Ekonomik kriz derinleşiyor, yoksulluk sefalete dönüşüyor ve seçimler yaklaşıyor. Fakat iktidarın önümüzdeki seçimin belirleyici aktörü olan Kürtlere ne siyasi ne de iktisadi bir vaadi var. Millet İttifakı’nın başını çeken CHP ise Kürtlerin desteğini alabilmek için ürkek söylemlerin ötesine geçebilmiş değil.
Öte yandan iktidarın strateji masasında seçimler öncesinde HDP’yi kapattırma planının durduğu biliniyor.
Peki HDP’nin kapatılması AKP ve CHP açısından ne tür sonuçlar yaratabilir? Ekonomik kriz, en geri bırakılmış bölgelerde, Kürtler arasında nasıl hissediliyor? Önümüzdeki aylarda bizi ne bekliyor? Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı (DTSO) Mehmet Kaya anlatıyor…
Türkiye’deki ekonomik krizin, sanayide de en geri bırakılmış olan bölgedeki yansımaları nasıl seyrediyor?
Bölgemizde özellikle sanayiide istihdam oranı son derece düşük; yüzde 15-16 dolaylarında. Ayrıca gençler arasında eğitime ve istihdama katılım oranı açısından da Kürt illeri Türkiye’nin son sıralarında. Sanayileşme çok az, bu alandaki istihdam da çok düşük olduğu için burada daha ziyade küçük ve orta ölçekli işletmeler bulunuyor ki, ekonomik krizden de en fazla bunlar etkileniyor. Şimdiye kadar bölgedeki yoksulluk ve işsizlik oranını görece azaltan veya daha az görünür kılan şey ise, Türkiye’nin batısına olan yoğun işçi göçüydü. İstihdam alanları yaratılmadığı için insanımız kendi topraklarında iş bulamayıp Eğe-Akdeniz bölgelerinde turizm, Marmara ve İç Anadolu’da inşaat, Karadeniz’de fındık işçiliği gibi mevsimlik sektörlere yöneliyorlardı.
Bu sektörlerin de krizden etkilenmesi dolaylı olarak Kürt işçiler açısından istihdam alanlarını nasıl etkiliyor?
Elbette daraltıyor. Zaten kriz inşaat, tarım ve turizm sektörünü etkileyince insanımız artık bu sahalarda da istihdam alanı bulamıyor. O yüzden de bölgedeki işsizlik oranı korkunç boyutta. Ayrıca bizim açımızdan önemli bir ticaret ve dolayısıyla istihdam kaynağı olan Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve Kuzey Suriye’yle ilişkiler de malûm. Siyasi ilişkiler kadar ticari ilişkiler de istenen seviyede değil. Yani bölgede sanayileşme ve istihdam alanları düşük, komşularla ticari ilişkiler sınırlı, Türkiye’nin batısında da kriz nedeniyle vaziyet kötü olduğu için Kürt gençleri, işçileri açısından büyük bir çıkmaz söz konusu.
Peki yakın gelecek için nasıl bir öngörünüz var?
Açıkçası yılın sonuna doğru bölgedeki bir çok firmanın, şirketin batmasından veya işçi çıkarmaya başlamasından korkuyoruz. Süreç oraya doğru gidiyor. İktidarın ise buna karşı önleyici herhangi bir tedbirini göremiyoruz. Mevcut elektrik fiyatlarının bile normal, hatta düşük olduğunu söyleyebiliyorlar. Oysa gerek emek, gerekse enerji maliyetlerindeki yükseliş, sadece sanayiyi değil, hizmet ve tarım sektörünü de büyük bir çıkmaza sürüklüyor.
TARLALARIN BOŞ KALMASI, HİÇ EKİLMEMESİ SÖZ KONUSU
Elektrik, akaryakıt fiyatlarındaki fahiş artış, bu sene bölgede tarımsal üretimi nasıl etkileyecek?
