Amerika Başkanı Joe Biden 7 Ekim 2021’de yayınladığı “Suriye’deki Duruma İlişkin Ulusal Olağanüstü Halin Sürdürülmesine İlişkin” kararnamesi ile Türkiye’ye sert bir uyarı göndermişti. Kararname ilk kez Donald Trump döneminde 14 Ekim 2019 tarihinde yayınlanmıştı. Biden, bu kararnameyi bir yıl uzatmış ve Kongre’ye bu konuda bildirimde bulunmuştu:
“Suriye’deki ve Suriye ile ilgili konulardaki durum; özellikle de Türkiye Hükümeti’nin Suriye’nin kuzeydoğusunda askeri harekat yürütme eylemleri; Irak ve Suriye’deki İslam Devleti’ni (IŞİD) yenilgiye uğratmak için sürdürülen mücadeleye sekte vuruyor ve siviller için tehlike oluşturuyor, bölgedeki barış, güvenlik ve istikrarı tehdit etmeyi sürdürüyor ve Amerika Birleşik Devletleri’nin ulusal güvenliği ve dış politikasına sıra dışı ve olağanüstü bir tehdit oluşturmaya devam ediyor.”
Bu kararnameye rağmen Amerikan Yönetimi Türkiye’nin Rojava’da sivilleri de hedef alan saldırılarına sessiz kaldı, en azından kamuoyu önünde tepki vermedi. Bu tepki muhtemelen kapalı kapılar ardından da gösterilmediği için Ankara saldırılarının sıklığını ve şiddetini arttırdı.
Washington’ın bu tavrı, en azından Erdoğan’ı cesaretlendirmiş görünüyor. Biden’ın adım atamayacağını, Ukrayna Savaşı’na odaklanmışken Suriye ve Kürtlere önem vermeyeceğini düşünüyor olabilir. Hatta Devlet Bahçeli’nin gündeme getirdiği üzere, NATO ile ipleri atmaya bile hazır olabilir.
Biden tarafından Beyaz Ev’e davet edilmeme veya telefonla konuşamama gerçeğini hala sindiremiyor. Ya dikkat çekmek için yapıyor ya da muhtemel bir seçim zaferi için gözünü karartmış bulunuyor.
Biden sadece bu kararnameyi imzalamadı, Ukrayna’nın Rusya tarafından işgalinden bir kaç gün sonra Varşova’da, Soğuk Savaş yankılarıyla dolu bir da konuşma yaptı ve Washington’ın “demokrasi ve otokrasi, özgürlük ve baskı, kurallara dayalı bir düzen ile özgürlük arasındaki büyük mücadelede özgür dünyayı zafere taşıyacağını” duyurdu. Karşı cephedeki ülkelerin kaba kuvvet tarafından yönetildiğine dikkat çekti.
Erdoğan şimdi Biden’ı iki yönlü sınıyor. Birincisi imzasını taşıyan kararnameye çöp muamelesi yapıyor, Amerikan Başkanı’nın Suriye ve Rojava’ya taahhüdünü değersizleştiriyor. Afganistan’da yaşanan fiyaskonun ardından Amerikan Yönetimi’nin taahhütlerine güvenilmeyeceği mesajını açıkca tekrar gündeme getiriyor.
Üstelik bunu Ukrayna savaşıyla birlikte dünyada baş gösterecek gıda krizinin eşiğinde yapıyor. Ortadoğu’da Arap Baharı denilen süreç tüm dünyada yaşanan kuraklık sonucu buğday fiyatlarının anormal bir biçimde artmasıyla başlamıştı. IŞİD de bu sürecin sonucunda ortaya çıkmıştı.
Uzmanlara göre bugünlerde yine en çok Ortadoğu’yu etkileyecek bir buğday ve ekmek krizi kapıda. Bu tablo en çok IŞİD’e yarayacak. Irak ve Suriye’de varlığını sürdüren IŞİD, hem gıda krizinden hem de Türkiye’nin Rojava’ya saldırısından en çok yararlanan grup olacak. Biden’ın deyimiyle Amerika ve Batı’nın çıkarlarına bir tehdit daha doğuracak.
İkincisi ise demokrasi ve insan hakları cephesinde. Erdoğan, Türkiye halklarına uyguladığı baskı yetmezmiş gibi bu kez Rojava’da görece sükunet içinde yaşayan Kürt, Arap, Süryani ve Ermeni halklarını tehlikeye atacak bir saldırıyla Biden’ın savunduğunu iddia ettiği tüm değerleri ayaklar altına alacak.
Birlikte savaştığı dostlarını çıkar uğruna satan, kendi doktrinini ve kararnamesini ayaklar altına alınmasına sessiz kalan Biden, Avrupa ile ittifakında başarı sağlayabilir ama geri kalan tüm sözleri yalan olur ve tarihe de böyle geçer.
Üstelik bunu Amerika’nın ara seçimlere hazırlandığı ve Kongre desteğine ihtiyacının en çok artmış olduğu bir dönemde yapmış olur. Trump’ın Suriye’den çekilmeye karar verdiği gün, en sert tweetleri atan Brett MacGurk gibi isimlerin böyle bir tabloya tepkisi ne olur bilinmez ama Kongre’nin tepkisinin sert olacağı muhakkak.
Erdoğan’ı sürekli alttan almanın Batı’yı bıraktığı ikilem bu. Ukrayna’dan sonra görece sakinleşmiş Suriye’de yeni bir insanlık krizi yaratılmasına seyirci kalmak, IŞİD’in yeniden doğuşunu izlemek ve Erdoğan’ın Yunanistan üzerinden Avrupa’ya mülteci transferine göz yummak.
Amerikan kamuoyundaki Kürt sempatisi ve Erdoğan öfkesi göze alındığında bunu yapmak kolay olmayabilir. Erdoğan ve Türkiye hiç beklemediği kadar ağır bir bedel ödeyebilir. Bunu engellemek için sağduyulu muhalefetin de devreye girmesi ve bunun Erdoğan’ın kişisel ikbal savaşı olduğunu kamuoyuyla paylaşması gerekir. Yoksa bu işin sonu iyi olmaz…
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***