25 Nisan’da görülen Gezi Davası karar duruşmasında mahkeme, Kavala hakkında “Türkiye Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırma” iddiasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi. Kavala’nın tutuklu bulunduğu casusluk suçundan ise beraat kararı verdi. Mahkeme, “Yardım” iddiasıyla davada yargılanan Mücella Yapıcı, Can Atalay, Mine Özerden, Çiğdem Mater, Tayfun Kahraman, Hakan Altınay ile Yiğit Ali Ekmekçi hakkında 18 yıl hapis cezası verdi. Mahkeme, söz konusu isimlerin tutuklanmasına hükmetti. Duruşmaya katılan isimler tutuklandı. Mahkeme ayrıca Ayşe Pınar Alabora, Henry Jack Barkey, Can Dündar, Gökçe Yılmaz, Handan Meltem Arıkan, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu, Memet Ali Alabora, Yiğit Aksakoğlu ve İnanç Ekmekçi hakkında daha önce çıkardığı yakalama kararının infaz edilmesi kararı verdi. Dosya avukatları, gerekçeli kararı beklenen karara itiraz etmek üzere hazırlık yapıyor. Dosyada yargılanan ve hakkında 18 yıl hapis cezası verilen ancak bulunamadığı için tutuklanmayan Yiğit Ali Ekmekçi’nin avukatı Hasan Fehmi Demir, kararı değerlendirdi.
Gezi, kitlesel ve Türkiye’nin tümünde aynı anda başlamış bir olaydır. Kavala ve diğerlerine yönelik tek somut iddia veya delil olmadığını belirten avukat Demir, “asıl mahkum edilmek istenen geniş kitlelerin, yoksulların, aydınların dayanışması ve barışçıl karşı çıkışı provoke etmek ve mahkum etmektir” dedi. Demir, mevcut iktidarın iktidarını sürdürmek için zor yöntemlerini kullanmaktan başka bir seçeneğinin kalmadığına dikkati çekti.
‘EMNİYET MENSUPLARI ‘DELİL ÜRETMEKTEN’ CEZAEVİNDE’
Mezopotamya Ajansı’nın haberine göre Gezi Davası’nın başlamasına neden olan emniyet mensuplarının 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra görevden alındığını söyleyen Demir, söz konusu emniyet mensupların “delil üretmekten” cezaevinde olduğuna işaret etti. Cezaevinde oldukları sırada buna rağmen hazırladıkları fezlekenin “aynı” şekilde iddianameye dönüştüğünü kaydeden Demir, söz konusu suçlama bağlamında telefon dinlemelerinin yapılmadığına dikkat çekti. Demir, “Kanunun tanımladığı bir suç olacak. Bu suçun konusu olan eylemi gerçekleştirmiş bir kişi olacak. Bu kişi ile sonuç arasında da bir nedensellik bağı olacak. Bunu delillerle ortaya koyacaksın. Gezi, kitlesel ve Türkiye’nin tümünde aynı anda başlamış bir olaydır. Kavala ve diğerlerine yönelik tek somut iddia veya delil yok” dedi.
‘YASAL OLMAYAN TELEFON TAPELERİ İLE CEZA’
İddianamede, Kavala ve diğer isimlerin Gezi’yi planladığı, bunun yanı sıra uluslararası sermayenin finanse ettiği yönünde iddia olduğunu belirten Demir, aynı şeklide Gezi’nin hükümeti ortadan kaldırmak için planladığı iddiasının yer aldığını kaydetti. Demir, “2013 ile birlikte telefon dinlemeleri yapılmış. Dinlemeler 312’den yani hükümeti ortadan kaldırmaya dönük yapılmamış. Bu nedenle yasal değil, kullanılamaz. İçerikleri zaten suç oluşturmuyor. İki arkadaşın konuşmasının ötesinde bir şey yok. 312’den dinlemeler ise 2014’ten sonra istenmiş. Yani Gezi olayların çok daha sonra. Daha önce beraat kararı veren 30’üncü ACM de bunu vurgulamıştı. ACM, ‘bunlar zaten yasal değil, içeriğini bile incelemiyorum’ dedi. Bu nedenle beraat verdi” diye konuştu.