İflaslar başlayınca işsizlik artacak, tarımsal alanda kriz başlayınca pek çok üründe kıtlık başlayacak, işsizlik artınca da yoksulluk yayılacak, derinleşecek. Motorin, enerji, gübre fiyatları ekim yapacak çiftçi açısından kâbus düzeyinde. Oysa bölgemizde en büyük istihdam alanı tarım. Girdi fiyatları, tarımsal desteklerin düşüklüğü nedeniyle tarlaların boş kalması, hiç ekilememesi gibi bir tabloyla karşı karşıya kalacağız. Bölgemizde sulama kanalları yapılmadığı için çiftçiler hâlâ elektrikle kuyudan su çıkarmak zorunda kalıyor. Pek çok çiftçinin hasattan elde ettiği gelir elektrik ve diğer girdi maliyetlerinin altında. Bu maliyetler geçen sene bölgedeki ayçiçek ekimini tamamen durdurmuştu. Bölge ayçiçek ekimi yapamadı. Bu sene pamukta aynı sorunu yaşayabiliriz. Türkiye’deki pamuğun neredeyse yüzde 70’ini Diyarbakır, Urfa gibi iller üretirken, bu sene pamukta da ciddi düşüşler olacak. Bunlar işsizliğin artması, bölge gelirinin düşmesi anlamına geldiği gibi, Türkiye’nin içinde bulunduğu krizin daha da derinleşmesine de neden olacak.
Yani yapısal bir sorun olan bölgeler arası eşitsizlik, mevcut kriz nedeniyle daha da mı derinleşiyor?
Ekonomik kriz Kürtleri daha fazla etkiliyor. Bunun istihdam alanlarının azlığıyla, komşularla ticari ilişkilerdeki düşük seviyeyle de ilgisi var. Sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralamasında Türkiye’nin son sıralarında yer alan 20 il bölgemizde. Ayrıca Türkiye’nin batısında yaşanmayan ama bölgemizde var olan krizler de söz konusu.
Ne gibi krizler?
Finansa erişim sorunu mesela, bölgeye özgü bir krizdir.
KÜRT ŞİRKETİ OLMAK BATIDAKİ İHALELERİ ALMANIN ÖNÜNDE ENGEL
Ne demek finansa erişim sorunu?
Firmalar bankalardan yeterli krediyi alamıyor. Bankaların bölgedeki gayrimenkullere yönelik ipotek oranlarındaki düşüklük, şirketlerin merkezlerini Türkiye’nin batısına taşımasına neden oluyor. Dolayısıyla doğudan batıya doğru hem sermaye hem de beyin göçü yaşanıyor. Bakın, şirket merkezlerini Diyarbakır’dan batıya taşıyan firmalar daha önce yılda 10-15 civarındayken, 2020-21 arasında 140’a çıktı. Biz bu şirketleri arayıp tek tek sorduğumuzda, ilk sıraya “finansa erişim”, ikinci sıraya da “bölge şirketi olmanın Türkiye’nin batısındaki ihalelerde yarattığı sorunları” koydular.
Nasıl yani?
Çok açık ki, Kürt şirketi olmak, batıdaki ihaleleri almanın önünde engel. Dolayısıyla gerek yerel yönetimlerde gerekse kamu ihalelerinde bölge şirketleri sorun yaşadıkları için merkezlerini batıya taşıyorlar. Aynı sorun maden ruhsatlarında da yaşanıyor. Türkiye’nin batısında maden ruhsatları kolaylıkla verilirken, bölgemizdeki firmalara maden ruhsatı verilmiyor veya mevcut ruhsatları iptal ediliyor. İşletmecinin çok uzak bir akrabası bile, geçmişten beri devam eden Kürt meselesi nedeniyle devlete, iktidarlara muhalefet etmişse, maden ruhsatı verilmiyor veya varsa bile iptal ediliyor. Bu, maden şirketlerinin de merkezlerini Türkiye’nin batısına taşımaya başlamasına neden olabilir. Bunlar da Kürt meselesinin pek görünmeyen veçheleri aslında.
KÜRTLER KRİZİN ETKİLERİNİ BATIDAN DAHA DERİN YAŞIYOR
Az önce bankaların bölgedeki şirketlere yeterli kredi vermediğini, gayrimenkulleri düşük fiyata ipoteklediklerini söylediniz. Bu ne anlama geliyor?
Bankalar bölgedeki ipotekleri düşük gösterdikleri gibi, bölgedeki büyük şirketlere de yüksek kredi vermekten geri duruyor. Bunun temel nedeni Kürt sorununun çözülmemiş, barış ortamının sağlanmamış olmasıdır. Bunlar bölgedeki ekonomik yaşama yönelik siyasi yansımalardır. Dolayısıyla biz hem Türkiye’deki krizin, hem de zaten geçmişten beri devam eden, bölgemize özgü krizin yükünü sırtlanmak zorunda kalıyoruz. Az önce de söylediğim gibi, Kürtler ekonomik krizin etkilerini batıdan daha derin yaşıyor.
