Halbuki şimdi bir dünya altından daha değerli bir şeyin,
adaletin peşindeyiz.
Platon
Geçen hafta bu köşede, Osmanlı Ocakları Genel Başkanı Kadir Canpolat’ın geçmişte bölgede yaşayan Ermenilerin gömdükleri altınları iddiasını ve çıkartıldıkları takdirde Türkiye ekonomisinin 10 katına çıkacağı fantezisini anlatmıştım.
Bu hayal aleminden kurtulup, yerin altındaki olası altınlara değil, memleketin her yerinde Ermenilerden kalan gözüken değerlerle bakabilsek keşke demiştim. Dilemek ile olmuyor bu işler, anlatmak lazım…
Aralık 2010’da İstanbul’da bir sergi açıldı, belki hatırlayanlarınız olur. “Batılılaşan İstanbul’un Ermeni Mimarları” adlı sergi kapsamında çok kıymetli bir de kitap hazırlanmıştı. 19. yüzyılda ve 20. yüzyıl başında İstanbul’un şekillenmesinde rol oynayan Ermeni mimarların katkılarını ve eserlerini ortaya koyan kitap, bu konulara aşina olanları bile şaşırtacak bir eser.
“Altınlar”, “hazineler”, ve “efsaneler” tekrar gündeme gelince, bu vesile ile biraz kitaptan bahsetmekte yarar var.
Dolmabahçe Sarayı’ndan Nusretiye Camii’ne, Selimiye Kışlası’ndan Darphane-i Amire’ye kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun sembol yapılarının mimarı Balyan Ailesi’ni bir çoklarımız tanısak da, ‘Osmanlı Modernleşmesi’ olarak da anılan ve bütün 19. yüzyılı kapsayan, 20. yüzyılın başlarına kadar devam eden Batılılaşma sürecinde, İstanbul’un fiziksel çehresini değiştiren bir çok Ermeni mimar var.
Önce alaylı olarak başlayan, sonra Avrupa’da mimarlık eğitimi alan ve son olarak da II. Abdülhamit döneminde İstanbul’da kurulan Sanayi-i Nefise Mektebi’nden mezun olan Ohannes Serveryan, Mıgırdiç Çarkyan, Bedros Nemtze, Mihran Azaryan, Hovsep Aznavur, Levon Güreğyan, Aram ve İsak Karakaş kardeşler, Keğam Kavafyan, Yetvart Terziyan, Andon ve Garabed Tülbentciyan gibi Ermeni mimarlar bu değişimde büyük rol oynadılar.
İstanbul’un mimari zenginliğine katkıda bulunan mimarları ve eserlerini tanıtmak amacıyla hazırlanan ve bu alanda bir ilk olan kitap, Türkçe-İngilizce ve Ermenice-İngilizce dillerinde , 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri kapsamında Hrant Dink Vakfı tarafından yayımlandı. Eserde, Edhem Eldem, Afife Batur, Ahmet Ersoy, Alyson Wharton, Elmon Hançer ve Lora Baytar tarafından yazılmış, İstanbul mimarisine farklı açılardan yaklaşan altı makale de yer alıyor. Ayrıca, Ermeni mimarlar tarafından inşa edilmiş yüzü aşkın eserin fotoğrafları da bulunuyor.
Osmanlı İmparatorluğu’nda fethedilen yerlerdeki, bazı manastır ve kiliseyi tanınıp ve imtiyaz beratlarını verilmiş olsa da, Osmanlı’da manastır ve kiliselerde genişleme yapılması, hele yenisinin inşa edilmesi hatta zaruri tamirat yapılmasının bile pek arzulanan bir durum olmadığı biliniyor.
1839 Tanzimat Fermanı ve 1856 Islahat Fermanı’ndan sonra bu durum bir parça “gevşiyor” — tam da bu yüzden Osmanlı’nın son döneminden sayılan bu 70 senesinde Ermeni ve Rumlar yeni eserler verebiliyor.
19’uncu yüzyılın İstanbul’unu değiştiren bu binaların mimarlığını yapan Ermenilerin yanı sıra Avrupalı mimarlar da var. İstanbul’a gelen İtalyalı mimar, kalfa ve işçiler var.
