YORUM | AHMET KURUCAN
Önemli not: Bu yazımı 2022 Cumhuriyet Türkiye’sinde Erdoğan ve iktidar ortaklarının zulüm prangaları altından ömürlerini tüketen masum mahkumlara ithaf ediyorum.
Sizlere nasıl hitap edeceğimi bilmiyorum. Âdettendir “kader mahkumu” denir halk arasında. Bu sıfatın doğruluğu yanlışlığını bir kenara bırakıp sizlere “kader mahkumu” mu desem yoksa yukarıdaki ithaf cümlemde geçtiği şekliyle ironik de olsa “masum mahkumlar” mı? “Zalim devletin esirleri” de aklıma geliyor. İnanın karar veremedim. Sonuncusu bana daha doğru geliyor. Çünkü sayıları yüzbinleri aşkın sizler hırsız, arsız, yalancı, müfteri, yolsuz, kaçakçı, rüşvetçi ve daha nice insanın yüzünü yere baktıracak, onurlu bir insanın insan içine çıkmasını engelleyecek eylemlerin söz sahibi olduğu tek adam ve onun inşa ettiği sistemin esir aldığı mahkumlarsınız.
Çok su götürecek bu hamuru bir kenara bırakıp sadede geleyim: Bayramınızı kutlamak istiyorum aslında ama utanıyorum. Bir bayramı daha idrak ettiniz zulmen esir olarak tutulduğunuz dört duvar arasında. Eşinizden, anne-babanızdan, çoluk-çocuk ve torunlarınızdan uzak bir bayram daha yaşıyorsunuz hapishanelerin güneş görmeyen çatıları altında. Bir suçunuz olsa “Şeriatın kestiği parmak acımaz.” deyip vicdani iniltilerimi hafifleteceğim ama suçunuzun olmadığını sizler gayet iyi bildiğiniz gibi “siyasetin köpeği” olan yargı mensupları da biliyor. Biliyorlar ama Kabataş yalanı sonrası bir yerden emir aldıkları kesin onlarca köşe yazarının yazılarına manşet yaptığı cümle içinde “dilleri kaba vicdanları taş” bağlamış o insansı kötü mahluklar korku ve/ya menfaat saikiyle gönüllü olarak bu zulümlere imza attılar ve hala atıyorlar. Siyasetin yargıya rağmen değil yargı ile beraber yaptığı bu zulme iştirak ediyorlar. Yazıklar olsun! Yargıları da, adaletleri de, adalet anlayışları da başlarını yesin. Sizleri cezalandırdıkları aynı kanunlarla kendileri de yargılansın ve yaşattıklarını ayniyle yaşamadan bu dünyadan göçemesinler.
Bayramınız mübarek olsun diyecektim ama “utanıyorum onlar namına!” Malum Naziler tarafından Yahudilere yapılan zulümleri kabullenmeyen sonraki nesil Almanlar demiş bu cümleyi: “Onlar namına utanıyoruz.” Onlar dedikleri babaları ve dedeleri. Yahudilere esir kamplarında kadın-erkek, çocuk-yetişkin demeden yıllarca akıl almaz işkenceler yapan, yerinden yurdundan sökün edip sürgüne gönderen, açlık ve susuzluk içinde bırakan ve nihayet çeşitli yollarla topluca öldüren baba ve dedeleri namına özür dilemişler. Biz de bugünleri görür müyüz bilmiyorum ama bizim topraklarda yanlışlarla yüzleşme ve hesaplaşmanın tarihine baktığınız zaman ümitsiz vak’a! “Türkiye’de her şey olursunuz ama bir tek rezil olmazsınız!” sözünü hatırladım birden bire. Hem görsek ne olacak? Çeken çektiği ile kalacak. Ömrünüzden çalınan seneler geriye gelmeyecek.