Son dönemde işten atmalar arttı mı, iflaslar başladı mı?
Özellikle sanayi sektöründe bazı firmalar kapılarına kilit vurmaya, üretimi durdurmaya, dolayısıyla işçileri işten çıkarmaya başladı. Fakat bunun daha da boyutlanmasından endişe ediyoruz. Çünkü biz şu anda krizin en yıkıcı etkilerini daha tam anlamıyla yaşamaya başlamadık. İşletmeciler, şirketler kredi bulamayınca, işlerini çevirmek için bu sefer ellerindeki öz kaynakları kullanmaya çalışıyor. Ama bu kaynaklar da tükenmeye başladığında, asıl o zaman krizin etkilerini göreceğiz. Öz kaynaklarını da tüketen işletmeciler tefecilere yönelebilir ve bunların da uzun ömürlü olmayacağı aşikâr. Dolayısıyla büyük iflaslar ortaya çıkar. Böyle giderse 2022’nin son çeyreği bölgedeki pek çok şirket için iflas ve batış dönemi olacak.
MÜLTECİ SÖMÜRÜSÜ BAZI İŞVERENLERİ ASGARİ ÜCRETİN ALTINDA EMEK ALIMINA ALIŞTIRDI
19 Şubat’ta konuştuğumuz DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, patronların yaptığı bir uygulamayı şöyle aktarıyordu: “Türkiye’nin dört bir yanında, organize sanayi bölgelerinde işçinin hesabına asgari ücret yatırılıyor, sonra bunun 1000-1500 lirası elden geri alınıyor…”
Arzu Çerkezoğlu’nun tespiti doğrudur. Maalesef bölgemizde ve ülkemizde Suriyeli mültecilerin varlığı ve onların uğradığı emek sömürü de bazı işverenleri belirlenen asgari ücret seviyesini uygulamamaya, asgari ücretin altında bir emek alımına alıştırdı. Mevcut krizde asgari ücretin yüzde 60’lara varan artışı da işçi açısından pek bir anlam ifade etmiyor ama bu artış da işverenin asgari ücret altında ücret vermesini yaygınlaştırdı. Emek yoğun sektörlerin ve genç işsizliğin yaygın olduğu bölgemizde, maalesef işçiler de asgari ücretin altında çalışmaya mecbur kalıyor. Tekrar vurgulayayım, Kürt meselesinden kaynaklı problemler, bölgemizdeki istihdam koşullarını da doğrudan veya dolaylı olarak etkiliyor, hatta belirliyor.
2020 yılının son günlerinde yaptığımız söyleşide, “yeni bir çözüm sürecinin kıyısındayız” demiş ve hükümetin bu konuda çeşitli girişimlerinden bahsetmiştiniz. Fakat izleyen süreçte bu konuda herhangi bir gelişme olmadı. Şimdi yeni bir seçim sürecine girilmişken, hükümetin Kürt sorunu konusunda birtakım adımlar atmaya yöneleceğini düşünüyor musunuz?
Aslında başarılı olmayan iki yöntem denediler. İlk etapta HDP’ye alternatif siyasi partilerin veya oluşumların kapasitesini geliştirerek, onlar üzerinden Kürt oylarını devşirmek için çok uğraştılar. Fakat bu yöntemden bir sonuç alamadılar ve vazgeçtiler. İkinci etapta ise AK Parti bazı temaslar yapmaya çalıştı ve bu yöndeki girişimlerin hâlâ devam ettiğini söyleyebiliriz. Çünkü iktidar partisinin pek çok yetkilisi, Kürtler olmadan gerek parlamento gerekse cumhurbaşkanı seçimlerinde başarı elde edilemeyeceğini biliyor. O yüzden de Kürtlerin nazarındaki imajlarını bir an önce düzeltmek istiyorlar. Fakat AK Parti belli dönemlerde birtakım temaslar yapıp hemen sonra da geri kaçıyor.
AK PARTİLİ KÜRTLER BİLE, “BİZ PARTİ İÇİNDEKİ ÖTEKİYİZ’ DİYORLAR
Neden?
