YORUM | ALPER ENDER FIRAT
Nazi Partisi’nin 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesinden sonra Yahudiler, önce bir takım haklarından mahrum edilip yüksek görevlerden uzaklaştırıldılar. Naziler bir süre sonra Yahudilerin mallarına ve mülklerine el koyup onları gettolarda yaşamaya zorladılar. Bununla da kalmayıp evlerinden tek tek toplanıp kamplara götürüldü ve sistemli olarak gaz odalarında ya da deney laboratuvarlarında öldürüldü.
Mahalle kiliseleri ve içişleri bakanı, doğum kayıtlarını paylaşarak kimin Yahudi olduğunu ifşa etti; Posta kurumu, sürgün ve vatandaşlık haklarının alınmasına dair kararları dağıttı; ekonomi bakanlığı Yahudilerin mallarına el koydu; Alman şirketleri Yahudi işçileri kovdu ve Yahudi hissedarların haklarını ellerinden aldı.”
Yahudilerin toplu olarak Alman yasalarına göre işlediği bir suç yoktu. Yaptıkları işlerde başarılıydılar ve hayatlarını Alman yasalarına göre devam ettiriyorlardı. Ama Naziler insanların başka bir suç işleyip işlemediğine bakmaksınız sadece ve sadece Yahudi oldukları için suçlu muamelesi yapıp cezalandırdılar. Önce mallarına el kondu sonra da yakaladıkları bütün Yahudileri kamplara toplayıp öldürdüler.
Bu hikaye herkesin bildiği, her konuşma metninde telin ederek yer verdiği ama aynı anda hemen unuttuğu bir hikayedir.
İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşananları asıl insanlık dışı hale getiren şey katledilmelerinden bile daha çok insanların sadece ve sadece kimliklerinden, aidiyetlerinden dolayı cezalandırılmış olmasıydı.
Birazcık vicdan taşıyanlar, entelektüeller, yazarlar, dünyayı anlamaya çalışanlar bu konuyu konuşurken Yahudilerin hataları üzerinden konuşmazlar. Çünkü hiçbir mazeret bu toplu kıyıma mazeret diye sunulmaz.
Naziler çoluk çocuk herkesi toplama kamplarında yok etti ama onlar da ahlaki üstünlüklerini kaybetmişlerdi; şunları bunları yapmışlardı bu yüzden hak ettiler şeklinde konuşmazlar. Ya da böyle konuşanların izanından söz edilemez.
Hiçbir kimlik, hiçbir aidiyet onlarla savaşmadıkları halde çoluk, çocuk, yaşlı genç demeden toplu şekilde cezalandırılamaz. Böyle bir olay varken sürekli katliama maruz kalanlar kritiğe tutulmaz.
Bize de bunun aynısını yaptılar…
Şehrimize tanklarla girdiler, hareket eden her şeyi bombaladılar, insanlarımızı katlettiler, evlerimizi yıktılar, binalarımızı ateşe verdiler, kuşlarımızı öldürdüler, çiçeklerimize kezzap döktüler, kırlarımızı, ovalarımızı yok ettiler.
Eğer gaz odalarında yakmadılarsa bu onların adalet duygusundan değil, dünyada konjonktürün müsait olmamasından kaynaklanıyordu.
Katliam yaptıkları şehrin üzerinden hala simsiyah bulutlar yükselirken, bu hunhar katliam yerine başka bir şey konuşmak, ama şehirde yaşayanlarda diye başlayan onların ayakkabılarının boyasından, üstlerinin eski model olmasından, katillere tükürülmüş olmasından bahsetmek, şehri yönetenlerin niyetlerinden söz açmak en iyi ifadeyle izansızlıktır.
Katliama uğrayan biziz, evleri, yurtları, bahçeleri talan edilen biziz, kurtlarına kuşlarına kadar boğazlanan, dereleri, nehirleri kurutulan biziz ama top hala bizim sahamızda dolanıyor. Üstelik katliamları yapanlarla bu soykırıma çanak tutanların ahlaksızlığı, hırsızlığı, yalancılığı, ikiyüzlülüğü güneş kadar ayan beyan ortadayken…
Geleceğe bir kere daha kayıt düşsün, duyanlar duymayanlara, bugünler yarınlara anlatsın ki Türkiye’de bizleri katlettiler, mallarımıza mülklerimize, kurumlarımıza, şirketlerimize, gazetelerimize, televizyonlarımıza, okullarımıza, üniversitelerimize el koydular. Lohusa kadınlara musallat olup bebeklere varıncaya kadar hapsettiler. Bizler 2010’lu yıllarda Nazi Almanya’sında Yahudilere yapılanların aynısına maruz kaldık.
Bu öylesine ayan beyan bir gerçeklik ki bu kadar alçak ve hunhar cinayetler “ama” ile “fakat” ile örtbas edilemez, bu gerçekçilik bir takım bahanelerle sulandırılamaz.
Bunca iftiraya, zulme, şeytanlaştırmaya maruz kalırken de bir taş bile atmadık. Bu nefret söylemlerine rağmen, el koydukları bütün kurumları, tek tek fişledikleri şahısları didik didik etmelerine rağmen evrensel hukukun ciddiye alacağı tek bir suç bile bulamadılar.
Soru çaldılar suçlamasını bile kendi mahkemelerinde beraat ettirmek zorunda kaldılar.
Bugün dünyada bu denli ahlaki üstünlüğü hak eden başka bir topluluk daha yoktur.
Kendimizi bir daha hatırlayalım, biz bu kavganın iyileri, masumları ve haklılarıyız. Hiçbir iftiranın, hiçbir karalamanın, hiçbir algı operasyonun gücü bu gerçekliği değiştirmeye yetmez.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***