Bayramınız mübarek olsun diyecektim ama utanıyorum. Utanıyorum ülkeyi idare etme adına yola çıkıp muhalefet saflarında yer alan ve iktidarın ülkeyi karanlığa sürükleyecek yanlış kararlarına itiraz etme yerine rejimin diskurunu kullanan, onlarla birlikte Yenikapı’larda boy gösteren, iktidarın sıkıştığı her anda kendisine bir can simidi uzatan insanlar adına. Daha düne kadar “Bunun hesabını sormazsam namerdim, şerefsizim,” diyen ama bu sözlerin mürekkebi kurumadan otoriter rejimi inşa edenlerin arkasında saf bağlayan ve kendi ifadelerinin mefhumu muhalifiyle namert ve şerefsiz varlıklar adına utanıyorum.
Bayramınız mübarek olsun diyecektim ama utanıyorum. Utanıyorum mutfağına düşen yangına, cüzdanına yansıyan etkiye, “ağaç kabuğu” yemeye doğru giden kötü gidişata rağmen yüzde 45’ler oranında mevcut iktidarın arkasında duran, İslami ve milliyetçi söylemlerle mangalda kül bırakmayan, siyah beyaz ölçüsündeki ideolojik ayrılıklarına rağmen Avrasyacı kesimlerle ülkenin bugün ve yarınlarını çalan sözde muhafazakar, sözde Müslüman, sözde milliyetçi ama özde çıkarından başka bir şey düşünmeyen fırsatçılar namıma.
Bayramınız mübarek olsun diyecektim ama utanıyorum. Utanıyorum kendim ve benimle aynı hissiyatı paylaşan insanlar adına. Kurulu düzenlerimiz içinde maddi ve manevi çeşitli sıkıntılar yaşasak da depremin merkez üssü olan Türkiye’de ömür törpüsü olan hapishanelerde yerini alan sizlere, geride bıraktığınız ve darmadağın olmuş aile fertlerinize olması gerektiği ölçüde elimizi uzatamadığımız için utanıyorum. Benim de karınca misal yürüyüşümle yaptığım katkıyı da içine koyarak yurt dışında sizler için varını yoğunu sarf eden, gece gündüz çalışan insanların yaptıklarını inkar etmiyorum. Özellikle o cennet vatanda kalıp kelle koltukta, usturaya bıçak sallar misali çaba ve gayret gösteren insanların fedakarlıklarını görmezden gelmiyorum, aksine takdirle karşılıyor, ayakta alkışlıyor, minnet ve şükranla anıyorum. Ama “Yeter mi?” sorusunu da sormaktan kendimi alamıyorum. “Terk-i mevki yapsaydık, biz onlar, onlar bizim yerimize olsaydı böyle mi ve bu kadar mı yaparlardı?” diye de kendimi sorgulamaktan dur olamıyorum.
Bayramınız mübarek olsun diyecektim ama utanıyorum. Utanıyorum Hidayet Karaca’dan, Mustafa Ünal’dan, Mehmet Baransu’dan, İlhan Çomak’tan, Aysel Tuğluk’tan, İlhan İşbilen’den, Kazım Avcı’dan, Mehtap Şentürk’ten, Osman Kavala’dan, Kutbeddin Gülen’den, Selahattin Demirtaş’tan, Sedat Laçiner’den, Aleaddin Kaya’dan ve hangi düşünce, hangi mezhep, hangi ırk, hangi dini inanç, hangi ideolojiye mensup olursa olsun Erdoğan ve şürekasının inşa ettiği rejimin mağduru, mazlumu olan yüzbinlerce ve milyonlarca insandan, geride bıraktıkları eşlerinden, çocuklarından, akrabalarından.
Bütün bu hissiyatıma rağmen utana utana da olsa bayramınız mübarek olsun diyeyim çünkü gözlerim nemli, kalbim mahzûn, dilim lâl ve diyecek başka bir şey bulamıyorum.
Değerli sanatçı arkadaşım Ahmet Gül’ün 2 yıl önce aynı hissiyatla yazıp bestelediği ve yaşanan hüzünlü bayramlardan dolayı Hüzzam Bayram adını verdiği eserini arz ederim:
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***