Lübnan 15 Mayıs’ta, yaraları sarılamayan Beyrut patlamasının, gelmiş geçmiş en ağır ekonomik krizin, sırıtan varlığın altında ezilen yokluğun, her bir kanadın bir başkente bağlı vekâlet siyasetinin gölgesinde genel seçimlere gitti.
Hizbullah oylarını artırıp vekil sayısını korusa da Hıristiyan, Dürzi ve Sünni müttefikleri kayıplar yaşadı. Hristiyan listelerde Hizbullah’ın müttefiki Hür Yurtseverler Hareketi üstünlüğü Lübnan Güçleri’ne kaptırdı. Fakat Hizbullah ve müttefiklerinin yitirdiği meclis çoğunluğu rakipleri de yakalayamadı.
Vekâlet siyasetinin Sünni boyutu
Lübnan siyasetinin ahvalini anlatan birbirine zıt iki fotoğraf vardı. Birinde oylama bitmiş, fener ışığında sayım yapılıyordu. Kimi yerlerde elektrik kesintisinin günde 23 saati bulduğu bir ülkede başka bir tablo beklenmezdi. Enerji krizine çare bulunamaması bile basitçe bir beceriksizlik değil. Bu durum Lübnan üzerindeki vekâlet siyasetinin açmazlarından kaynaklanıyor.
Diğer fotoğrafta eski başbakan ve Gelecek Hareketi’nin lideri Saad Hariri’nin boykotçu tabanı sokakta şişme havuzda eğleniyordu. Boykottan ziyade keyfe keder ülke görüntüsünü tekrarlıyorlardı. Boykotun ilan edilmiş gerekçesi, “Hizbullah’ın silahlarıyla esir ettiği siyasetin gölgesindeki seçimlerin meşruiyetini sorgulatmaktı.”
Fakat boykot Sünni blokta Saad’ın liderliğinden vazgeçen Suudi Arabistan’ın taleplerine meydan okuma olarak da görüldü. Riyad’ın Saad’dan istediği boykot değil siyasetten çekilse de Sünni liderlerin arkasında durmasıydı. Boykotun Hizbullah’a yarayacağı korkusuyla dört koldan çağrılar yapıldı.
Beyrut’a dönen Suudi Arabistan Büyükelçisi, eski başbakan Fuad Sinyora, İran-Hizbullah bağına atfen “Lübnan’ı rehin alanlardan kurtarmak için boykottan vazgeçilmesini” istedi. Din adamları da devreye sokuldu. Suudi Arabistan, Kuveyt ve Katar dahil Körfez İşbirliği Konseyi ülkelerinin Beyrut büyükelçileriyle bir araya gelen Lübnan Başmüftüsü Şeyh Abdullatif Deryan, boykotçulara “Lübnan’ı ‘Arap düşmanlarının’ ellerine teslim etmek istemiyoruz” diye çıkıştı.
Daru’l Fetva Kurumu’na göre elçiler yalnızca Lübnan’ın egemenliği ve Arap kimliğini koruyanların milletvekili olması gerektiğini vurguladı. ABD’nin Beyrut Büyükelçiliği de Hizbullah ve müttefiklerine karşı siyaset mühendisliği için elinden geleni yaptı.
2017’de Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın ayağına çağırdıktan sonra otel hapsine alıp zorla istifa ettirdiği Hariri’nin boşluğunu bir süreden beri abisi Baha Hariri ve eski İçişleri Bakanı Eşref Rifi gibi isimler, Hizbullah’a karşı sert bir söylemle doldurmaya çalışıyor. Fakat Sünni cephede bariz bir liderlik krizi yaşanıyor.
Seçime beş kala üç soru
Bu boykotun vekil dağılımına nasıl yansıyacağı kadar Hizbullah’ın 2006’daki Mar Mikail Anlaşması’ndan beri müttefiki olup pek çok suçlamanın odağında bulunan Hür Yurtsever Hareketi’nin ne denli hezimete uğrayacağı merak ediliyordu.
Merak edilen bir diğer sonuç bağımsızlarla ilgiliydi. Mezhepçi paylaşıma dayalı sistemle tekelleşmiş, yolsuzluklarla anılır hale gelmiş, aile-cemaat-oligark üçgeninde çarkını döndürmüş mevcut partilere karşı itiraz 17 Ekim 2019 gösterilerinden beri yükselişte. Bu itirazın değişimi zorlayacak güce ulaşmasa da sistem partilerine “Artık güvende değilsiniz” hissini yaratacağı ve keyiflerini kaçıracağı beklentisi oluşmuştu.
Bu minvalde üç önemli soru vardı: “Hizbullah ve müttefikleri meclis çoğunluğunu koruyabilecek mi?”, “Sünni blokta lider boşluğunu kim dolduracak?”, “Hıristiyan blokta Suud destekli Lübnan Güçleri, Hür Yurtsever’i geride bırakacak mı?”