Fossati kardeşler devlet arşivini, adliye nezaretini, bazı nezaret binalarını inşa ettikleri bu dönemde, Rusya ve Hollanda sefaretleri binaları ile de ilgileniyorlar, hatta iki kardeşe Ayasofya’nın restorasyonu da bırakılıyor. Bugün “Ayasofya’nın duvarlarını yediler” haberlerine konu olan duvarlarına ilk defa olarak kazıma yaparak mozaikleri yayımlıyorlar.
Kitaba dönecek olursak, Bahçeşehir Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde öğretim görevlisi ve serbest mimar olan Hasan Kuruyazıcı’nın editörlüğünü yaptığı bu eserde, temel olarak Ermeni mimarların Osmanlı İmparatorluğu’ndaki yeri, eserleri ve önemi anlatılıyor.
İlk bölümde Batılılaşma sürecinde Osmanlı mimarının kimliğinden de bahsediliyor, Gayrimüslim mimar ve ustalarının profesyonelliği ve çalışmalarına detayları ile yaklaşılıyor. Çalışmada, Balyan Ailesi’nin birçok önemli eserinde hayati öneme sahip olan bir isim olan Artin Kalfa ile de tanışıyoruz. Artin Kalfa taş ustaları ile yakından alakadar olurken, birçok hastane, camii ve yalıları inşa projeleri ile de uğraşıyor.
Dönemin önemli yüzlerinden Krikor Amira Balyan’dan da bahsedilen eserde, II. Mahmud ile kişisel dostluğu sayesinde cemaat işleriyle de ilgilendiğini ve anlaşmazlıkları çözmeye çalıştığı gibi dönemin siyasi atmosferini de anlayabileceğiniz pasajlar var.
Sonuç olarak Osmanlı’da bugüne kadar birçok sarayın, camilerin, kiliselerin, köşklerin ve apartmanların yapımında Ermeni mimarların izini ve emeğini anlatan kitap, Dolmabahçe Sarayı’nı turistlere tanıtan bazı rehberlerin özellikle “İtalyan Balyani” usta demelerinin acısını bir nebze de olsa hafifletiyor.
Balyanları bu kadar anıp, son yıllarda yaşanan oldukça önemli bir gelişmeyi es geçmek olmaz.
Ekim 2016’da Üsküdar Surp Haç Ermeni Mezarlığı’ndaki Balyan Aile Kabristanı’nda hayırsever Hraç ve Hagop Kırmızıyan kardeşlerin sponsorluğunda “Balyan Anıt Mezarı” düzenlenen bir törenle açılmıştı. Törene, dönemin Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı Ömer Arısoy, Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem, Türkiye Ermenileri Patrik Genel Vekili Aram Ateşyan ve İBB Başkanı Kadir Topbaş katılmıştı.
Beşiktaş Sarayı, Beylerbeyi Sarayı, Valide Sultan Sarayı, Defterdar Sarayı, Aynalıkavak Kasrı, Nusretiye Camii, Selimiye Kışlası ve çevre yapıları, Davutpaşa Kışlası, Beyoğlu Kışlası, Darphane-i Amire, Valide Bendi, Topuzlu Bendi, Yangın Köşkü, Çırağan Sarayı, Çağlayan kasrı, Valide Camii, Adile Sultan Sarayı, Validebağ ve Ayazağa köşklerii Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Kuleli Süvari Kışlası, Terkos tesisleri, Bahçeköy’deki Kirazlı Bent ve Bend-i Cedid, Beykoz Deri Fabrikası, Bakırköy Bez Fabrikası, Hereke Fabrikası, Yedikule Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi, Beşiktaş’taki Surp Asdvadzadzin Kilisesi, Kuruçeşme’deki Surp Haç Kilisesi, Beyoğlu’ndaki Surp Yerortutyun Üç Horan Kilisesi gibi bir çok esere imza atan aile böylece bir anlamda ölümsüzleşmişti.
Geçen yıl yapılan anma törenine ise İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Türkiye Ermenileri Patriği Sahak II ve Hayrat Canlandıran ve Araştıran Mimar ve Mühendisler Dayanışma Derneği (HAYCAR) Başkanı Gülüzar Artuç katılmış, Balyanlara dikkat çekmişlerdi.
Kaynak: Kronos
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***