ABD Merkez Bankası (Fed) geçtiğimiz ay beklendiği gibi politika faizini 25 baz puan artırırken, Fed Başkanı Jerome Powell‘ın ve banka yetkililerinin yaptığı açıklamalar ışığında önümüzdeki toplantılarda 50 baz puanlık faiz artırımlarının gelmesine kesin gözüyle bakılıyor. Bunun yanında son yayımlanan mart ayı toplantısı tutanakları Fed yetkililerinin aylık 95 milyar dolarlık bilanço daraltma konusunda hemfikir olduğunu gösterdi.
Fed’in attığı ve atacağı adımların temel amacı ise ABD’de yükselen enflasyonu kontrol altına alabilmek. Dünyanın en büyük ekonomisinde şubat ayında enflasyon yüzde 7.9 ile 40 yılın zirvesine çıktı. Halihazırda koronavirüs salgınının lojistik zincirlerde yarattığı bozulma enflasyonda yukarı yönlü baskı yaratırken Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi sonrası gıda ve enerji fiyatlarında yükselişe yol açarak enflasyonu zirveye taşıdı.
Fed doğal olarak öncelikle ABD verilerine ve ekonomisine baksa da aldığı kararlar bilindiği gibi küresel ekonomiyi fazlasıyla etkiliyor.
HaberTürk’te yer alan habere göre Brookings Enstitüsü Araştırmacısı ve IMF eski ekonomisti Gian Maria Milesi-Ferretti Foreign Policy Dergisi için Fed’in attığı ve atacağı adımların diğer ülkelere olası etkilerini anlatan bir yazı kaleme aldı. Maria, gelişmekte olan ülkelerin Fed’in faiz artışıyla birlikte gelişmekte olan ülkelerde ser bir krize yol açabileceğini ifade ederek “Artan sayıda ülke yakın zamanda Sri Lanka’nın yaptığı gibi kredi almak için IMF’nin kapısını çalabilir” dedi.
ABD faizlerinin yükselmesinin küresel piyasalarda dolarla borçlanma maliyetini artıracağına dikkat çeken Milesi-Ferretti yazıda “Bunun yanında artan faizler dolar cinsi varlıklara talebin diğer para birimi cinsi varlıklara göre daha fazla artmasına sebep oluyor. Bu da söz konusu diğer para birimlerinin dolar karşısında değer kaybetmesine yol açıyor. ABD Doları cinsi borcu bulunan ülkeler için borç ödemeleri daha masraflı bir hale gelecek” ifadelerini kullandı.
“Gıda ile enerji ithalatçısı ülkeleri kötü etkileyecek”
Bu gelişmenin düşük ve orta gelirli ülkeleri daha sert bir biçimde etkileyeceği belirtilen yazı şu değerlendirmelerle devam etti:
“Zengin devletlere göre bu ülkelerin borç alma maliyeti genel olarak daha yüksektir. Bunun yanında dolar cinsi borç alma ihtimalleri de daha yüksektir. ABD’de artan faizler özellikle halen pandeminin yarattığı ekonomik sıkıntılarla boğuşan gelişmekte olan piyasaları ve Ukrayna savaşı sonucu fiyatlardaki yükseliş sebebiyle gıda ile enerji ithalatçısı ülkeleri kötü etkileyecek. Bu ülkeler muhtemelen daha fazla borç sıkıntısı ve devalüasyon görecekler. Bu, büyümelerini düşürürken yoksulluğu azaltmalarını daha zor hale getirecek.
“Düşük ve orta gelirli ülkeleri sadece var olan belirsizlikler bile olumsuz etkilemeye devam edebilir”
“Düşük ve orta gelirli ülkeleri sadece var olan belirsizlikler bile olumsuz etkilemeye devam edebilir. Ekonomik ve jeopolitik belirsizlik dönemlerinde yatırımcılar daha riskli varlıklardan çekilme eğiliminde olur. Bu riskli varlıklar daha volatil olan gelişmekte olan ülke varlıklarını da kapsıyor. Böylece yatırıma en fazla ihtiyacı olan gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışı yaşanabilir.