Hizbullah ve Emel kalelerini korudu ama müttefikleri yara aldı
Sandıktan karmaşık bir tablo çıktı. Geçici sonuçlara göre Hizbullah ve Emel’den oluşan “Şii İkili”, Şiilere ayrılan 27 kontenjanın tamamını doldurdu. Oylarını artıran Hizbullah iki ilaveyle 16 sandalye kazandı. Bunların üçü Hizbullah üyesi değil ama hareketin adayı. Emel ise bir kayıpla 15 vekil çıkardı. Ancak bu eksenin mecliste çoğunluğu elde ederek belirleyici pozisyonda olmasını sağlayan müttefikler fire verdi.
Hür Yurtsever Hareketi’nin vekil sayısı 20’den (kesin olmayan sonuçlara göre) 16 ya da 18’e geriledi. Hizbullah’ın Dürzi ortakları Lübnan Demokrat Partisi lideri Talal Arslan ve Lübnan Arap Birlik Partisi lideri Viyam Vahab kaybetti. Şam yönetimine yakın siyasiler olarak bilinen Meclis Başkan Yardımcısı Ortodoks Elie Ferzli ile Sünni Onur Partisi lideri Faysal Kerame de kazanamadı. Bu kayıplar geleneksel güçlere meydan okuyan gençlik gruplarının başarısına bağlanıyor.
Yine Suriye yanlısı cephede 2018’de üç vekil çıkartmış Suriye Sosyal Milliyetçi Partisi hezimete uğradı. Yani Hizbullah dışındaki Suriye çizgisi geriledi. Hıristiyan Marada’nın koltuk sayısı üçten ikiye indi. Hizbullah’a yakın Ermeni Taşnak Partisi de iki kayıpla üç sandalye kazandı.
Reuters haber ajansı, Hizbullah ve müttefiklerinin milletvekili sayısını 62 olarak veriyor. Bu sayı 2018’de 71 idi. Bu yüzden “Hizbullah ve müttefikleri meclis çoğunluğunu kaybetti” tespitleri manşetlere çekildi.
Hizbullah 2018 seçimi sırasında Suriye savaşına müdahil olarak Suud eksenli Sünni aktörleri karşısına alsa da El Nusra gibi cihatçı grupların Lübnan’a sarkmasını önlediği için başta Hristiyanlar olmak üzere farklı kesimlerde destek görmüştü. Bu süreçte Hizbullah’ın elindeki silahlara karşı yürütülen kampanyalar gerilemişti.
Fakat Suud-İsrail-Amerikan-Fransız ekseni olarak genişçe yuvarlanan muhalif cephenin kategorik reddiyesinin yanı sıra 2020’deki Beyrut patlamasından sonra hükümeti ve ortaklarını koruma refleksi nedeniyle Hizbullah çok eleştiri aldı.
Cumhurbaşkanı Mişel Avn’un damadı olan Hür Yurtsever Hareketi’nin lideri Cibran Basil, Hizbullah’ın desteğiyle dışişleri koltuğunda otururken nefret figürüne dönüştü. Hizbullah ‘direniş ekseni’ni güçlü tutmak için 2006’da imzalanan Mar Mikail Anlaşması’nı korumak zorunda kalırken Basil de Şii desteği olmadan sonbaharda mecliste yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde şansının kalmayacağını bilerek hareket ediyor. Büyük bir cephe karşısında hırçın ve hırslı bir siyaset gütmesine rağmen Basil’in kaybının birkaç koltukla sınırlı kalması hezimet çıkarımlarını zayıflatıyor.
Hizbullah karşıtları öne geçti ama yetersiz
Hizbullah karşıtı cepheye gelince; “direnişin” silahlarına savaş açanların başında gelen Maruni lider Semir Caca’nın liderliğindeki Lübnan Güçleri, vekil sayısını 15’ten 19-20’ye çıkardı. Ketaib koltuk sayısını iki ilaveyle beş yaptı.
Suudi Arabistan’dan destek alan bu iki Hıristiyan hareket, rakiplerinin ‘düşmanlık’ olarak algıladığı bir sicile sahip.
Lübnan güçleri iç savaş sırasında İsrail’in desteğiyle Filistin Kurtuluş Örgütü ve Velid Canbolat’ın Dürzi milisleri dahil pek çok grupla çatıştı. Suikasta uğrayan Beşir Cemayel’in yerini alan Semir Caca siyasi suikastlardan dolayı 11 yıl hapis yattıktan sonra eski Başbakan Refik Hariri’nin öldürüldüğü ve Suriye’nin Lübnan’dan çekilmek zorunda kaldığı 2005’te bırakıldı. Ketaib de İsrail’in desteklediği milislerin başında geliyordu.
Seçim öncesi Hizbullah’ın Hristiyan blokta açtığı gediğin bir benzerine Dürziler arasında izin vermeyeceğini belirten Canbolat’ın İlerlemeci Sosyalist Partisi de bir artışla dokuz sandalye kazandı.
