Macaristan’da son yapılan genel seçimlerin galibi halihazırda iktidarda bulunan Viktor Orban liderliğindeki koalisyon oldu. Macaristan’da yapılan seçim Türkiye’den de merakla takip edildi. Bu ilginin nedeni Türkiye’deki şu anki politik ortamla Macaristan’ın durumunun benzerlik göstermesiydi. Tıpkı Türkiye’deki gibi Macaristan’da da muhalefet iktidara karşı oluşturduğu bir seçim ittifakıyla ve ortak aday tartışmalarıyla seçime girdi.
Macaristan seçimlerinde altı muhalefet partisi ortak adayla mücadele etti. Fakat seçim, o ana kadar yapılan anketlerin açıkladığından çok farklı bir şekilde sonuçlandı. Orban liderliğindeki Fidesz-KDNP koalisyonu oyların yüzde 53’ünü alarak seçimi kazandı. Ve Fidesz-KDNP koalisyonu çıkardığı 135 milletvekiliyle 199 sandalyeli mecliste üçte ikilik çoğunluğu da elde etti. Muhalefetin ortak adayı Peter Marki-Zay ise yaptığı açıklamada çok mücadele ettiklerini ama şartların eşit olmadığını söyledi. Muhalefet lideri yaptığı açıklamada, aynı zamanda iktidar karşıtı muhalif politikacıların devlete ait medya organlarına çıkamadığının da altını çizdi.
Dokuz Eylül Üniversitesi Araştırma Görevlisi İlteriş Ergun, Macaristan’da seçimleri Viktor Orban’ın kazanmasını değerlendirdi. Türkiye ile Macaristan’ı karşılaştıran Ergun iki ülke aslında pek çok açıdan “ikiz” gibi, ama aynı zamanda başta ekonomi olmak üzere önemli farkları var olduğunu söyledi. Ergun, muhalefeti uyararak “Türkiye’deki muhalefet için çıkartılması gereken dersler var tabii.” diye uyardı.
DW Türkçe’den Gülsen Solaker’in haberine göre, Ergun, iki ülke arasındaki benzerlikler ve farklılıklara ilişkin DW Türkçe’nin soruların yanıtladı:
DW Türkçe: Türkiye ile Macaristan arasındaki benzerlikler son dönemde çok ön planda. Siz iki ülkedeki seçim sistemini de yakından biliyorsunuz, teziniz de bunun üstüne, nedir temel benzerlikler?
İlteriş Ergun: En temel benzerlik her iki ülkede de seçim rekabetinin muhalefet açısından birçok dezavantaj barındırması. Bunun iki temel nedeni var. Bir tanesi her iki rejimin de otoriter özellikleri seçim rekabetini, kampanya yapabilmeyi zorlaştırıyor. Halka ulaşmayı ve daha da önemlisi iktidar seçmenine ulaşmayı çok daha fazla zorlaştırıyor. Çünkü sivil toplum alanında güçlü bir iktidar otoritesi, medyada tam bir hakimiyet var. Denetleyici kurumların ve yargının üzerinde güçlü bir kontrol var. Bütün bunları değerlendirdiğimiz zaman her iki ülkede de muhalefetin seçim rekabetine adaletli bir şekilde katılabilme şansı çok düşük.
Peki farklılıklar neler?
Tabii birçok farklılık da var. En önemli farklılık, Macaristan’ın seçim sisteminin çok daha adaletsiz olması. Bunun da dar bölge dediğimiz seçim türüyle ilgisi var. Çünkü dar bölgede büyük parti eğer karşısındaki partiler ondan küçükse daha fazla sandalye elde edebiliyor. Orban 2013’te yaptığı seçim reformuyla beraber kendi iktidarını kolaylaştırıcı bazı önlemler aldı. Dar bölgeyi oluşturan seçim bölgelerini kendi lehine düzenledi. Ayrıca kendisi için akıllıca bir hamleyle kent kırsalını, kentle birlikte oy vereceği şekilde düzenledi ve avantaj elde etti. Türkiye ile karşılaştırıldığında bizdeki seçim sistemi bu seviyede bir zorluk ve muhalefet için dezavantaj yaratmıyor şu an için.
Orban başka ne tür düzenlemeler yaptı?
İki ülke arasında çok benzeyen bir başka mesele var, orada bir düzenlemeye gitti. Macaristan’da 2010 yılından sonra Orban’ın iktidara gelmesinin ardından özellikle de sol ve liberal görüşlere sahip ciddi sayıda genç Avrupa ülkelerine göç etti. 2017 itibariyle 500 bin gencin gittiği belirtiliyor. Yaklaşık 10 milyon nüfuslu bir ülkede bu kadar sayıda gencin gitmesi tabii ki önemli. Öte yandan bir başka grup daha var, onlar da Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun dağılmasıyla komşu ülkelerde kalan etnik nüfus. Orban bir hamleyle her iki seçmen grubunun oy verme sistemlerini farklılaştırdı. Çünkü batı Avrupa’daki ciddi sayıda genç ona oy vermeyecekti, onların oy vermesini zorlaştıran önlemler aldı. Diğer taraftan etnik Macarlar için ise kolaylaştırıcı düzenlemeler yapıldı. 2018 seçiminde oy turizmi tartışması başladı ve ardından etnik Macarların ikameti olmasa dahi oy kullanmalarının önü açıldı. Bu çok önemliydi, çünkü salıncak bölgelerde tabloyu tamamen değiştirebilecek bir sonuç doğurdu.