Ekonomistler için geleceği tahmin etmek zordur ve analistlerin tahminlerinde ayaklarının yere basması gerekir. ABD enflasyonunun seyrini ve Fed’in buna nasıl cevap vereceğini tam olarak kimse tahmin edemez. Ancak geçmişte ABD’nin para politikasında sıkılaşmaya gittiğinde gelişmekte olan dünyanın nasıl etkilendiğine bakmak bize rehber olabilir. Bazı durumlarda tarih umut vaat ediyor. Fed 2004-2006 arasında politika faizini yüzde 1’den yüzde 5.25’e yükselttiğinde gelişmekte olan ülkeler ABD ekonomisi ve küresel ekonomi hızlı büyüme içerisinde olduğu için finansal türbülansa girmedi. 2013 ortasında yatırımcılar Fed’in faiz artırmasını bekliyordu (ama sonuç olarak artırmadı) ve uzun vadeli faiz oranları bugünkü gibi yükselmişti. O dönem yabancı yatırımcılar gelişmekte olan ülkelerdeki alımlarını azalttı ve bu ülkelere ait tahvilleri sattı. Bunların etkisi kısa sürede yok oldu.“
1994-1995 örneği
Şubat 1994 ile şubat 1995 arasında ise Fed politika faizini yaklaşık 3 puan artırdı. Bunun sonucu uzun vadeli faizlerde 2 puanlık artış yaşandı. Bu, Meksika Pesosu’nda çöküşe yol açtı ve bu ülke resesyona girdi. Meksika sonuç olarak uluslararası kurtarma paketine ihtiyaç duydu. O döne Arjantin’deki olumsuz etkiler de sert oldu. Ancak buna rağmen gelişmekte olan ülkeler genelinde bir kriz dalgası yaşanmadı. Benzer şekilde Mart-Aralık 2018 döneminde Fed faizleri artırırken Arjantin ve Türkiye’nin para birimleri çok sert değer kaybetti ancak diğer ülkelerde düşüş kontrol edildi.”
“Mevcut faiz artırımlarının etkisi sınırlı olabilir”
“Bu olumlu örneklere rağmen faiz artırımı eğer yeterince büyükse daha genel problemlere yol açabilir. 70’lerin sonunda ve 80’lerin başında dönemin Fed Başkanı Paul Vocker enflasyonu düşürmek için faizleri neredeyse 2 katına çıkartarak yüzde 20’ye yükseltti. Enflasyonu düşürmede başarılı oldu ancak ABD’deki sıkılaşma adımları şok dalgaları yarattı. Gelişmekte olan ülkelerde borç krizi tetiklendi ve iflaslar yaşandı. 1981-1983 arasında Brezilya ekonomisi yüzde 2.8, Meksika yüzde 4, Venezuela ise yüzde 7.5 daraldı.
Mevcut faiz artırımlarının etkisi sınırlı olabilir. Orta gelirli ülkelerin çoğu 70 ve 80’lerdekine oranla daha kuvvetli mali kurumlara sahip. O döneme göre bu ülkeler dolarla borçlanmaya daha az ihtiyaç duyuyor ve yabancı para cinsi rezervleri daha yüksek. Bunun yanında geçmişe göre para birimlerinin daha fazla dalgalanmasına izin veriyorlar. Bu kriz zamanlarında ekonomik etkileri daha hafif bir şekilde para birimlerinin değer kaybetmesine izin verebilmeleri anlamına geliyor. Bunun yanında emtia fiyatlarındaki yükseliş bazı emtia ihracatçısı ülkelerin ürünlerini daha pahalıya satma imkanı bulmasına yardımcı oluyor.
“IMF’nin kapısını çalabilirler”
Buna karşılık pek çok yoksul ülke artık eskisi kadar izole değil. Fed’in politika değişikliğinin etkisi 1994’ten bu yana yaptığı her şeyden daha ani etkilere sahip olabilir. Fed’in adımları ayrıca yüksek enflasyonla mücadele eden bir çok gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ekonomilerindeki faiz artırımlarıyla birleşebilir. Ve bu sıkılaşma pandeminin etkisinden tam olarak kurtulunmamış ve Ukrayna’daki savaş devam ederken gelecek. Bu, gelişmekte olan ülkelerin genelinde sert bir kriz yaşanmasa da pek çok kırılgan ülkede yüksek iç borçlanma seviyesi sürdürülemez hale gelebilir. Artan sayıda ülke yakın zamanda Sri Lanka’nın yaptığı gibi kredi almak için IMF’nin kapısını çalabilir veya yabancı kreditörlerle borç yapılandırma için masaya oturabilir.
Pandeminin başından bu yana Dünya Bankası, IMF ve dünyanın en zengin ülkeleri yoksul ülkeler için borç silmeyi tartışıyor. Fed ABD enflasyonunu kontrol altına almak için çalışmalara başladıkça borç silme ihtiyacı giderek artabilir. Gelişmekte olan ülkelerin çoğu fırtınadan sağa çıkabilir anca ABD’de faizler sert artarsa daha fazla sayıda ülke uluslararası mali yardıma ve borç yapılandırmasına ihtiyaç duyabilir.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***