Dersim Katliamı’nın 85’inci yıl dönümünde Dersim Seyid Rıza Meydanı’nda bir anma gerçekleştirildi. Anmada konuşan Mithat Sancar “Sistem değişmezse 2011’de Dersim diyen başbakan, bugün o dönemin zihniyetini hayata geçirir” dedi.
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar ve beraberindeki heyet Dersim Seyid Rıza Meydanı’nda gerçekleştirilen 1937 Dersim Katliamı anmasına katıldı. Anmaya Dersim demokrasi güçleri, siyasi parti temsilcileri, Dersim Baro Başkanı Kenan Çetin, Dersim Belediye Başkanı Fatih Maçoğlu ve çok sayıda kişi katıldı.
Burada yapılan anmada konuşan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar şunları ifade etti:
‘HAZIRLIKLAR DAHA ESKİYE DAYANIYOR’
“4 Kasım 1937 Tertelesi’nin yıl dönümü olarak anılıyor; çünkü tertele kararı o gün alındı. Ama hazırlıklar daha eskiye dayanıyor, 1925 Aralık Ayında çıkarılan Dersim Kanunu ve o yıllarda peş peşe yayınlanan Dersim raporları bir katliam hazırlığının, bir soykırım hazırlığının habercileriydi. 4 Mayıs bir kara gündür, Kürtçe tabirle roja reş’tir. 4 Mayıs’tan sonra yaşananlar kara yaradır”
Dersim’de vahşi bir katliam gerçekleştirildiğini hatırlatan Sancar “Sayıyı bilmiyoruz. Bundan 11 yıl öncel 2011’de dönemin başbakanı şimdiki Cumhurbaşkanı Erdoğan bir konuşmasında ölülerin ve sürgün edilenlerin sayılarını vermişti. Resmi belgelere dayanarak İçişleri Bakanlığı’nın belgesine göre katledilenlerin sayısı 13 bin 800 civarı, sürgüne gönderilenlerin sayısı 11 bin 600 civarında. Ama o zamanın nüfus kayıt sistemini de biliyoruz. Ayrıca resmi evraklara nelerin girdiğini, nelerin girmediğini de bilmiyoruz. Sözlü tarih çalışmalarına baktığımızda, o acı kara günleri yaşayanların anlatımlarına kulak verdiğimizde, katledilen insanlarımızın sayısının 50 ile 60 bin arasında değiştiğini tahmin edebiliyoruz” diye konuştu.
‘ASİMİLASYON POLİTİKALARI HAYATA GEÇİRİLDİ, DERSİM DE PAYINI BÜYÜK ACILARLA ALDI’
Sancar sözlerini şöyle sürdürdü: “O yıllarda uygulanan bu katliam ve soykırım bir zihniyetin ürünüydü. Tekçi, tehditçi, imhacı bir sistemin kurulması için peş peşe katliamlar yapıldı. Asimilasyon politikaları, göç ettirme uygulamaları hayata geçirildi. Dersim de bundan payını çok büyük acılarla aldı. Daha sonra bu kara gün unutturulmak ve üstü örtülmek istendi. Çeşitli gerekçelerle meşrulaştırılmaya da çalışıldı. Dersim’e medeniyet götürmek amacıyla bir ıslah planı olarak anlatıldı ve yıllar içinde bunların konuşulması da yasaklandı. Hafızayı yok etmek için her yöntem denendi ama toprağın altında on binlerce kefensiz, mezarsız ölü varken milyonların yüreğinde sınırsız sonsuz bir acı kökleşmişken, bu hafızayı yok etmek mümkün değildir.”
‘EGEMEN SİSTEM UNUTTURMAK İSTER’
Hafızanın canlı kalmasının önemli olduğunu belirten Sancar ” Bu ancak mücadele ile olur” dedi.