Sünni boykotta oluşacak boşluğun Hizbullah’a yarayacağı öngörüsü tutmadı. Sünni havuzda Müstakbel Hareketi’nin boşluğunu Hariri’ye yakın isimler, partisinden istifa eden altı vekil ve bağımsızlar doldurdu. Eşref Rifi’nin Vatanı Kurtarın listesi, Necib Mikati’nin Azim Hareketi, Fuad Mahzumu’nun Ulusal Diyalog Partisi, Müslüman Kardeşler bağlantılı İslami Cemaat, Sinyora’nın desteklediği liste, Birlik Partisi ve Nasr Halk birer vekil çıkardı.
17 Ekim ruhunun peşi sıra gelen reformcu ‘yeniler’ ise 12-14 arasında koltuk kazandı.
El Meyadin kanalı ise farklı bir hesap çıkardı. Buna göre Hizbullah-Emel 32, Hür Yurtsever 20, Lübnan Güçleri 18 koltuk elde etti.
Al Jazeere’nin hesabına göre de Hizbullah ve müttefiklerinin toplamı 71’den 58’e, Hizbullah karşıtlarının toplamı 56’dan 47’ye düşerken reform yanlıları 22 koltuk işgal edecek. Haliyle taraflar için mutlak zafer ya da hezimet tespitleri abartılı geliyor.
Hristiyan ve Müslümanlar arasında ikiye bölünen 128 koltuklu meclisteki vekillik kotaları da şöyle: Sünniler 27, Şiiler 27, Dürziler 8, Aleviler 2; Maruniler 34, Rum Ortodokslar 14, Rum Katolikler 8, Ermeni Ortodokslar 5, Ermeni Katolikler 1, Protestanlar 1, küçük Hristiyan mezheplere 1 koltuk düşüyor. 1932’deki nüfus sayısına göre yapılmış bu dağılım artık mevcudu yansıtmıyor. Alınan oyla kazanılan koltuk sayısı arasında iki katına varan orantısızlıklar çıkabiliyor. Nüfusu azalan Hristiyanlar yok olma; ötekiler yeni bir iç savaş korkusuyla sisteme dokunmuyor.
Daha bölünmüş, daha zor bir meclis
Siyasi tablo bir kez daha mezhepçi bölüşüm üzerinden şekillense de reformcu yeniler bir itiraz cephesinin başlangıcı olarak kayda değer bulunuyor. Hatta itiraz güçlerinin geleneksel partilerin tekelini kırdığı çıkarımları da yapılıyor. Beri tarafta değişim beklentisindeki artışa rağmen oy verenlerin büyük bir çoğunluğunun mezhep eğilimini koruduğu da söylenebilir.
Katılımın yüzde 49’dan 41’e gerilediği bir siyasi tabloda çoğunluğun siyasetten umudunu kestiği ya da bir bekleyişinin olmadığı sonucu çıkıyor.
Genel tablo kayıplara rağmen Hizbullah’ın mezhepler arası müttefik bulma kabiliyetini sürdürdüğünü söylüyor ki; Hizbullah’ın en büyük kozu 2006’dan bu yana bu olageldi.
Hizbullah’a karşı olanların en büyük açmazı ise 2005’ten itibaren 14 Mart Harekatı olarak yakaladıkları bütünlüğü sürdürüyor olmamaları. Özellikle Sünniler bir dağınıklık yaşıyor. Bağımsızlar ve muhaliflerin hangi blokta yer alacağı, mevcut listelerde seçilenlerden çizgi değiştirip değiştirmeyeceği önem arz ediyor.
Daha karmaşık hale gelen yeni meclisin ilk görevi meclis başkanını belirlemek. Sonra başbakan atanacak. 31 Ekim’de süresi dolan Avn’ın yerine yeni bir cumhurbaşkanı seçilecek.
Taif Anlaşması gereği meclis başkanlığı Şiilerde, başbakanlık Sünnilerde, cumhurbaşkanlığı Hıristiyan Marunilerde. Seçimlere katılmayan mevcut Başbakan Necib Mikati’nin adı yeniden bu görev için öne çıkarılıyor. Şii cephede de meclis başkanlığına da 32 yıldır bu koltukta oturan Emel lideri Nebih Berri’den başkası beklenmiyor.
Daha fazla kutuplaşmış ve dağılmış bir parlamento aritmetiği siyaseti tamamen kilitleyebilir. İç savaşın fay hatları olası tırmanışlarla tetiklenmeye müsait. Bu ülkede parmağı olan yabancı güçler arasında Lübnan’ın selameti adına bir yakınlaşma ve yapıcı müdahaleler, kötücül senaryoları bertaraf edebilir.
Lübnan’da seçim yapmak da hükümet kurmak kolay değil. 2018 seçiminin ardından hükümetin teşekkülü 16 ay almıştı.
KAYNAK: BBC TÜRKÇE – FEHİM TAŞTEKİN
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***