Beraat kararından önce AİHM’in tutukluluk hali yanı sıra dosyada yer alan delilere ilişkin karara gittiğini ve davayı, “siyasi” olarak nitelendirdiğini anımsatan Demir, “Bunun için Kavala aynı gün bu sefer 328’den (casusluk suçlaması) tutuklandı. Türkiye, AİHM’e gönderdiği savunmada, ‘biz 312’den bıraktık, 328’den tutukladık’ şeklinde savunma verdi. Ancak iş komediye döndü. Çünkü 328’de suçun delilin somut olması lazım. Bir gizli belge olacak, temin ettiği biri olacak. Aynı zamanda bu belgeyi birine teslim edeceksin gibi hususlar dikkate alınıyor. Ancak bu suçlamalara dair de hiçbir şey yoktu. Zaten en son 13’üncü ACM bu suçlamadan beraat verdi. Ancak daha önce beraat ettiği 312’den ise ceza verdi. AİHM ve AK BK karşısında bir skandaldır. Türkiye, büyük ihtimale kurnazca ‘Sizin verdiğiniz karar tutukluluğa ilişkindi. Artık tutuklu değil’ şeklide savunma verecek. Hüküm özlü olduğunu söyleyecekler. Doğrusu, bundan sonuç alacaklarını düşünmüyorum” ifadesini kullandı.
‘FETÖ’NÜN YÖNTEMLERİ BENİMSENİYOR’
Davada verilen iki ayrı karara dikkat çeken Demir, şöyle konuştu: “Bir taraftan ‘hiç delil yok’ diyerek beraat kararı veren bir mahkeme var bir taraftan ise dosyaya başkaca hiçbir delil girmemiş olmasına rağmen ağırlaştırılmış müebbet gibi idam cezasına eş bir ceza veriliyor. Diğerlerine yardımdan ceza verildi. Bu kararda önemli bir husus da var. Mahkemenin üye hakimi şerh koydu. O da ‘hiçbir delil yoktur’ diyor. Diğer iki hakim ise ağırlaştırılmış müebbet diyebiliyor. Bu normal bir şey değil. Bu ne yargıda ne de normal hayatta normal değil. Bir değer dikkat çeken husus ise ‘FETÖ’den tutuklanan emniyet mensuplarının olması. Bu şu demektir; biz onların hem dünya görüşünü hem de yöntemlerini benimsiyoruz. Ama onlar niye cezaevinde beli değil.”
‘İÇERİĞİ SİYASİ OLAN DAVALARIN ÇOĞUNDA KOLLUK FEZLEKELERİ AYNI ŞEKİLDE İDDİANAMEYE DÖNÜŞÜYOR’
Esas hakkındaki mütalaaya da değinin Demir, iddianameden kopyala-yapıştır yapıldığına işaret etti. Demir, son dönemde çokça tartışılan “Güvenlik-özgürlük” ikilemine işaret etti. Demir, sözlerini şöyle sürdürdü: “Geniş yoksul, gri alana kilitlenmiş kitleleri ‘terör’ ile birleştirdiler. Yoksulluktan terör çıkar, terör varsa yoksuldur. Bu hem dünyada hem de bizde mevcuttur. Böyle olunca hukuku, aslında çokça polis tedbirlerini, ceza muhakemesi yargılaması içerisine aldılar. Teknik takip, gizli ajan kullanma, gizli tanık şeklindeki yöntemler aslında klasik ceza hukukunda polis kolluk önlemleri iken, şimdi ceza muhakemesi önlemlerine dönüştürüldü. Bu durum şunu yarattı; Ceza muhakemesinde yargının alanı daralırken, kolluğun alanı genişledi. İçeriği siyasi olan davaların çoğunda kolluk fezlekeleri aynı şekilde iddianameye dönüşüyor. Savcının rolü sadece kolluğun hazırladığı fezlekeleri mahkemeye taşımak oluyor. Kolluk İşçileri Bakanlığı’na bağlı. O hakim olunca siyasi yapılanma hakim olmuş oluyor.”
