Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, Gezi davasında verilen kararlara ilişkin olarak konuştu. Uysal, “Osman Kavala ve orada yargılanan insanlarla düşüncesinden uzak bir şekilde biz hukuku merkez almak zorundayız. İktidar partisi Gezi olaylarını çok derinden anlamlandırdık. Bu dava üzerinden siyasal iklimi daraltmak, bir gözdağı vermek, alanları daraltmak için yargının aparat haline getirildiği. Sıralı davalarla birinden beraat etmiş kişiyi adeta düşman hukuku uyguladınız. Bu vicdanları yaralıyor. Türkiye’nin bu sarmaldan çıkması lazım” açıklamasını yaptı.
Gezi Davası’nda mahkeme iş insanı Osman Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet hapis; Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay ve Yiğit Ali Ekmekçi’ye 18’er yıl hapis cezası vermişti. DP lideri Uysal, “Gezi davası üzerinden demokratik tavır alanlarını daraltmak için yargıyı aparat haline getirdiler.” dedi.
Habertürk TV’de Teke Tek programında Fatih Altaylı’nın sorularını yanıtlayan Uysal’ın açıklamaları şöyle:
6’lı masadaki kişileri hedef alarak söylemedim. Son tweetimin öncesi var. Türkiye’de kendisini muhalefette konumlamış önemli bir muhalefet kitlesi var. Sürecin tarif ettikleri var. Hele hele masada birlikte oturduklarımı hedef alacak sözler değil. En nihayetinde kendilerini kas etmediğimi ifade ettim. O noktada problem yok. Siyasetin içindeyiz. Biz de 70 yıllık hareketiz. Yeri gelir 70 yılın hesabı sorulur. Kendileri de açıklıyor ‘eğer bir sorumluluk düşüyorsa kabul ediyoruz’ diyorlar. İşin sahibi sayın Erdoğan’dır. O sürecin içerisinde isimeri merkeze alarak değerlendirme yapmadığımı da kendilerine ifade ettim. Onlar da benim beyanımı esas olarak kabul ettiler. Bu tür birliktelikler aritmetik toplam değil; kimyanın oluşması. Sözümüzü her zaman gücümüzü mucibince ifadeler. Türkiye travmatik bir dönem içerisinde. Bugün demokrasi, hukuk ve laikliği milli güvenliğin şemsiyesi olarak değerlendiriyorum. Irak ve Suriye gibi iki çökmüş ülkeye komşuyuz. Bütün bunların maliyetini yaşıyoruz. Bütün olumsuzluğa rağmen Türkiye Islahat Fermanı ile eşitlik hukukunu kurmuş. Önemli mesafeler almışız. Elbette 27 Mayıs gibi süreçler de yaşanmış. Biz temel değerleri esas alıyoruz.
‘MASA ETRAFINDAKİ TEMEL PRENSİBİMİZ ÜLKENİN BİRLİĞİ’
Sayın Davutoğlu’nun bir serzenişi oldu. Elbette her partinin bir siyasi geçmişi var. Bütün meseleleri konuştuk. Bir tartışma ve olumsuzluk olmadı. Medeni insanlarız. Sorumluluk duygusuyla hareket ediyoruz. Kendi endişelerini dile getirdi. İktidara itirazı olan kitleler var. İktidardan kopmuş ama temayülleri netleşmemiş kitleler var. O kitlelerin endişelerinden bahsedildi. Ben böyle yorumladım
2007 çok kritik bir dönem. Yüzde 10 barajı. Seçmenlerin doğrudan tercih attıkları partiye oy veremez hale getirdi. Anavatan ve DYP birleşmesiyle demokratik nizam içerisinde dengeleyecek bir unsur olarak toplumsal beklenti vardı. Türkiye siyasette operasyonlar süreci yaşadı. MHP’ye, CHP’ye yapılan operasyonlar konuşuldu. Partilerin genel başkanları iddia koyuyor. Bir gün farklı tercih yapıyorsunuz bu da parti tabanımızda müthiş bir güvensizliğe, sorgulamaya vesile oldu. 2007 Cumhurbaşkanı seçildi. 367 tartışmaları. Birleşmeyi başaramamış, toplumun beklentisi hayal kırıklığına uğradı. Bu güne gelişin yolu döşendi. Çok ciddi siyasi maliyeti oldu.
Kendi adımıza, durduğumuz noktada ahbap-çavuş içerisinde siyaset belirlemiyoruz. Partilerin kurulları var. Sayın Erdoğan zaman zaman Menderes’i referans verir. Bugün CHP ile niye buluşuyorsunuz diye soruyorlar. Temel gerekçelerimizi anlatıyoruz. Biz masa etrafında temel prensiplerimiz ülkenin birliği, beraberliğini başarabilmek. Siyasal operasyonlar dönemi vatandaşta güvensizliğe sebebiyet veriyor. Muhalefete muhalefet etsin diye kurulan partiler var. Biz asla ve kata buna izin vermeyiz.
