Dijital veriler, iç ve dış bütünlüğü tamamlaması ve birbirlerini matematiksel olarak doğrulaması gereken verilerdir. Verilerden bir kısmının olmaması veya farklı şekillerde kaydedilmesi, veriler arasındaki bütünlüğün olmadığı ve verilerin çelişki nedeniyle farklılık arz ettiği anlamına gelir. Dijital veriler 0 ve 1 olarak ifade edilebilecek nitelikte iki karakterden ibaret olmaları sebebiyle veriler arasında farklılıktan bahsedilemez. Bylock dosyalarına dahil edilen 5 tür veri ve kayıt vardır ki, bunların birbirlerini tamamlaması ve doğrulaması şarttır (GPRS kayıtları, CGNAT kayıtları, HTS, HİS kayıtları ve TDT). Bunlardan dördü BTK kayıtlarına (GPRS kayıtları, CGNAT kayıtları, HTS ve HİS kayıtları), biri de ByLock server’ından geldiği iddia ve kabul edilen TDT’deki IP’lere ilişkindir. Bu kayıt ve verilerin delil olarak kabulü; IP, IP blokları, bağlanma süreleri, bağlanma zamanları, aynı zaman diliminde tek hareketle yapılması gereken kayıtlar ve daha onlarca noktanın birbirini doğrulamasına bağlıdır.
İşin teknik boyutu böyledir ve bırakın AYM kararında yer verildiği şekliyle User-ID’ye ait log kayıtları ile CGNAT kayıtları ve alt tablolardaki veriler arasındaki çok sayıdaki hatayı, “tek bir harf ya da rakam” hatasının dahi bulunması, o delilin yargılamada kullanılmasına engeldir. Balyoz’da “harflerin karakter farklılığını” bile ihlal gerekçesi yapan AYM, ByLock’la ilgili en temel veri tutarsızlıklarını görmezden gelmiştir. Acaba, ByLock’la ilgili bu kadar tutarsızlığı itiraf eden AYM için daha hangi tutarsızlıklar olmalıdır ki, ByLock’u delil kabul etsin?
Yine, Balyoz’da sanıkların sundukları uzman görüşleri ve raporların ilk derece mahkemesi tarafından dikkate alınmamasını ihlal gerekçesi yapan AYM, ByLock yargılamalarında insanların mahkemelerden defalarca talep etmesine rağmen, bırakın Ankara CBS deki kayıtların getirtilmesini, CGNAT ve Tespit Değerlendirme Tutanaklarının incelenmesi için bilirkişi taleplerinin bile reddedilmesini, insanların kendi çabalarıyla ve özellikle BAM aşamasında kendi imkanlarıyla uzman ve teknik bilirkişilerden rapor alıp dosyaya sunmalarını ve hemen hemen hepsinde verilerin kişilerle eşleşmediği tespiti yapılan bu raporları BAM ve Yargıtay gibi görmezden gelmiş ve ilave rapor alınması ihtiyacını yok saymıştır.
ByLock’la ilgili başka bir kararında, başvurucunun bilirkişi incelemesi yapılması talebinin mahkemece kabul edilmemesinde sorun görmeyen AYM; “user-ID’ye bağlı kurtarılabilen tüm diğer verilere ByLock Tespit ve Değerlendirme Tutanağı’nda yer verildiği ve somut olayda bu verilerin ByLock kullanımı hususunda herhangi bir şüphe oluşturmayacak şekilde birbirini doğruladığını” belirtmiştir. Bu ifadeleri de Adnan Şen kararına atfen söylemiştir. Ancak, Adnan Şen dosyasındaki bu değerlendirmeyi de; sadece “somut dosyadaki 1658 user-ID numarası” ile ilgili yapmıştır. Yani, başvuruyu reddederken gösterdiği gerekçe tüm dosyalar için değil, 1658 user-ID numarasıyla ilgilidir. Fakat sonraki tarihli başvuruyu reddederken, sanki böyle teknik bir veri var ve ByLock’taki tüm veriler birbirini doğruluyormuş gibi “algı” oluşturmuştur. O zaman sormak gerekmez mi, tüm veriler birbirini doğruluyorsa ve bu nedenle bilirkişi incelemesine gerek yoksa, yukarıda uydurduğunuz “esaslı olamayan hatalar” nelerdir? Kısaca AYM, daha önce uydurduğu bir yalana kendisi de inanmış ve bunu da kimsenin anlamayacağını düşünerek kararına yazmıştır. AYM’nin durumu; “gözündeki merteği görmez, elin gözündeki çöpü görür” deyiminin vücut bulmuş halidir.
