Bi zamanların maarif vekili Emrullah Efendi’ye atfedilen, “Şu mektepler olmasaydı, ben bu maarifi ne güzel idare ederdim” sözü meşhurdur.
AKP’nin istismarlara doyamadığı dinin oy almak için siyasette kullanılmasını halkın %85’i, AKP seçmeninin de %75’i onaylamıyor. “Erdoğan’a kesinlikle oy vermem” diyenler %56’ya ulaştı. Ekonomide vaziyetin sefalete doğru gittiği günlerde buna paralel artan ve Yargı da kullanılarak ağırlaştırılan baskılar insanları bıktırmış vaziyette.
Böyle bir ortamda AKP Gn. Bşk. ve CB Erdoğan’ın kendi kendine ‘Şu seçimler olmasaydı ben bu ülkeyi ne güzel idare ederdim’ diye söyleniyor olması muhtemeldir. Türkiye seçim yapmama aşamasını en geç 1946’da aşıp bitirdiği halde.
Bitirmiş olabilir ama bizimki gibi ülkelerde “seçimi doktorlamak” diye bişey vardır. Önce, hukuk dışı yasalar çıkararak ve ciddi baskılar yaparak yürütülen o aşamadan bikaç örnek verelim, ardından da daha ince bir çalışma gerektiren ikinci aşamaya, “seçim mühendisliği” çabalarına gelelim.
***
1) Seçim yasası değiştirildi. En önemli değişiklik: sandıklarda yargıç güvencesi kaldırıldı. Eskiden “en kıdemli 3 yargıç” tarafından yönetilen ilçe seçim kurulları artık birinci sınıfa ayrılmış yargıçlardan kurada adı çıkanlar tarafından yönetilecek. Dahası, AKP Genel Başkanı olduğu halde CB Erdoğan seçim yasaklarından muaf tutulacak. Bitmedi. Sosyal medyayı susturma yasası geliyor. Çünkü gençler haberleri esas olarak internetten almakta. 2007 tarihli İnternet Kanunu zaten o zamandan beri 17 kez “düzenlenmişti”, iktidar şimdi tam seçim yaklaşırken ne idüğü belirsiz (daha doğrusu, şimdiden belirli) “Dezenformasyon Yasası”yla haberler-gençler ilişkisini koparmaya çalışacak.
***
2) Devletin (yani, iktidarın) eylemleri gittikçe artan biçimde dinsel kavramlarla izah edilmekte, dinsel gerekçelere dayandırılmakta.
Bir zamanlar Avrupa’ya karşı “Bırakıveririm gelirler haaa!” diye yararlandığı Suriyeliler konusunda her hafta fikir değiştiren Erdoğan bizzat kendi partisinden tepkiler yağmaya başlayınca son olarak “asla kovmayacağız” kararına vardı. Gerekçesi, Suriyelileri Mekkeli Müslüman, kendisini de Medineli Müslüman ilan etmesi. Yani kendini Medine’ye hicret zorunda kalan Mekkeli Müslümanlara yardım eden Medineli Müslümanların (Ensar) yerine tayin etmesi: “Biz muhacirlik ve ensar olma kabiliyetinin ne olduğunu en iyi bilen bir kültürün mensuplarıyız”.
21. yüzyılı 7. Yüzyıl kavramlarıyla açıklamak, “laik Türkiye”de İslamcı bir politikacı olan Erdoğan açısından anlaşılabilir bişey. Ama iş orada kalmıyor. Çok tatsız uygulamalar birbiri ardına gelince tüyler ürperiyor:
Diyarbakır’da 3 polisi şehit eden 2 Hizbullahçının serbest kaldıkları ortaya çıkıyor. Yine Diyarbakır’da 23 kişiyi öldürüp 22 kişiyi yaralayarak ağırlaştırılmış müebbet almış 10 Hizbullah tetikçisinin serbest bırakıldığı öğreniliyor. 91 cinayet ve 66 yaralamadan hüküm giymiş Hizbullah şura üyesi Mehmet Salih Kölge’nin de tahliye edildiği bildiriliyor.
Hepsinin tahliyesi de 31 Mart 2019 yerel seçimlerinden hemen önceye denk gelmiş. İnanılması ayrıca güç ama, bu tetikçiler (herhalde, S. Demirtaş ve O. Kavala’yı çatlatmak için) AİHM kriterleri gerekçe gösterilerek serbest bırakılmış. Bunların bugün nerede oldukları da bilinmiyor.
Din istismarı orada da kalmıyor. Çamlıca Camii’nden çıkarken AKP’li CB Erdoğan, beş yıl önce yazdığı şarkı sözleri sebebiyle Sezen Aksu’yu hedef alıyor: “Hz. Âdem efendimize kimsenin dili uzanamaz. O uzanan dilleri yer[i] geldiğinde koparmak bizim görevimizdir“. Sedef Kabaş’ın tutuklanması, inanılmaz Gezi kararı, şimdi de son olarak kişisel hesabı üzerinden Kadir Gecesi içki masası paylaşan Pegasus çalışanının adli kontrol şartıyla tahliyesine Başsavcılığın itirazı.
