YORUM | Doç. Dr. MAHMUT AKPINAR
Boris Johnson bir basın toplantısında İngiltere’ye illegal gelen göçmenlerin Ruanda’ya gönderileceğini ilan etti. Ruanda hükümeti ile bu konuda bir anlaşma yapmışlar. Bu durum 1951 yılında imzalanan mültecilerle ilgili Cenevre sözleşmesine ne kadar uygun bilmiyorum. Ama savaştan, zulüm ve baskıdan kaçan, hukuk ve demokrasinin olduğu ülkelere sığınan insanları tekrar yokluğun, savaşların olduğu Afrika’ya göndermek ilginç ve yeni bir yöntem. İnsanlar duyunca tuhaf oluyor, yüzünde acı bir tebessüm beliriyor. Düşünsenize onca sıkıntıya, meşakkate katlanıyorsunuz, “Selamete çıktım, kurtuldum!” derken kendinizi Ruanda’da buluyorsunuz.
İngiltere ada konumundan dolayı zaten sınırlı sayıda mülteci kabul ediyor. Zira Britanya’nın Avrupa ile kara bağlantısı yok. Fransa ile bağlantıyı sağlayan tünel geçişleri çok sıkı denetleniyor. İnsanlar İngiltere’ye varabilmek için tehlikeli bir yolculuk yapıp denizi geçmek zorundalar. İllegal geçişlerin büyük kısmı Manş Denizi üzerinden ilkel botlarla ve teknelerle yapılıyordu. Artık orada da sıkı tedbirler alınıyor. Geçişleri durdurmak üzere Britanya donanması da görevlendirildi.
İngiltere’ye eğer pasaportla ve yasal şekilde girmediyseniz Londra hayal ederken kendinizi Afrika’da, Ruanda’da bulacaksınız. Şaka gibi ama galiba gerçek! Ne kadar insan Ruanda’ya gönderilir, bu anlaşma uygulamaya geçer mi, insan hakları örgütleri ve uluslararası hukuk buna ne der göreceğiz. Ama Ruanda, Afrika söyleminin İngiltere’ye gelmek isteyenler üzerinde caydırıcı bir etkisi olacağı muhakkak. Bu ihtimal nedeniyle kontrolsüz göçmenler İngiltere’ye gelirken ciddi endişe yaşayacaktır. Eğer İngiltere hükümeti bunu uygular, sembolik de olsa bir kısım mülteciyi Ruanda’da gönderirse düzensiz göçmenler bu ülkeyi hedeflemekten korkacak ve vazgeçecektir. Belki de birincil amaç bu.
Mevcut durumda ülkeler mültecilerin büyük kısmını seçemiyor. İltica eden insanların vasfı, özelliği ne olursa olsun Cenevre sözleşmesi gereği kabul etmek durumundalar. Oysa batılı demokratik ülkeler göçmenleri, mültecileri seçmek, kendi ihtiyacına uygun olanları kabul etmek istiyor. İngiltere bu uygulamayla “Kafanıza göre ülkeme gelmeyin! Gelecekleri ben belirlerim!” diyor.
Göçmenler demokratik dünya için hem nüfus, emek, canlılık sağlıyor, hem de tehdit üretiyor. Nitelikli göçmenler beyin ve tecrübe transferi oluyor. Niteliksiz göçmenler ise kendi vatandaşlarının yapmaya yanaşmadığı ağır, ucuz işleri yapıyor.
Ama öte yandan sürekli artan göçler nedeniyle batıda yabancı düşmanlığı yükseliyor. Bu durum ırkçılığı ve aşırı sağ eğilimleri güçlendirerek mevcut siyasi dengeleri bozuyor. Oyları aşırı sağa kaptırmak istemeyen merkez partiler de göçmenlere karşı dilini sertleştiriyor. Ya da aşırı sağa kayması muhtemel oyları alabilmek için göçmenlere karşı sert tedbirler alıyorlar. Ortadoğu’daki ve İslam coğrafyasındaki savaşlar, zulümler, baskılar nedeniyle Avrupa’ya iltica edenlerin onda dokuzu Müslümanlardan oluşuyor. Ukrayna krizinde gördüğümüz üzere demokratik dünya, Doğu Avrupalı ve Hristiyan göçmenlere daha müsamahalı davranırken Müslümanlara, Afrikalılara tahammülsüz. Özellikle yoğun Müslüman göçüyle nüfus dengelerinin değiştiğini düşünüyor ve kaygılanıyorlar. Bu durum sadece göçmen düşmanlığını değil, İslamofobiyi de tetikliyor.
İslamofobiyi ve göçmen düşmanlığını azaltmak için biz Müslümanların yeterince çaba gösterdiğini ve göçtüğümüz ülkelere entegre olduğumuzu söyleyemeyiz. Müslümanların önemli kısmı kapalı havzalarda, gettolarında yaşıyor ve halkın kaygılarını, yükselen İslamofobiyi, ırkçılığı çok da umursamıyor. Çünkü tehlikenin farkında değiller. Müslümanların rahat, gamsız hali göçmen düşmanlığını ve İslamofobiyi daha da pekiştiriyor.
Bundan sonra Londra hayali kuran göçmenler kendisini Ruanda’da bulabilir. Bunun ne kadar gözdağı, ne kadar gerçek olduğunu zaman gösterecek. Ama korkum o ki diğer batılı ülkeler de benzer yollara başvurmak isteyebilirler. Kendilerine göçmenleri yıkacak üçüncü dünya ülkeleri bulabilirler. Bu durum dünyayı daha bir eşitsiz ve yaşanmaz hale getirir. Yerküredeki adaletsizlik, refah farkını daha da derinleştirir. Uzun vadede böyle bir dünyada kimsenin huzuru kalmaz. Batılıların kendi müreffeh coğrafyalarında huzurlu yaşamaları da mümkün olmaz.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***