Temel soru şudur: Erdoğan İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerine olumsuz baktığını açıklayarak Batı’dan bazı tavizler koparmayı mı amaçlıyor, yoksa Putin’in talebi doğrultusunda Batı ittifakında bir bölünme çıkarmayı mı hedefliyor?
Çok seslendirilen bir kanaat Erdoğan’ın F-16 satışı gibi hususlarda Biden Yönetiminden taviz koparmak için bu hamleyi yaptığı şeklindedir. Oysa eğer hedefi ABD’nin silah yaptırımlarını kaldırmasını sağlamaksa, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğini veto edeceğini böyle yüksek sesle, hatta rencide edici ithamlarla açıklayarak bunu kolaylaştırdığını söylemek pek mümkün değildir. Diplomasi acemiliğini bir türlü üzerinden atamasa da Erdoğan’ın itirazını ve taleplerini kapalı kapılar ardında yaparak hedefine ulaşma ihtimalinin çok daha yüksek olduğunu anlayacak kadar tecrübe sahibi olduğunu varsaymak daha gerçekçidir. Yabancı devletlerin Türkiye’ye yönelik açıklamalarının Türk kamuoyu üzerindeki etkisi konusunda bu kadar hassasiyet gösteren bir devlet başkanının, kendi yaptığı açıklamaların yabancı kamuoylarında doğuracağı akislerle o ülkelerin liderlerini zor durumda bırakabileceğinden habersiz olduğu pek düşünülemez.
Normal koşullarda burada Erdoğan’ın Biden’a en başta diplomatik kanallardan, kamuoyuna yansıtmayarak “Eğer F-16 gibi kritik silah taleplerime yönelik olumlu bir gelişme olmazsa Finlandiya ve İsveç’in NATO üyelik sürecini sürüncemede bırakabilirim” mesajı göndermesi beklenirdi. Biden Yönetimi zaten daha geçen hafta Kongre’den gayrı resmi şekilde Türkiye’nin bazı silah taleplerinin karşılanması için onay talebinde bulunmuştu. ABD basınına yansıyan haberlere göre, Türkiye artık Ukrayna savaşında daha fazla Batı kampına yaklaşacak, bunun karşılığında da ABD Erdoğan hükümetinin talep ettiği silahları peyderpey satacaktı. Erdoğan’ın dışarıya yansıtmadan yapacağı bir hamle sonrası belki Biden Yönetimi Kongre’ye “Bu silah satış işini uzatırsak Erdoğan’la ilişkilerimiz daha da gerilebilir, zaten çok büyük bir satış paketi değil. Bunu hemen gerçekleştirelim, eğer Erdoğan’ın çizgisinde bir değişim olmazsa diğer daha büyük çaplı silah satışlarına ayrıca bakarız” diyebilirdi, muhtemelen de Beyaz Saray talebini Kongre’ye kabul ettirirdi.
Oysa Erdoğan’ın veto açıklaması Batılı ülkelerde büyük bir şaşkınlıkla karşılandı. Anlaşılan o ki AKP lideri bu konuyu Türkiye’nin Batılı müttefiklerinin gündemine diplomatik kanallardan getirmeye hiç lüzum görmeden basına yüksek perdeden açıklamalar yapmıştı. AKP liderininin asıl hedefinin başka olabileceğine dair şüpheler uyandıran husus Finlandiya Cumhurbaşkanı Niinistö’nün daha bir kaç hafta önce kendisiyle yaptığı görüşmede, mevkidaşından önce konuyu açarak “NATO üyeliği için başvuruda bulunmaya karar verdiğinizi öğrendim, bunu biz Türkiye olarak destekliyoruz” demesidir. Anlaşılan Erdoğan bu ülkelerin NATO üyelik başvurularını veto etme tehdidinde bulunmaya daha sonra karar vermiştir. Bu kadar kısa sürede değişen ne olmuştur? Erdoğan’ın tavrını değiştirmesine neden olan ani bir gelişme mi yaşanmıştır?
