 35,5’ten yüzde 31,5’e geriledi.
İstanbul Sanayi Odası (İSO) tarafından açıklanan İSO 500 istatistiklerinde ise Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşlarının 2021 dönem kârları yaklaşık yüzde 140 artış gösterirken işçilere ödenen ücretlerde bu dönemlerde yapılan artışlar yüzde 33,4’e kaldı.
Bu üç veri bize özellikle sabit ücretle çalışan kesimin yakın geçmişte yaşadığı alım gücündeki kaybı net olarak gösteriyor.
Bu anlamda dış ticaret istatistikleri de önemli bir sonucu ortaya koyuyor. Mayıs ayında dış ticaret açığı bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 157 artışla 10,7 milyar oldu. Oysa sonbahar aylarından sonra yapılan açıklamalarda yeni ekonomi modeli ile cari açığın kapatılarak kurun dizginleneceği belirtiliyordu. Bu noktada hedeflerden uzaklaşılırken aynı zamanda Türk Lirası’nın dolar karşısındaki değer kaybı da devam ediyor.
DW Türkçe’ye değerlendirmelerde bulunan ekonomistler ise bu noktaya ciddi politika hataları ile gelindiğini söylüyor ve tek çarenin doğru ve sürdürülebilir para politikalarına dönülmesi olduğunu vurguluyor.
Kur Korumalı Mevduat (KKM) uygulamasının doların Türk Lirası karşısındaki yükselişini bir müddet durdurabildiğine değinen ekonomistler bu ve yürürlüğe konması beklenen benzer uygulamaların da Türkiye ekonomisi için uzun vadede ciddi tahribatlar yaratabileceği uyarısında bulunuyor. Ekonomistlere göre önümüzdeki dönemde uygulanacak yeni yöntemler bütçenin üzerindeki baskıyı artırabilir. İyileşme süreci ise ciddi bir zaman dilimine yayılabilir.
“Yapısal bir soruna dönüşüyor”
2021 krizi öncesinde Türkiye ekonomisinin yaşadığı hastalıkların şu anda yavaş yavaş yeniden sirayet ettiğini söyleyen İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Birdal, “Karşılaştığımız durum basit bir krizden çıkıyor ve yapısal bir soruna dönüşüyor. Biz yıllarca bütçe açığı ile mücadele ettik. Özellikle kamu kesiminin açığı çok önemli. Çünkü bu sorun kronikleştiği taktirde daha sonra bunu yenmek için çok daha büyük mali disiplin politikalarına ihtiyacınız oluyor” diyor.
Yakın dönemde açıklanan ekonomik hedeflerle sonuçların ciddi anlamda birbiri ile çeliştiğini anlatan ekonomist Arda Tunca ise artık hükümet kanadından ekonomi ile ilgili gelen açıklamaların toplumda bir karşılığının olmadığını söylüyor.
“Ne olacağını bilmek çok zor”
Şu anda diğer ülkelerin merkez bankalarının ne yapacağını Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) ne yapacağından çok daha iyi bildiklerini belirten Tunca şöyle konuşuyor:
“Bir seçim sürecine giriyoruz. Bu tempo ile önümüzdeki bir yıl nasıl geçecek? Biz bilmiyoruz. Ekonomi ile ilgili atılacak adımlar konusunda kimse fikir sahibi olamıyor. Ödemeler dengesinde nereden geldiğini göremediğimiz kaynağı belli olmayan net hata noksan kalemi var. Bunu geçmişte de görüyorduk. Belki de bu kalem önümüzdeki dönemde biraz güçlenerek çalışacak ve nereden geldiğini bilemediğimiz kaynaklar yaratılacak. Ama bunun da cevabı yok. Seçim havasındaki bir ülkede kurun düşmesi ve bununla birlikte enflasyonun da tempo kaybetmesi gerekiyor. Ancak ne olacağını bilmek çok zor. Bu alanlarda kısa süreli piyasa sakinlikleri görebiliriz.”
Genel olarak yaşanan büyük bir refah kaybı olduğunu ve bunun bedelinin toplum tarafından ödendiğini hatırlatan Tunca, önümüzdeki dönemde ücretlerde bir artış yapılması gerektiğini dile getiriyor.
“Bazı acı reçeteler gerekebilir”
“Dengeli ve doğru bir politika uygulansaydı bugün bu sonuçlarla karşılaşmazdık diyen” İstanbul Bilgi Üniversitesi Finansal Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ege Yazgan, “Gelir dağılımı çok bozuldu. Evet ücretlere yapılan artışlar dönüp enflasyona etki ediyor bu böyle bir sarmal olabilir ama siz bu dönemde her alanda yaşanan ücret artışlarının yanında ücretli kesime artış sağlamalısınız. Bu kadar gelir dağılımının bozulduğu yerde sabit ücretle çalışan kesime artış yapmamak da insafsızlık oluyor. Şu an üreticiler ucuza kredi alıp üretim yapabiliyorlar. Üreticiye böyle bir destek de var ama bir şekilde sabit ücretle çalışanların alım gücündeki kaybın da giderilmesi gerekiyor” şeklinde konuşuyor.
Oluşan tabloyu tersine döndürmek için bazı acı reçetelerin uygulanması gerektiğini anlatan Yazgan’a göre bu acı reçetelerin de gelinen noktada insaflı uygulanması gerekiyor. Ancak Yazgan, ucuz kredilerin, faiz politikasının ve diğer uygulamaların devam etmesinin her geçen gün daha büyük bir yük getirdiğinin altını çiziyor. Politikalardaki güçlü ısrarlar nedeniyle bu maliyetlerin arttığına değinen Yazgan’a göre bu durumdan çıkmak kolay olmayacak.