Bütün bu akıl almaz şeyler şimdi seçimlere giden ortam açısından çok korkutucu. Uzun lafa gerek yok, 2015 seçimlerine giderken yaşananları, hatta sadece Erdoğan’ın Gezi Protestoları ve 17-25 “tapeleri”nin ardından “Dolmabahçe Masası”nı devirdiğini hatırlamak yeter.
***
3) Geçen ilkbaharda CB Erdoğan bir İnsan Hakları Eylem Planı ilan etmişti. Şu anda yaşadıklarımızı hatırlayınca “bırak dağınık kalsın” dedirten bu planın ardından insan hakları gerek yargı gerekse idari mekanizma eliyle perişan edilmekte.
Saymakla bitmez. Mesela, Nesin Vakfı’nın banka hesaplarını İstanbul Valiliği bloke ediyor. Mesela, biri 79 öteki 80 yaşındaki köylü karı-koca “örgüte yardım”dan 2,5’şar yıla çarptırılıp tutuklanıyor. Mesela Hakkari, Van, Batman, Eskişehir valilikleri, OHAL’in yokluğunu hissettirmemek için herhalde, birbiri ardına 15’er günlük gösteri ve yürüyüş yasakları koymaya başlıyor. Hatta Eskişehir’de şehrin en büyük festivali Anadolu Fest yasaklanıyor, “Geçinemiyoruz. Zamlar geri alınsın” pankartı “halkta kin ve nefret duygusu” uyandırabileceği gerekçesiyle kaldırtılıyor; yani “geçinemiyoruz” demek yasaklanıyor.
İkinci seçim hazırlığı aşamasına geçmeden önce, unutmadan, bu “nefret uyandırma”nın nasıl yorumlanabileceğine ilişkin bir haber aktarayım, görmedinizse:
Yusuf Halaçoğlu, “ABD başkanı mahkeme kararı olmaksızın soykırım terimini kullandı. Bu bir nefret suçudur. Tehcir kararlarını imzalayan kişilerin varisleri tazminat davası açıp kazanabilirler” dedi. Ayıptır söylemesi, bu kişi 15 yıl Türk Tarih Kurumu başkanlığı yapmış bir profesör.
Geçelim şimdi “seçim mühendisliği” konusuna. Seçim hazırlıklarının, sığınmacılardan AKP seçmeni imal etmesi aşamasına.
Çok ciddi sonuçlar doğurabilecek bir konu bu.
***
İçişleri bakan yardımcısının açıklamasına göre, 200.950 Suriyelinin yanı sıra 17.000 Afgan Türkü, 101.995 Ahıskalı ve 6.787 Uygur Türk vatandaşı yapılmış.
Bu sayıların, aynen TÜİK istatistikleri gibi, resmî sayılar olduğunu dikkate alarak düşünmek lazım, bu bir.
İkincisi, TEPAV verilerine göre 2015’ten bu yana 200.000 ev vatandaşlık için yabancılara satılmış; bu yolla 1 milyon oy atabilecek yaşta kişiye Türk vatandaşlığı verilmiş olabileceği hesaplanıyor.
Üçüncüsü, emekli askerî yargıç Ahmet Zeki Üçok 2021 sonu itibariyle 1.792.036 yabancının Türk vatandaşlığı hakkını aldığını, istisnai vatandaşlıktan yararlanarak Türk vatandaşlığına kabul edilenlerin 1 yıl sonra oy kullanma hakkı kazandıklarını, yani bu sayıda eski yabancıdan yaşı tutanların şu anda oy kullanabileceğini bildiriyor.
Yine A. Z. Üçok, yasal olarak çalışabilir mevcut Suriyeli sayısını (Afganlar, Pakistanlılar ve diğer ülke uyrukluları hariç olmak üzere) toplam 2. 241.116 olarak veriyor.
Dördüncüsü, Bakan S. Soylu’nun, bayramda ülkesine gidip dönmek isteyen Suriyeli sığınmacılara izin verilmeyeceğini söylemesi epey önemli. Demek ki Suriyelilerin gitmeyip kalmaları, “Ensar” kavramının yanı sıra, başka bir açıdan da anlam taşıyor iktidar için.
Not: Bir okurum, geçen haftaki yazımın çok önemli bir hususu atladığı konusunda uyardı: Pegasus’un şimdi işten attığı, devletimizin de tutukladığı kişi bu fotoğrafı kilitli ve dışarıya kapalı şahsi sosyal medya hesabından yollamış. Yani itimat ettiği yakınlarından biri yaymış fotoğrafı.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***