AYM’nin ByLock konusunda ihlal vermemek için attığı taklalardan bir diğeri de görseldeki ifadelerdir. ByLock’un hukuka aykırılığını görmemek için ne yapacağını şaşıran ve adeta kıvranan AYM, kullandığı bu ifadelerle daha da komik duruma düşmüştür. Öncelikle; AYM’nin, başvurucunun ileri sürmedi dediği husus, ilk derece mahkemesinin resen dikkate alması gereken bir husustur. Kaldı ki başvurucu bu hususu ve her çelişkiyi da dile getirmiştir. Ancak, başvuruyu reddetmeye niyetli olan AYM, “o husus şu başlıkta değil, bu başlıkta dile getirmişsin” demiştir. Başvurucu o başlıkta dile getirse, o zaman da başka bir gerekçeyle başvuruyu reddedecektir. Yani, Balyoz da “sinekten yağ” çıkarırcasına her hususu ihlal gerekçesi yapan AYM, ByLock’ta “topu taca atmak için” her yolu denemiş ve başvuruyu reddetmek için şu saçma gerekçeyi bile yazabilmiştir; “bu açıklamaları kendisiyle ilgili yargılamada ByLock verileri bağlamında karşılaştığı somut sorunlar kapsamında değil genel olarak ByLock verilerinin hukuka aykırı olarak elde edildiği iddiası kapsamında dile getirmiştir.” Acaba, bu ifadeleri yazabilen raportör ve kararı okuyan! üyeler, başvurucunun kendisiyle ilgili dile getirdiği hususların ByLock verilerinin hukuka aykırılığıyla aynı olduğunun, yani başvurucunun ByLock nedeniyle başvuru yaptığının farkında mıdırlar?
Kısaca, AYM’nin ByLock’a bakışı budur ve ByLock’u silahlı örgüt üyeliğinin en önemli delili görmektedir. Birkaç gün önce paylaştığımız Harun Evren kararını da bu açıklamalar bağlamında değerlendirmek gerekir. Bu kararın en önemli yanı AYM’nin çifte standardı ve ikiyüzlülüğünü ortaya koymasıdır. Zira yukarıdaki kararlarda yer verilen veri tutarsızlıklarını ve ByLock’un elde ediliş yöntemiyle ilgili onlarca hukuka aykırılığı görmezden gelen AYM, bunlar yanında “esamesi bile okunmayacak” çok basit hususları ihlal gerekçesi yaparak, yerel mahkemeye; “sen de hiçbir şey araştırmamışsın, en azından bunları araştır da öyle ceza ver” demiştir. Yani bu kararın yeniden yargılama sebebi sayılacak bir tarafı olmadığı gibi AYM’nin ByLock’u “çöpe attığı” şeklinde yorumlanmasını gerektirecek bir yanı da yoktur. AYM, AİHM’den ihlal çıkacağını bildiği ByLock’la ilgili daha sonra ben de böyle kararlar vermiştim demek için vermiştir. Gelinen nokta itibariyle, AYM’den adalet ya da hukuka dönüş beklemek bir hayaldir. Hep söylediğimiz gibi AYM, AİHM önündeki engelden başka bir şey değildir. Verdiği kararlara bir anlam yüklemeye gerek yoktur. Zira sorunun kendisi çözüm olamaz!
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***