Ortağı MHP’nin, Kürtlerle temas konusunda AK Parti üzerinde çok belirleyici gücü var. MHP sadece hükümetin Kürt politikası bağlamında değil, Kürtlerin AK Parti yönetiminde, kamuda, bürokraside önemli makamlara getirilip getirilmemesi konusunda da belirleyici bir güç. Birileri Kürtleri sadece şarkı-türküyle, kulağa hoş gelen birkaç Kürtçe kelime söyleyerek, Kürtçe şarkı söylemeyi serbest bırakarak ikna edebileceklerini sanıyorlar. Oysa Kürtler 1990’larda bile bu tür şeylere prim vermedi. Aradan bunca zaman, bunca deneyim geçtikten sonra Kürtleri eski, bayat söylemlerle kazanamazsınız. Kürtler, bu illa HDP üzerinden olmak zorunda değil ama, artık ülke yönetimine ortak olmak istiyor, dışlanmak istemiyor. Bugün Kürtler, HDP hariç, TBMM’de temsil edilen veya edilmeyen tüm siyasi partilerin yönetiminden dışlanmış, uzaklaştırılmış durumda. AK Partili Kürtler bile “biz AK Parti içindeki ötekiyiz” diyorlar.
Bu sadece MHP’nin baskınlığıyla açıklanabilir mi?
Elbette bunun bir çok nedeni var ama önemli nedenlerden biri MHP, diğeri de AK Parti içinde egemen hale gelen devletçi anlayış. AK Parti devletle bütünleştikçe, devletin geleneksel Kürt politikasını daha da benimsedi, içselleştirdi. Bakın, Türkiye’nin Suriye’ye Nusaybin’den açılmış, son derece modern, on yıldır tamamlanmış olan sınır kapısı, Suriye kısmındaki kontrolü Şam’da olmasına rağmen, karşı taraf Kürt bölgesi olduğu için açılmıyor. Ama aynı Türkiye, bugün İsrail’le, Ermenistan’la, Yunanistan’la hızla geliştiriyor.
Ama Türkiye’nin şu an Kürdistan Bölgesel Yönetimi’yle çok yakın ilişkileri yok mu?
Orayla da gerek ekonomik gerekse siyasi açıdan bir türlü sabit, sağlıklı, kapsayıcı ilişkiler geliştirilmiyor. Oysa geçmişte AK Parti bu ilişkileri adım adım geliştiriyordu ve biz de buna tanık oluyorduk. MHP etkisindeki AK Parti’nin uygulamaları çok daha farklı. En azından ticaretin önündeki “güvenlik” konseptini savunmuyordu AK Parti.
KILIÇDAROĞLU’NUN DİYARBAKIR ZİYARETİ KÜRTLER İÇİN DEĞİL, CHP İÇİN BİR MİLATTI
Bunlar, seçim öncesinde AKP’nin Kürt meselesi konusunda gidişatı belirleyecek bir hamlede bulunma olasılığını ortadan kaldırıyor mu?
Kürtlere bunca yaşatılanlardan sonra sadece söylem düzeyinde kalacak birtakım hamlelerin etkisi olmaz. Bu sadece AK Parti için değil, Millet İttifakı için de geçerli. Gerek Cumhur İttifakı, gerekse Millet İttifakı, Kürtlere aynı şekilde yaklaşıyorlar. Sadece iç siyasette değil, Millet İttifakı’nın da hem Suriye hem de Kürdistan Bölgesi’yle ilgili politikasında Kürt karşıtlığı AK Parti’ninki kadar hakim. Dolayısıyla “AK Parti’yle olmaz” demek de yeterli değil. “HDP ve kurduğu ittifak da, CHP ve kurduğu ittifak da AKP Parti’ye muhalif, o halde bu iki muhalif odak aynı paydada buluşabilir” demek gerçeği yansıtmaz. Çünkü Millet İttifakı içindeki İYİ Parti, MHP’nin devamı olarak algılanıyor. Gerçi son günlerde İYİ Parti yönetiminde yapılan bazı değişiklikler, milliyetçi eksenden kısmen uzaklaşılacağına yönelik mesajlar olarak görülüyor ama bekleyip görmek lazım. Eğer Millet İttifakı’nın bu bileşeni milliyetçi söylem ve politikalarında ısrar, Türkiye’de, Suriye’de Kürt, Irak’ta Kürdistan karşıtlığına devam ederse, Kürtler Millet İttifakı’nı da Cumhur İttifakı gibi görür.