Hükümet, Türk Lirası’nı daha cazip hale getirmek için Kur Korumalı Mevduat (KKM) uygulamasından sonra enflasyona endeksli yeni bir finans ürünün de üzerinde çıkartılabileceğini açıklamıştı. Prof. Dr. Murat Birdal, “Kur etkisini sınırlandırmak için alınan önlemlerin bütünüyle hazine sırtından kaynak aktarımı sağlanıyor. Ama politika faizini arttırmaktan kaçınıyorlar. Böyle yaptıkça bütçe açığı artarak devam edecek. Hem enflasyon artacak hem de Hazine’nin üzerindeki yük büyüyecek” diyor.
Birdal, ekonomideki sorunun çözülmediğini sadece ertelendiğini anlatıyor.
“Seçimden sonrası gözetilmiyor”
Enflasyona endeksli tahvil ile kurdaki hareketin bir miktar sınırlandırılabileceğini ve yaz aylarındaki turizm gelirlerinin katkısı ile bir rahatlama yaratılabileceğini vurgulayan Birdal, “Ancak önümüzdeki dönemlerde maaşlarda bir ücret artışına gidilmesi gerekecek. Bu geçmiş dönemlerdeki fiyat hareketlerine de baktığınızda artık bir sarmala girdiğimizin göstergesi. Geçmiş dönemde olduğu gibi belki enflasyon yazın biraz hız kaybetse de yıl sonuna doğru hedeflerden çok uzaklaşılacağı belli” ifadelerini kullanıyor.
Ekonomi yönetiminin seçimden sonrasını gözetmediğini ve bu şekilde uygulamalarla yola devam ettiğini savunan Birdal, iktidarın bütün imkanları seçime göre dizayn ettiğini ve “benden sonrası tufan” anlayışı ile hareket edildiğini söylüyor.
Seçim öncesinde çıkarılacak tüm finansal enstrümanların devletin borçlanma maliyetini yukarı çekeceğini ifade eden Birdal şöyle konuşuyor:
“Vatandaşın üzerine asimetrik bir yük binecek. Seçim ekonomisi uygulamaları da uzun vadede hazinenin yapısal sorunlarını arttıracak. Vatandaş geçtiğimiz aylar içerisinde çok ezildi enflasyon karşısında. Özellikle asgari ücrete düzeltilme yapılmazsa Kasım ayında seçime gitmek mevcut iktidar için intihar olur. Ben açıkçası iktidarın garip bir şekilde kendi söylediklerine ve kendi dile getirdiklerine inandıklarını düşünüyorum. Aralık ayında enflasyonun düşeceğine, yeni yıldan itibaren de farklı bir sürece girileceği yönündeki beklentiyi içtenlikle paylaştıklarını düşünüyorum. Çok garip ve gerçeklikten uzak gözüküyor.”
“Bundan sonrası kemer sıkmadır”
Mevcut ekonomik koşulları muhalefetin iyi değerlendiremediğini dile getiren Arda Tunca da siyasi atmosferin giderek sertleştiğini, bunun önümüzdeki süreçte de devam edebileceğini aktarıyor. Bu dönemde ekonomik adımların da bu yönde gideceğini anlatan Tunca, “Kurdaki artış bir şekilde vatandaşın ödediği vergiler tarafından karşılanıyor. Genel olarak toplumun bu bilince sahip olduğunu göremiyoruz. Devlet bankacılık sisteminin içerisinde bir banka gibi hareket ediyor. Dar gelirli insanların ödediği vergilerin de ödediği bir vergi havuzunun içerisinden finanse ediliyor tüm bunlar” diyor.
Bundan sonra bu alandaki yanlışları düzeltmeye niyetlenen herhangi bir iktidarın işinin hiç de kolay olmayacağına değinen Tunca, “Bundan sonra yaşanacak olan şey bir daralma bir kemer sıkmadır. Halk bu genişlemeci politikaların sonuçlarını eninde sonunda ödeyecek. Bundan kaçış yok. Hangi iktidar bugünkü manzarayı toparlamaya niyetlenirse niyetlensin bunun bedelini de halk ödeyecek” şeklinde konuşuyor.
“Ciddi bir kaynak ihtiyacı var”
Vergi uzmanı Ozan Bingöl de DW Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede toplanan vergilerin adil bir şekilde kullanılması gerektiğinin altını çiziyor.
Bütçenin yaklaşık yüzde 82’sinin toplanan vergilerden oluştuğunu hatırlatan Bingöl, şunları söylüyor:
“TRT payını elektrik faturalarından kaldırıyoruz ama hemen ardından TRT bandrol ücretlerine yüzde 100’e varana artışlar yapıyoruz. O zaman TRT payını kaldırmanın ne anlamı vardı? Bütçeye kaynak sağlamak için ilk başvurulan yöntem vergileri arttırmak. Anladığımız kadarıyla ciddi anlamda bir kaynak ihtiyacı var. Bu zamların devamı gelir mi? Bunun için kâhin olmaya gerek yok. Vergi artışlarının devam etmesi de kaçınılmaz görünüyor. KKM gibi bir sistemi uygulayıp da Mayıs ayı sonuna kadar 25-30 milyar lirayı geçecek ve bütçede yer almayan bir parayı ödüyoruz. Zaten KKM uygulaması bütçe hedefinde yoktu döneme başlarken. Döneme 240 milyar lira faiz ödemesi ve 278 milyar bütçe açığı hedefi ile başladık. Bunda daha KKM ve diğer vazgeçilen vergiler de yok. Umarız önümüzdeki günler daha da kötüye gebe olmaz. En azından vatandaşın alım gücünün korunduğu yoksulluğun ve hayat pahalılığının önüne geçildiği günleri görmek istiyoruz.”