‘AYDINLARA, YURTSEVERLERE DÖNÜK ÇOK AĞIR BİR BASKI TÜRKİYE’DE YOĞUNLAŞACAK’
Bu nedenle mahkemelerde “adaletin” asla tam olarak çıkmayacağı saptamasında bulunan Demir, “Hükümete karşı suçlar bağlamında bir iddia var ve siz bunu 6 sene bekletiyorsunuz. Düşünün bu kadar vahim bir iddia geciktiriliyor. Bir cinayet şüphelisi ceza muhakemesinde 6 yıl bekletilir mi? Bu yaşanan durum, ‘ben siyasetten ne zaman kullanmak istersen o zaman kullanırım’ sonucudur. 7 Haziran ve 1 Kasım arasındaki şiddete dair dönemin Başbakanı Davutoğlu, ‘konuşursam yer yerinden oynar’ bağlamında ifadeler kullanmıştı. Bundan siyasi iktidarın seçimleri kazanmak için her şeyi yapabileceğini anladık. Bu davada, 2023’teki seçimlere dönük son derece şiddetli bir mücadelenin habercisidir. Aydınlara, yurtseverlere dönük çok ağır bir baskının Türkiye’de yoğunlaşacağını düşünüyorum” diye belirtti.
ASIL HEDEF NE?
Verilen ceza ile Gezi’ye katılan herkese gözdağı verildiğini söyleyen Demir, “Hedeflenen Kavala ve diğer sanıklar değil. Çünkü bu 7-8 kişi değil 700 kişi de de bir araya gelse Gezi’yi organize edemez ve finanse edemez. Zaten finansmana dair Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) rapor yayınladı ve böyle bir durumun olmadığını saptadı. Dolasıyla asıl mahkum edilmek istenen geniş kitlelerin, yoksulların, aydınların dayanışması ve barışçıl karşı çıkışı provoke etmek ve mahkum etmektir” dedi. Demir, mevcut iktidarın iktidarını sürdürmek için zor yöntemlerini kullanmaktan başka bir seçeneğinin kalmadığına dikkati çekti.
‘GEREKÇELİ KARARDAN SONRA İSTİNAFA TAŞIYACAĞIZ’
Davada 18 yıl ceza verilen müvekkili Ekmekçi’ye yönelik iddialara da değinen Demir, Emekçi’nin Kavala ile yaptığı telefon görüşmesi, Anadolu Kültür Derneği’nin kar amacı gütmemesi suçlaması ve Mezopotamya Vakfı’nın üyesi olmasının suçlama konusu yapıldığını dile getirdi. Tutukluk haline ilişkin henüz bir itirazda bulunmadıklarını dile getiren Demir, “Gerekçeli karardan sonra İstinafa taşıyacağız. Eğer onanırsa Yargıtay’a başvuracağız” dedi.
‘SONUÇLARI ÇOK AĞIR OLACAK’
Dosyaya dair AİHM’in net kararlar aldığını anımsatan Demir, “Bundan sonra AİHM’e giden her dava, Türkiye’nin hukuk devleti olmaması sebebiyle otomatik kabul edilecek. Aynı zamanda Türkiye’nin konseyden çıkarılması da söz konusu olabilir. Sonuçlarının çok ağır olacağı gözüküyor. Avrupa’dan tümüyle dışlanmış bir Türkiye ile karşılaşabiliriz. Yapılan her türlü haksızlığa, adaletsizliğe yer yerde ortaya koymak gerekir. İtiraz etmek gerekir. Arkadaşlarımız haklıdır. Türkiye’nin geniş kesimleri haklıdır, dolasıyla onlar kazanacaktır” diye belirtti.
NE OLMUŞTU?
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan bir soruşturma kapsamında Anadolu Kültür Yönetim Kurulu ve İletişim Yayınları sahibi Osman Kavala, 18 Ekim 2017’de Antep’ten İstanbul’a döndüğü sırada Atatürk Havalimanı’nda bulunduğu uçakta polis tarafından gözaltına alındı. Kavala, daha sonra ifade işlemleri nedeniyle Vatan’da bulunan İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. Burada tutulan Kavala’nın gözaltı nedeni öğrenilmezken, soruşturmaya gizlilik kararı getirildi. Kavala’nın gözaltı süresi daha sonra 7 gün uzatılırken, Kavala’nın 17-25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet soruşturmaları yanı sıra 15 Temmuz 2016’de düzenlenen darbe girişimi nedeniyle gözaltına iddia edildi.
1 Kasım’da savcılıkta ifadesi alınmak üzere Çağlayan’da bulunan İstanbul Adliyesi’ne götürülen Kavala, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs” ve “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamalarıyla tutuklandı. Uzun süre hakkında iddianame hazırlanmayan Kavala için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) uzun tutukluluk nedeniyle başvuru yapıldı. 8 Haziran 2018’de başvuruyu hızlandırılmış prosedürle işleme koyma kararı alan AİHM, aynı zamanda Kavala’nın tutuklanmasına neden olan suçlamalara dair somut delil olup olmadığını sorarak, Türkiye’den savunma istedi.