Son zamanlarda CHP’liler Diyarbakır’a sık sık gelmeye başladı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 10 Mart’ta geldiğinde siz de kendisiyle görüştünüz. Yaptığı açıklamalarda Kürt sorununu çözeceklerini söyledi. Kılıçdaroğlu’nun seyahati sırasındaki izlenimleriniz, kendisiyle yaptığınız görüşmede edindiğiniz malumatlar neler?
Bana göre Kılıçdaroğlu’nun son Diyarbakır seyahati Kürtler için değil ama CHP için bir milattı. Bir kere Kürt sorununun çözümü için önerilere sahip ve farklı önerilere de açık olduklarını söylemesi, bu işi masada konuşmak istediklerini gösteriyordu. Bir de biliyorsunuz, Kürtler arasında muhafazakâr kesim güçlü ama HDP’ye de oy veren ciddi bir muhafazakâr Kürt kitlesi var. Kılıçdaroğlu biraz bu kesimlere de mesajlar vermeye çalıştı. Açıkçası edindiğim izlenim, Kılıçdaroğlu’nun Kürtlerden oy alıp alamayacağını test ettiğiydi. Yani HDP’ye rağmen değil, HDP’yle kurulacak bir ittifakta, muhafazakâr Kürtlerden de oy alıp alamayacağını tartmaya çalıştı.
HDP ADAY ÇIKARMAZSA, KÜRTLER KILIÇDAROĞLU’NA OY VEREBİLİR
Sizce Kılıçdaroğlu nasıl bir izlenimle ayrıldı Diyarbakır’dan?
Eğer HDP Cumhurbaşkanı adayı çıkarmazsa ve Millet İttifakı’nın adayı Kılıçdaroğlu olursa, Kürtler oy verebilir. Sonuçta bölgede CHP’ye yönelik tepkinin iki kaynağı var. Kürt meselesinin çözümünü önceleyen Kürtler açısından CHP’nin şimdiye kadar bu meseleye yaklaşımı temel tepki kaynağıyken, geçmişte CHP’nin muhafazakârlara yönelik politikaları da, muhafazakâr Kürtler açısından önemli bir CHP karşıtlığı kaynağıydı. Kılıçdaroğlu bu seyahatinde her iki kesime de hitap etmeye çalıştı ve belli ölçüde de ilgi gördü.
HDP’nin kapatılması ihtimalinin güçlendiği söyleniyor. Böylesi bir adımın Kürtler üzerindeki etkisi ne olur?
Açık konuşmak gerekirse hâlâ bazı Kürt kesimleri arasında AK Parti’nin Kürtlerle çözüm sürecindekini andıracak bir temas kurabileceği beklentisi var. AK Parti askeri vesayet zamanının uygulamalarını, “güvenlik konseptini” zaten şu anda Kürtlere karşı devrede tutuyor. Fakat HDP’nin kapatılması, AK Parti’nin Kürtlerle köprüleri tamamen yakması anlamına gelecek. HDP kapatılırsa, Kürtler geri dönüşü olmayacak şekilde AK Parti’den kopar.
HDP’NİN KAPATILMASI AKP’Yİ BÖLGEDE SİLER
Çözüm sürecinden sonraki yıkımla birlikte böyle bir kopuş yaşanmadı mı?
Hayır, insanlar çözüm süreci ve sonrasını sorgularken Kürt siyasetinin de hatalarına işaret ediyorlardı. AK Parti’yi suçluyor ama HDP’yi de, özellikle 7 Haziran seçimlerinden sonra aldığı tavrı, Kürt sorununun çözümü konusunda beraber yol haritası hazırladıkları Erdoğan’a “seni başkan yaptırmayacağız” denmesini eleştiriyorlardı. Dolayısıyla çözüm sürecinin bitmesi sonrasında da Kürtler veya bölgedeki STK’lar “yeniden çözüm süreci” derken AK Parti’yi işaret ediyorlardı. Yeniden bu yola AK Parti üzerinden girilebileceğini düşünüyorlardı. On binlerce insanın hapse atıldığı, Kürt bölgelerinde hiçbir sosyal, siyasal kıpırdanmaya izin verilmediği bir dönemde AK Parti hâlen belli oranda oy alıyor. Ama HDP’nin kapatılmasıyla birlikte AK Parti bölgedeki bu tabanını da kaybeder. Geçmişte CHP, Anavatan Partisi nasıl ki buradan silindiyse, AK Parti de silinir. CHP’ye bakın, yıllardır bölgedeki algılanma biçimini kırmak için uğraşıyor ama hâlâ istediği inandırıcılığı yakalayamıyor. Hangi cümleyi kurarlarsa kursunlar, hangi vaatlerde bulunurlarsa bulunsunlar, CHP’lilerin bölgede oy artırması mümkün olamıyor. O yüzden az önce CHP için milat olan Kılıçdaroğlu’nun Diyarbakır seyahatinin Kürtler açısından milat olmadığını söyledim. HDP kapatılırsa, AK Parti de aynı duruma gelir.