Seçim sistemindeki adaletsizlikler nedeniyle bazen çok küçük oy farkları ciddi sayıda temsilci sayısı farkına neden olabiliyor. Mesela 2014 seçiminde, 2010 yılına göre yüzde 8 oy kaybetmesine rağmen Orban’ın parlamentodaki sandalye sayısı aynı kalmıştı.
Peki Macaristan’da muhalefetin ortak adayı açısından durum nasıldı? Türkiye ile nasıl benzerlikler var?
Macaristan ve Türkiye’de muhalefet uzun zamandır ittifak tartışması yapıyor. Macaristan’da dün başlamadı bu tartışmalar. 2014 seçim yenilgisinden itibaren aslında Macar muhalefetinin bir araya gelerek ittifak yapması üzerine çok tartışmalar oldu. 2018’de Orban’ın kalesi olan küçük bir kasabada, yani tek başlarına girseler kazanamayacakları bir yerde, işbirliği yaptılar ve eski bir Fidesz’li, muhafazakâr profilli aday üstünde karar kılıp seçimi kazandılar. Orada şöyle bir anlayış oluştu. Peter Marki-Zay’in küçük belediyede kazandığı bu zaferle “biz muhafazakar bir ortak adayı eğer gösterebilirsek, Orban’ın kullandığı kutuplaştırma stratejisini aşabiliriz” anlayışı yerleşti.
Bu altı parti içinde sağ milliyetçiler, liberaller, Yeşiller, sosyalistler ve sosyal demokratlar vardı. Geniş bir koalisyon ama diğer yandan hiçbir parti ile kendi ideolojisi örtüşemeyen bir aday. Aday çok daha muhafazakâr, çok daha Fidesz’e benzer politikalar savunuyor. Bu büyük bir sorun yarattı. Bu sorunun temelinde şu vardı: Yaptığı her hamle her ifade bir şekilde muhalefet kanadının da tepkisini çekti. Bu nedenle de söylediği sözlerden bir süre sonra geri adım atmaya başladı, bu da büyük bir belirsizlik yarattı. Seçmene net bir kampanya yapamadılar bu farklılıklardan dolayı ve ortak bir strateji belirleyemediler. Bir süre sonra da kampanya negatife döndü. Ortak adayın gelme nedeni kutuplaştırmayı aşabilmek olduğu halde bir süre sonra buna hizmet eder hale geldi.
Ortak adayın ön seçimle belirlenmesi de önemli etken oldu. Bu ön seçim muhalefet için olumlu sonuç doğurmadı, çünkü genel seçim öncesinde kıran kırana kendi aralarında yarıştılar.
Türkiye’deki Millet İttifakı da ortak bir aday çıkarmayı konuşuyor. Macaristan örneğinden hareketle nasıl bir karşılaştırma yapabiliriz?
Türkiye’deki muhalefet için çıkartılması gereken dersler var tabii. Sürekli ittifakı genişletmek ya da aday profiline ilişkin tartışmalar yapılıyor. Ancak Macaristan’daki kampanya bize çok faklı bir şey söylüyor: O da ne aday ne da ittifakı genişletmek otoriter bir popülist iktidarı yerinden etmek için zaruri. Asıl tartışma noktası siyasi strateji diline karar vermek. İki ülke de çok kutuplaşmış durumda, bunun aşılması lazım. Bunu iki şekilde aşabilirsiniz: Ya kutuplaşmayı azaltarak ve diğer seçmenlere ulaşarak veya yeni bir kutuplaşma ekseni kurarak. Muhalefet için en önemli nokta bence bu: Yani Macaristan’da aday Peter Marki-Zay olmasaydı da kazanılabilir miydi? Ya da altı değil de sekiz parti olsalardı? Bence iki durumda da kazanamazlardı. Strateji kurmak ve pozitif kampanya çok önemli. Bunun için de ortak noktalarda uzlaşmak gerekiyor.
Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu zorluklardan biri de ekonomi. Peki iki ülkenin bu konudaki farklılıkları neler?
Aslında iki ülke ikiz gibi diyebiliriz pek çok açıdan. Ancak ekonomi açısından büyük bir farklılık var. Son bir senede Orban daha başarılı bir ekonomi yönetimi sergiledi. Merkez Bankası Macaristan’da hep faiz artırdı, faiz indirmedi. Bu çok önemli. Faiz artırması sayesinde parasının değerini tuttu ve seçmenlerdeki ekonomik kriz oluyor mu algısını çok güçlendirmedi.
Elbette ekonomik zorlukların da olduğu bir ülke ama Türkiye’de gördüğümüz gibi iktidar partisinin oylarında bu nedenle hiçbir zaman gerileme olmadı. Orban seçim öncesinde çeşitli kesimlere refah harcamalarını çok artırdı. Tüm bu süreç boyunca yerel seçimde kaybetmesine rağmen Orban’ın oylarında hiç azalma olmadı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***