Mithat Sancar “Egemen sistem unutturmak ister, bizler mazlumlar, mazlumlarla birlikte yürüyenler, onların anılarını ve haklarını savunmayı görev bilenler, hatırlamak için her türlü mücadeleyi yürütmek zorundadırlar. Nitekim bu mücadele durmadı, hiçbir zaman geri de düşmedi. Yıllar önce bir yazıda ‘Dersim’in sesi kadar sessizliğini de dinleyin’ demiştim. Dersim’de insanların sesi var, sözü var ama doğanın sözü yok sesi var. Munzur’un kendi dili var, dağların derelerin ağaçların burada yaşayan bütün canlıların sesi var, biz o sesi duyuyoruz. O ses bize zulmü bütün derinliğiyle anlattı anlatıyor. Dersim’in sesini de sessizliğini de bir yüzleşme ve hesaplaşma programına dönüştürmek de yine bizlere, demokrasi güçlerine düşüyor” diye konuştu.
“HAKİKAT ORTAYA ÇIKARILMALI”
Katliamı yaratan zihniyetle hesaplaşmak gerektiğini belirten Sanca “Yüzleşme sadece yaraları tazelemek değil, sadece öfkeyi canlı tutmak değil, esas olarak bugünü ve yarını adalet üzerine barış ve demokrasi üzerine inşa etmektir. Adalete giden yol hakikatten geçer. O nedenle bütün Dersimli demokrasi çevrelerinin ortak talebine bizler de bütün yüreğimizle katılıyoruz; önce hakikat ortaya çıkarılmalıdır” diye ifade etti.
RESMİ ÖZÜR TALEBİ
HDP’li Eş Başkan Sözlerini şöyle sürdürdü:
“Hakikatin ortaya tam olarak çıkarılması için de en başta Meclis harekete geçmeli, bir komisyon oluşturulmalı, bütün arşivler incelemeye açılmalı ve neyin nasıl gerçekleştiği o yıllarda tam olarak ortaya çıkarılmalıdır. Hakikat olmadan adalet olmaz, adalet olmadan barış ve demokrasi olmaz. O nedenle yüzleşmemizin, yüzleşme talebimizin nedeni yaraları sarmak o kara yarayı temizlemek, geleceği iyileştirmek ve geleceği demokrasi kültürü ve eşit ortak yaşam temelinde kurmaktır. Hakikati ortaya çıkarmanın bir mutlak sonucu vardır, olmalıdır o da resmi özürdür.
‘TUNCELİ ADI DERSİM OLARAK DEĞİŞTİRİLMELİ’
Yine benden önceki konuşmacılar dile getirdiler. 2011 yılında dönemin başbakanı şartlı ve yarım yamalak bir özür diledi. Ama şunu bilelim ki özür bir cümleden ve ifadeden ibaret olamaz. Özrün bir anlam ifade etmesi için gereklerini yerine getirmek lazım. Nedir o gerekler, kamusal olarak bu acıyı tanımak ve acıyla bütünleşmiş bütün sembolleri değiştirmektir. Hakkı özüne iade etmektir. Bunların başında Tunceli adının tekrar resmen Dersim olarak değiştirilmesi gerekiyor. Sadece Tunceli ismiyle sınırlı değil, köylerin, mezraların isimleri de gasp edildi. Hem insan kıyımı hem de kültür kırımı yapıldı. Şimdi o sembollerin mutlaka değiştirilmesi gerekiyor. Tunceli resmen Dersim adına geri dönmelidir.
