Sağlıkta şiddet yasasının tek başına çözüm olmadığını belirten TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, “Öncelikle sağlık emekçileri ve hekimleri değersizleştiren şiddet dilinden vazgeçilmelidir” dedi.
Kadına ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin kanun teklifi, 12 Mayıs’ta Meclis’te kabul edilerek, yasallaştı. Buna göre yasa sağlık çalışanlarına yönelik “kasten yaralama” suçlarında sanıklar tutuklu yargılanabilecek.
Sağlık çalışanlarına yönelik yasayı Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirdi.
‘DÜZENLEME YAPILDI AMA SAĞLIKTA ŞİDDETİ ÖNLEMEK İÇİN TEK BAŞINA BU YETERLİ DEĞİL’
Sağlıkta yaşanan sorunların ve “sağlıkta dönüşüm”ün getirdiği olumsuzlukların artarak devam ettiğini belirten Fincancı, “Covid-19 pandemisiyle birlikte haklarımızın tümü elimizden alındı. Haklarımız için ‘beyaz nöbet’ eylemlerimizi yürütüyor ve mücadelemizi de büyütmeye devam ediyoruz. Sağlıkla ilgili yasal düzenlemeler başta olmak üzere taleplerimizi Sağlık Bakanlığı’na ilettik. Ancak öneriler çok fazla ses bulmadı. Son dönemde yapılan bazı düzenlemeler ise önerilerimizle yapıldı ancak bunlar yeterli düzenlemeler değil. Sağlıkta şiddetle ilgili torba yasada yer alan maddelerin bir katalog içinde tanımlanması ve Türk Ceza Kanunu kapsamında da ilgili düzenlemelerin yapılması taleplerimiz arasındaydı. Özel sağlık kurumlarının da kamusal sağlık hizmeti sunduğunu dolayısıyla burada da buna yönelik bir ihlal gerçekleştiğine ve bunun da düzenlenmesi gerektiğini ifade ediyorduk. Düzenleme yapıldı ancak sağlıkta şiddeti önlemek için yasa tek başına yeterli değil” dedi.
‘HASTA GARANTİLİ HASTANELER SAĞLIKTA ‘BAŞARI’ OLARAK SUNULAMAZ’
Koruyucu sağlık politikaları geliştirilmeden yasanın gerçekçi olmayacağını ifade eden Fincancı, “Bir kişinin bir yıl içinde 10 kere sağlık kurumuna başvurması, sağlık durumuyla ilişkilendirilemez. Sağlık otoritesi bize hasta garantili hastaneler tanımladı. Bunu da sağlığın ‘başarısı’ olarak gösterdi. Oysa sağlık politikalarının başarısı, hasta sayısını azaltmak olmalı. Biz hasta garantili hastanelerle 1 yılda bir insanın 10 kere hastaneye başvurmasını alkışlamış oluyoruz. Bu karşılanmadığında da özellikle hastaların sağlık emekçilerine yönelimi şiddet oluyor. Bunun içinde sağlıkta şiddet verilerine ulaşmak gerekiyor. Bu veriler, Beyaz Kodla Sağlık Bakanlığı’nın elinde. Sosyal bilimciler tarafından çalışılıp temel etkenleri saptayarak, bunları ortadan kaldıracak adımlara ihtiyaç var” diye belirtti.
‘SAĞLIKTA ŞİDDET HEKİMLERİ UZAKLAŞTIRIYOR, CUMHURBAŞKANININ ‘GİDERSE GİTSİNLER’ SÖZÜ BİLE ŞİDDET DİLİDİR’
Sağlıkta şiddetin, hekimleri alandan uzaklaştırdığını ve bulundukları alanlarda çalışmaktan vazgeçirdiğinin altını çizen Fincancı, “Etkenleri saptamak ve onları ortadan kaldıran saptamaları geliştirmek gerekiyor. Örneklerimizi Sağlık Bakanlığı’na sunuyoruz, sadece sunmakla da kalmıyoruz. 29 Mayıs mitinginde olacağı gibi daha önce de yaptığımız beyaz grevlerdeki gibi taleplerimizi sunmaya devam edeceğiz. Sağlıkta şiddet, yasayla tek başına yürümez. Bunun ötesinde Cumhurbaşkanı’nın ‘Giderlerse gitsinler’ demesi bile bir şiddet dilidir. Bu aynı zamanda sağlık emekçilerini ve hekimleri değersizleştirmesidir. Böyle bir değersizleştirme, toplumda kendini şiddet olarak bulmaktadır. Yasa yetmez bu şiddet dilinden vazgeçilmeli” dedi.
‘ÇALIŞMA ORTAMI YENİDEN DÜZENLENMELİ’
2020 beyaz kod verilerine bakıldığında devlet hastanelerinin şiddet ve beyaz kodun en çok verildiği birimler olduğunu söyleyen Fincancı, şöyle devam etti: “Devlet hastanelerinden sonra gelen aciller, acillerden sonra da poliklinikler şiddetin ve beyaz kodun en yoğun görüldüğü birimlerdir. Bunları önleyecek birtakım mekanizmalar geliştirmek gerekiyor. Fiziksel şiddetin, erkek sağlık emekçilerinde, psikolojik şiddetin ise kadınlar da daha yoğun olduğu görülüyor. Bunları bilmemiz, bunlara karşı önlem almamızı da gerektiriyor. Bu önlemleri, çalışma ortamının düzenlenmesini, çalışma ortamında yaşanılacak iyileştirmelerin de yapılması bizim için önemlidir.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***