Bu sorunun cevabı, Erdoğan’ın veto çıkışından kimin memnun olduğuyla yakında ilişkilidir. AKP liderinin tavrıyla Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i oldukça mutlu ettiğinden pek şüphe yoktur. Ukrayna’ya saldırısının bahanesi olarak bu ülkenin NATO üyesi olma ihtimalini gösteren Putin için Napolyon Savaşlarından beri Batı ile Rusya arasında askeri konularda tarafsızlık politikası izleyen İsveç ile İkinci Dünya Savaşından bu yana benzer bir siyaset takip eden komşusu Finlandiya’nın şimdi NATO’ya girecek olması ağır bir tokattır. Putin’i Ukrayna’da asıl rahatsız eden ne zaman gerçekleşeceği belli olmayan, Kırım’ı ilhakı sonrası artık gerçekleşme olasılığı iyice zayıflayan NATO üyeliği ihtimali değildi, bu bahane Putin’in Rus kamuoyunu yönlendirmek için kullandığı bir propagandaydı. Şimdi İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyesi olması, Putin’i Rus kamuoyu nezdinde zor durumda bırakacaktır. Çünkü Ukrayna’da ne zaman ve nasıl biteceği belli olmayan bir savaş başlatmış olan Putin bu ülkelere caydırıcı bir tepki gösterebilecek güçten mahrumdur. Böylece Rusya’nın Ukrayna savaşı sonrasında ne kadar zayıfladığı, dış politikada ne kadar etkisizleştiği gizlenmesi zor olacak şekilde ortaya çıkacaktır. Putin Rusya’nın güvenlik endişelerini biri iki asır, diğeri yarım asırdır dikkate alan iki Batılı ülkenin bu geleneksel siyasetlerini değiştirmelerine yol açacak denli yanlış bir politika izlemiştir. Tarihe Rus İmparatorluğunu yeniden kuran lider olarak geçmek isteyen biri için hazmedilmesi zor bir yenilgidir.
Erdoğan’ın Batı’dan taviz koparmaktan ziyade Putin’i memnun etmeye odaklandığı anlaşılmaktadır. Biden Yönetiminin Kongre’ye gönderdiği silah satışı paketi Erdoğan’ın Ukrayna meselesinde Batı kampına daha fazla yanaşacağına dair ciddi bir işaretti. Bunu tabiatıyla Moskova da gördü. Putin’in Erdoğan üzerinde ne denli etki sahibi olduğunu, onu istediği zaman istediği noktaya getirmek için elindeki “sopaları” kullanmaktan kaçınmadığını, özellikle Türkiye sınırını ihlal eden Rus jetinin düşürülmesi sonrası Erdoğan’ın kendisine özür mektubu göndermesinden ve Rus jetlerinin bombalaması sonrası Suriye’de onlarca Türk askerinin şehit olmasının hemen ertesinde AKP liderinin soluğu Moskova’da almasından beri gayet iyi biliyoruz. Ukrayna savaşı sayesinde Türkiye’nin artan stratejik öneminden istifadeyle Batı’yla ilişkilerini otokratik rejimini kabul ettirerek düzeltme yolları arayan Erdoğan’ın bu rüyasından Putin’den aldığı bir ihtar sonucu aniden uyanmış olması düşük bir ihtimal değildir.
Erdoğan’ın Ukrayna’ya kritik SİHA satışları gibi atılımlarla Batı’yla yeni bir başlangıç yapmaya çalışırken, bunun Rusya cenahında oluşturduğu kızgınlıkları gidermek, oradaki gerginliği azaltmak için böyle dramatik bir hamleye ihtiyaç duyduğu anlaşılmaktadır. Fakat adeta “can havliyle” yapılmış hissi veren bu “veto çıkışı”, Erdoğan’ın Batı’daki lobicilerinin uzun süredir bin bir güçlük ve ihtimamla topladıkları bir çuval inciri tamamıyla berbat etmiş gibidir. Ukrayna savaşı daha çıkmadan önce yazdığım yazılardan itibaren devamlı vurguladığım, iki hafta önce Batılı diplomatların kesin ifadelerle teyit ettikleri üzere, Erdoğan’ın Rusya ve Batı arasında ortada kalan bir siyaset izleyerek iki taraftan da fayda temin etme siyasetini uzun süreli devam ettirebilmesi mümkün değildir. Veto çıkışı, uluslararası kamuoyunda Erdoğan’ın “ne istediğini bilen, kendinden emin güçlü bir lider” olduğu değil, infial halinde gömleğinin düğmelerini yırtarak parçalayıp herkesi tehdit eden dengesini yitirmiş bir adam görüntüsüne yol açtı.