AKADEMİSYENLER GÖZALTINDA
Kavala’nın tutuklanması ardından 16 Kasım 2018’de ise Anadolu Kültür Derneği ve Açık Toplum Vakfı’na yönelik polis baskın düzenledi, 13 akademisyen gözaltına alındı. Gözaltına dair açıklamaya yapan emniyet, 27 Mayıs 2013’te başlayan ve Türkiye ile bölge kentlerine yayılan Gezi Parkı protestoları nedeniyle gözaltının yapıldığını paylaştı. Emniyet, ayrıca dernek ve vakfın Gezi’yi finanse ve organize ettiğini iddia etti. Gözaltına alınan 13 kişi savcılıkta ifadesi alınmak üzere adliyeye çıkarıldı. Daha sonra gözaltına alınanlardan 12 kişi serbest bırakılırken, Yiğit Aksakoğlu ise tutuklandı.
Tutukluluk halin bir yılı geçmesine rağmen Kavala, Aksakoğlu ile birlikte gözaltına alınanlar hakkında iddianame hazırlanmazken, aynı suçlamalardan aranan gazeteci Can Dündar ve oyuncu Mehmet Ali Alabora gibi pek isim için yakalama kararı çıkarıldı. Osman Kavala hakkında Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) yönelik yapılan ihlal başvurusunun makul sürede incelenememesi nedeniyle AİHM, 10 Aralık 2019’da “hak ihlali” tespitinde bulunarak, derhal serbest bırakılmasını yönünde karar verdi. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi (AK BK) ise AİHM’in verdiği karar nedeniyle davaya müdahil oldu.
İDDİANAME KABUL EDİLDİ
Kavala’nın ve Aksakoğlu’nun tutuklu bulunduğu Gezi soruşturmasında 19 Şubat 2019’da iddianame hazırlandı. 657 sayfalık iddianamede, Kavala, Can Dündar, Mücella Yapıcı, İnanç Ekmekçi, Ali Yiğit Ekmekçi, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Handan Meltem Arıkan’ın yanı sıra toplamda 17 kişiye “Hükümeti ortadan kaldırmak” ve “Gezi’yi finanse ve organize etme” suçlamaları yöneltilerek, ağırlaştırılmış müebbet ve binlerce yıl ceza istendi. İddianame, 4 Mart’ta İstanbul 30’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde kabul edildi.
AYM ise, ilk duruşmaya bir aylık bir süre kala yani 22 Mayıs’ta Kavala için yapılan bireysel başvuruyu reddetti. 24-25 Aralıkta Silivri’de görülen ilk duruşmada ise Aksakoğlu tahliye edilirken, Kavala’nın tutukluluk halinin devamına karar verildi. Devam eden duruşmalarda Kavala tahliye edilmezken, iddia makamı, 6 Şubat 2020’de verdiği mütalaasında, Kavala, Aksakoğlu ve Yapıcı hakkında ağırlaştırılmış müebbet cezası isterken, diğer pek çok isim için 15 ile 20 yıl arası ceza talebinde bulundu. 18 Şubat’ta görülen karar duruşmasında ise mahkeme, Kavala ve diğer bütün isimler için beraat kararı verdi. Kararın ardından aynı gün Cumhuriyet Başsavcılığı, itirazda bulundu. Saatler sonra ise Kavala, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi nedeniyle “Anayasal düzeni bozmaya teşebbüs” suçlamasıyla hakkında gözaltı kararı verildi.
Öte taraftan Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) Birinci Dairesi, Kavala’ya beraat veren mahkeme başkanı Galip Mehmet Perk, üye hakim Ahmet Tarık Çiftçioğlu ve Talip Ergen hakkında inceleme ve soruşturma izni verdi.