‘BÜTÜN KATLEDİLENLERİN MEZARLARI YAPILMALI’
25 Aralık 1935’te çıkarılan kanun 1940’ta yürürlükten kalkacaktı ama kalkmadı. Bize sorarsanız bugün o kanun hükümsüzdür ama fiiliyatta aynı şekilde uygulanıyor. Bu nedenle resmen kanunu lağvetmek ve yeni bir kanunla Tunceli adını Dersim olarak değiştirmek gerekiyor. Bir de toprağın altında mezarsız ve kefensiz yatan onbinler var dedim. Bu ülkede Dersim başta olmak üzere pek çok şehrimizde bölgemizde böyle milyonlar var kefensiz, mezarsız toprağın altında yatan. Toprağın altında böyle milyonlar, on binler, yüzbinler kefensiz ve mezarsız yatıyorsa toprağın üstü huzur bulamaz. İşte başta Seyid Rıza, oğlu ve yol arkadaşları olmak üzere bütün katledilenlerin mezarlarının mutlaka yapılması gerekiyor. Nerede kim yatıyorsa bunları tespit etmek lazım. Çünkü yüzleşmenin bir şartı da yas tutmaktır. Yasımızı hüzünle değil geleceği koruma azmiyle tutacağız, ağıtlarımızı ağlamak için değil o insanlara borcumuz olan eşit yurttaşlık ve özgürlük, demokrasi yolunu ilerletmek için kullanacağız. Burada ağıtlar dinlenecek hep de söylenecek. Bu mücadele sürecek fakat yas ve ağıt, durup beklemek, hüzünlenip ağlamak için değil; geleceği kurmada bize yol gösterecek sestir, sözdür, güçtür.
‘İNKAR BU SİSTEMİN ÖZÜNÜ OLUŞTURUYOR’
İnkar katledilenleri bir kez daha katletmek demektir. İnkar bu ülkeye acı bedeller ödetti. Her konuda inkarcı politikalar… Acıları inkar, kimlikleri ve inançları inkar bu sistemin özünü oluşturuyor. İşte hesaplaşma bu sistemi değiştirecek bir hedefe yönelirse anlamlıdır. Yoksa 2011’de dönemin başbakanı çıkar bu sözlerime benzer sözler söyler ama aradan yıllar geçer o dönemin zihniyetini fazlasıyla bugün hayata geçirir. Biz böyle bir döngüyü kabul etmiyoruz. Birileri bugün yine çıkıp Dersim halkının, Alevi Kürt toplumunun acılarını paylaşıyorum deyip gereğini yerine getirmezse bunun değeri olmaz. İşte hatırlama hafıza ve bu konuda hesaplaşma mücadelesi tam da geleceği kurma mücadelesidir. Bizler, hepimiz, burada bulunanlar ve bulunmayan milyonlar bu acıyı bütün ülkenin ortak meselesi haline getirebilirsek, bütün acıları kamusal olarak tanıyacak bir iradeyi ortaya koyabilirsek bu sistemi değiştiririz. Bu irade bize bir borç olarak toprağın altında kefensiz yatanların devrettiği bir görevdir.
‘TALEPLER KABUL EDİLMEDEN AFFETMEYECEĞİZ’
HDP ve diğer demokrasi güçleri bu görevi yerine getirmek için bundan sonra da her türlü mücadeleyi yürütecektir. Unutturmayacağız. Özür, kamusal tanıma ve bunun gerekleri yerine getirilmeden affetmeyeceğiz. Ama inanıyorum ki birlikte mücadeleyi büyütürsek hem hakikati ortaya çıkaracağız hem hakikat üzerine adaleti kuracağız hem de hakikat ve adalet temelinde eşit yurttaşlık ve demokratik sistemi inşa edeceğiz. Bunlar olmadan huzur yok, bu ülkede demokrasi kültürü yerleşmez, bütün bunları başarırsak işte eşit yurttaşlık, demokratik çoğulculuk temelinde büyük barışı sağlayacağız. Büyük barış bizim görevimizdir, hedefimizdir, borcumuzdur. Saldırılar devam edebilir, bazen acılar da derinleşebilir ama Seyid Rıza pirimizin sözü şiarımızdır. İstedikleri kadar oyun oynasınlar boyun eğmeyeceğiz, vazgeçmeyeceğiz, sonuna kadar mücadele edeceğiz. Başta pirimiz Seyid Rıza olmak üzere bu topraklarda kefensiz yatan, sürgüne gönderilen, sahipsiz kimliksiz yetiştirilmeye zorlanan on binlerin anısına söz veriyoruz; bu mücadele sürecek ve sonuca da varacak. Bizim vicdani borcumuzdur, onur meselesidir, siyasi hedefimizdir, yolumuz açık olsun. Hızır yoldaşımız olsun.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***