HDP’nin kapatılması durumunda Kürt seçmenler ne yapar?
Geçmiş seçimlerde okuma yazma bilmeyen insanlar bile seçim pusulasına ip çekerek mührü vuracakları yeri buldular ve HDP’ye o şartlarda bile barajı aştırdılar. Kürtlerin politik, örgütlü bir halk olduğu kalıp bir söz değil, gerçek. Dolayısıyla HDP’nin kapatılması durumunda bile aynı siyasi çizgideki başka bir parti aynı oyları alır. Ayrıca HDP’nin kapatılması durumunda, AK Parti’ye oy vermiş seçmenlerin de önemli bir kısmı, HDP çizgisini takip eden partiye kayar. Dahası, burada AK Parti bünyesinde siyaset yapanlar neden orada durduklarını izah etmekte çok büyük sorunlar yaşar. Dolayısıyla kadro itibariyle de AK Parti’den büyük kayışlar olur. Yani özetle HDP’nin kapatılması AK Parti’yi bölgede siler.
BÖLGEDEKİ İŞE ALIMLARDA DEVLETİN GÜVENLİK AYGITININ SÜZGEÇLERİ BELİRLEYİCİ OLUYOR
Selahattin Demirtaş 5 Aralık 2021 tarihli yazısında Kürt sermayedarlarına şöyle bir çağrıda bulunmuştu: “HDP kadar Kürt orta sınıfları, Kürt sermayedarları da ciddi bir farkındalık geliştirmek zorunda. Bizleri aynı partide buluşturan dertler aynı sınıfa sokmayabilir ama aynı düğünün halayına durmak, aynı sofraya oturmak, mevcut ekonomik kriz ortamında Kürt yoksullarının düşürülmek istendiği sefalet koşullarına karşı direnç ve dayanışma mekanizmalarını genişletmek herkesin sorumluluğudur. Kürt işçi ve emekçi sınıfları, yoksulluk kaderleri olduğu için değil, devlet onları politik iradeden yoksun bırakmak amacıyla sömürü düzenini sübvanse edegeldiği için yoksullar.” Siz Demirtaş’ın bu çağrısını nasıl karşılıyorsunuz?
Biz zaten bu sorunları yaşayan, gören, deneyimleyen insanlarız ve elimizden gelen adımları atmaya çalışıyoruz. Biliyorsunuz, bölgemizdeki yerel yönetimlerin neredeyse tamamı kayyumların elinde. Kürtler yerel yönetimlerden dışlanmış durumda. Dolayısıyla Kürtlerin kültürel, eğitsel kurumları, kadın, çocuk hakları veya başka alanlarda çalışan STK’lar yerel yönetimlerden destek alamıyorlar. Haliyle bu yük de iş dünyasının veya kapasitesi daha güçlü olan STK’ların sırtına biniyor. Maalesef bölgedeki devlet yardımlarında, işe alımlarda, iş vermelerde de devletin güvenlik aygıtının süzgeçleri belirleyici oluyor.
Nasıl?
Düşünün bazı bölgelerde yüzde 70’i aşan oya sahip HDP’nin kitlesi, bütün bu süreçlerden dışlanmış durumda. Bu insanlara herhangi bir kamu veya yerel yönetim yapısında iş verilmiyor. Ortada ciddi bir kriz var ve bu süreçlerden dışlanan insanların mutlaka desteklenmesi gerekiyor. Bölgedeki iş dünyasının kapasitesi maalesef bütün bu yükü sırtlanmaya yetmiyor. Mevcut kriz ve az önce bahsettiğim ayrımcı uygulamalar nedeniyle iş insanların kapasitesi de giderek daralıyor. Ama bu zor koşullara rağmen elimizden gelen en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Bunu daha da yoğunlaştırmamız gerektiğinin farkındayız.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***