TEKRAR TUTUKLANDI
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 19 Şubat’ta partisinin grup toplantısında karara tepkisini gösterdi. Erdoğan, Kavala’ın George Soros ile ilişkisi olduğunu ileri sürdü. Kavala, daha önce Ekim 2019’da tahliye edildiği 15 Temmuz soruşturması nedeniyle getirildiği İstanbul Adliyesi’nde aynı gün tekrar tutuklanarak, cezaevine geri götürüldü. Kavala’nın cezaevinde olduğu süre içerisinde yani 9 Mart 2020 tarihinde hakkında “casusluktan” yeni bir soruşturma açıldı. 20 Mart’ta ise İstanbul 3’üncü Sulh Ceza Hakimliği, Kavala’nın 15 Temmuz nedeniyle devam eden tutukluluk halinin son bulmasına karar verdi. Ancak Kavala, “casusluk” suçlamasıyla tutuklu bulunduğu için tahliye edilmedi.
İKİNCİ İDDİANAME HAZIRLANDI
Öte taraftan 29 Eylül 2020’de AYM, Kavala’nın yeniden yaptığı bireysel başvurusunun karara bağlamasını erteledi. AYM, casusluk suçlamasına dair dosyaya işaret ederek, incelemelerin sürdüğünü kaydetti. Aynı gün Kavala hakkında casusluktan ve anayasal düzeni değiştirmekten iddianame hazırlandı. 16 Ekim’de ise Kavala’nın iddianamesini hazırlayan Cumhuriyet Başsavcı Vekili Hasan Yılmaz, Adalet Bakanı Yardımcısı olarak atandı. AİHM kararlarının uygulanıp uygulanmadığını denetleyen AK BK, 4 Aralık’ta aldığı kararla Kavala’nın serbest bırakılmasını istedi. Komite, ayrıca AİHM, iki tahliye ve bir kez beraat alan Kavala’nın AYM’e yaptığı başvurunun da acilen karara alınması gerektiğini ifade etti. AYM ise 29 Aralık’ta Kavala’nın ihlal başvurusunu reddetti.
DOSYALAR BİRLEŞTİRİLDİ
Bunun yanı sıra Gezi Davasında verilen beraat kararı İstinaf mahkemesince bozuldu. Casusluk suçlaması nedeniyle 5 Şubat 2021’de görülen duruşmada, Gezi ve casusluk iddialarına ilişkin görülen dosyaların birleştirilmesi kararı verildi. Daha sonra birleştirilen dosyalar 30’üncu Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Bunun yanı sıra Gezi sürecinde yer aldıkları gerekçesiyle yargılanan çArşı taraftar grubundan 35 kişinin yargılandığı dosya ile Gezi Davası dosyası birleştirildi. Dosyaların birleştirilmesi ardından 21 Ekim’de Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Soros arttığı” diyerek Kavala’yı hedef gösterdi. Bir gün sonra bulunduğu Silivri 9 No’lu Cezaevi’nden açıklama yapan Kavala, bundan sonra duruşmalara katılmayacağını dile getirdi.
İHLAL PROSEDÜRÜ BAŞLADI
Kavala’ya dönük AİHM’in verdiği kararın uygulanmadığını belirten AK BK, 2 Aralık’ta ihlal sürecini başlatma kararı aldı. Karara ilişkin 8 Aralık’ta açıklama yapan Erdoğan, Kavala hakkında verilen ihlal süreci kararlarını tanımadıklarını söyledi. 2 Şubat 2022’de bir araya gelen AK BK, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) ihlal edip etmediğine ve AİHM kararının yerine getirilip getirilemediğini görüştü. BK, oy çokluğuyla dosyanın AİHM tarafından değerlendirmesini istedi. Bununla birlikte Türkiye’ye yönelik ihlal prosedürü başlamış oldu. 3 Şubat’ta karara ilişkin açıklama yapan Erdoğan, kararı tanımadıklarını söyledi. 21 Şubat’ta 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşma da ise Gezi ve çArşı davalarının ayrılmasına karar verildi.
AKP ADAY ADAYI
Gezi Davasına ilişkin iddia makamı, 4 Mart’ta sunduğu mütalaada, Kavala ve Yapıcı hakkında “Hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” iddiasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istedi. 22 Nisan’da görülen karar duruşmasında ise avukatların esas hakkında mütalaaya yönelik beyanların bitmemesi nedeniyle duruşmaya 25 Nisan’da devam edildi. Duruşma sürdüğü sırada beyanda bulunan Av. Evren İşler, mahkeme heyetinde yer alan üye hakim Murat Bircan’ın daha önce AKP’den milletvekili olmak için Samsun’dan aday adayı olduğu bilgisini aktardı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***