Putin’in Erdoğan’ı “hizaya getirirken” havuç yerine sopa kullandığını hissettiren bir gelişme de yaşandı. Türk medyasında yer alan haberlere göre Rus Devlet Başkanı, Erdoğan’ın daveti üzerine önümüzdeki günlerde Ankara’ya bir ziyaret gerçekleştirmeyi kabul etmişti. Kremlin sözcüsü bu haberleri daha önce alışık olmadığımız kesinlikte bir üslupla yalanlamakla kalmadı, bunu yalanlarken Putin’in “önümüzdeki günlerde değil, haftalarda bile Türkiye’ye bir ziyaretinin planlanmadığını” söyledi. Eğer Putin, Erdoğan’ı “havuçla” yanında tutuyor, istediklerini yaptırtıyor olsaydı bu açıklamanın çok daha yuvarlak olması beklenirdi. Örneğin geçtiğimiz Ocak ayında da Erdoğan davet ettiği Putin’in Türkiye’ye yakın zamanda geleceğini söylemiş, Kremlin sözcüsü bunu doğrudan yalanlamak yerine “Putin’in daveti kabul ettiğini ama zamanın henüz belli olmadığını” söylemişti. Fakat o ziyaret hala gerçekleşmedi.
Erdoğan’ın veto çıkışında ortalığa dökülen kızgınlık ve infial halini besleyen bir diğer neden ise Batı’yla, özellikle de Biden Yönetimiyle hiçbir zaman hayal ettiği sıcaklıkta bir ilişki kuramayacağını anlamış bulunması olabilir. Bu hafta Yunanistan Başbakanı Miçotakis Washington’da Kongre’ye hitapta bulunacak denli yüksek profilli bir ziyaretle ağırlanırken Erdoğan’ın dışişleri bakanı Washington’a ayak bastırılmadı. Çavuşoğlu’nun daha önce resmi bir ziyaretle ABD başkentini ziyaret ederek Dışişleri Bakanı Blinken’la görüşeceği açıklanmıştı. Kavala davası kararına tepki olarak ABD bu ziyareti esasen fiilen iptal ederek BM marjında bir görüşmeye çevirdi. Erdoğan Ukrayna krizini kullanarak Batı’ya otokratik rejimini kabul ettirmesinin pek mümkün olmadığını bir kez daha müşahade etmiş oldu.
Bir başka kritik gelişme ise Erdoğan’ın İsrail ile ilişkileri normalleştirmek suretiyle ABD’deki Yahudi lobisinin desteğini yanına çekme, böylece Biden’ın gözüne girme girişiminin pek başarıya ulaşamadığını, AKP liderinin o güvendiği dağlara da kar yağdığını gösterdi. Biden Yönetiminin Kongre’den Türkiye’den bir silah satışı paketi için onay istediği haberleri üzerine yedi lobi grubu Kongre üyelerine hitaben ayrı ayrı yazdıkları mektuplarda bu satışın gerçekleşmemesini talep etti. Bu lobiler arasında ABD’nin en köklü Yahudi kuruluşlarından biri olan Amerikan Yahudi Komitesi (American Jewish Committee – AJC) de vardı. AJC’nin mektubunda şu çarpıcı ifadeler yer aldı: “Türkiye’ye yeni F-16’lar veya diğer büyük silah satışları yapmak, Amerikan yasalarına, değerlerine ve çıkarlarına zarar verecektir. Türkiye halihazırda sahip olduğu Amerikan F-16 uçaklarını Yunan hava sahasını ihlal etmek için kullanmaktadır.”
Peki “veto krizi” nasıl çözülecektir? Kesin olan şey, Erdoğan’ın İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerini bir gün bile geciktiremeyeceği, o sürecin Biden Yönetiminin belirlediği takvimde gerçekleşeceğidir. Henüz belli olmayan ise Erdoğan’ın bu çıkışının Türkiye’ye ve kendisine nelere mal olacağıdır.
- Ömer Murat, Dış Politika Uzmanı ve Eski Diplomat
Kaynak: Kronos
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***