‘ELBETTE BU NORMAL REKABET DÖNEMİ DEĞİL’
Biz siyasi partiler kendi programı hedefleri var. Türk demokrasisinin oksijeni tükenmek üzere. Değişen siyasi rekabet iklimi, şartları, farklılıklara rağmen siyasi partilerin ortak paydada mücadele etmesini gerektiriyor. Her geçen gün maliyetin millet aleyhine olduğunu görüyoruz. Türkiye’nin iklim değişikliğine ihtiyacı var. İklim değişikliği yaşamadan uluslararasında, bölgesinde yaşama şansı yok. Elbette bu normal rekabet dönemi değil. Seçime kadar daha da kutuplaşacağını görüyoruz. Türkiye 6 Mayıs 2018 tarihinde hangi saikle İstanbul seçimini iptal ettiğini biliyoruz. Sandık, seçim güvenliği toplumun geniş kesimlerinde endişe duyuyor.
Farklı tonlamalar ekonomiden diğer politika sahalarına kadar. Suriye meselesi problemler yumağına dönüştü. Konut piyasasına bakalım. İktidara karşı müthiş özgüvensizlik var. Türkiye’ye dönük milli güvenlik endişelerimiz var. Elbette sığınmacılar geri gitmeli. Kendi vatanlarında huzur ve refah içinde yaşamalı. Senkronize işleyecek süreçler tabi. Toplumdaki itiş kakış. Hatay Belediye Başkanı feryat etti. Hatay çok hassas bölge. Kilis gibi kendi nüfusunun üzerinde Suriyeliyi ağırlamak durumunda kalmış bölgeler var. Toplumda Suriyeli cadı avı yapar gibi peşine düşmek değil, devlet aklı işleterek çözüm üretmek. Türkiye pekçok kriz yaşadı. Maalesef ne krizler çıkarken, ne çözerken. Sayın Erdoğan’ın Kaşıkçı cinayetiyle ilgili onlarca sözü. Ama yargılama hakkını kendi sözlerinin hilafına feda edildiğini görüyoruz.
‘ORTA SINIFIN GELECEK HAYALİ KURAMADIĞI BİR TÜRKİYE VAR BUGÜN’
Öncelikle aday belirleme, siyasi kararlar alma hem strateji meselesi hem de zamanlaması var. Sıcak atmosfere girmeden bunları konuşursak işin içinden çıkamayız. İttifaklar geçmişte hülle yoluyla oluyordu bugün resmi çerçevesi var. Son olarak iktidarın yaptığı değişiklik var. Türkiye’nin meselesi iktidar değil iklim değişikliği. Vasıfları bunlar olmalı. İsimler üzerinden değil de nitelikleri üzerinden, şartların icbar ettiği şeyler üzerinden. Türkiye’nin hangi şartlarda siyasi, iktisadi, toplumsal şartlarda seçim atmosferine gireceği belli değil. Seçilme yetisi, potansiyeli yüksek olan aktör. Bu süreci yönetecek zihin genişliğine sahip lider profili. Bir zam tsunamisi içerisinde, yoksullaştığı, orta sınıfın gelecek hayali kuramadığı Türkiye var bugün. Bu niteliklere sahip siyasi akılla bütün bunlar değerlendirir.
ALTILI MASA AÇIKLAMASI
Anlayış birlikteliğin zemini var orada. 6’lı masa etrafında seçim güvenliği, siyasi ahlak yasası, vatandaşımız riskli alanlarıyla ilgili hazırlıkları da örmeye gayret ediyoruz. Katar başta olmak üzere askeri akitleri var. TSK’nın başka bölgelerde riske girmesini hiçbir zaman istemeyiz. Bosna’dan Afganistan’a uluslararası güç içerisinde Türk askeri de gönderildi. Suriye’de hiç de işi olmayan rejim değiştirme teşebbüsü ortaya çıkan iktidar boşluğu başka şeyler ortaya çıkardı.
7 Nisan 2023 tarihinden yapılacak seçimde yeni yasa uygulanmayacak. İktidarın bir zamanlama ile beraber sanal, olumlu iklim yaratarak. Şundan eminimiz, artık bundan daha kötüsü olmaz kanısı var. İktidarın daha iyi olacağına dair olumlu bir hikaye yazmak, bir bahar havası estirelim, elde kalmış son varlıkları da finanse edelim. Ama sarmal haline gelmiş Türkiye’yi yönetemeyecek süreçler olarak görüyorum. Yazın sonunda muhtemelen olur. Çölden Katarlar, Rusya’dan oligarklar gelecek, ayrıca turizm sezonu. Değerlendirmeyi yapmak çok erken. Şu çok net, iktidarın siyasal düzenlemeyi mühendislikle beraber bütün hesabı pozitif performans sergilemekten ümidi kesmiş ki, 6’lı masayı hedef alarak birtakım düzenleme yapmayı seçti.
‘SİYASİ PARTİLERİN MÜSTAKİL KİMLERİNDEN VAZGEÇMESİ MÜMKÜN DEĞİL’
Bugün de düzenlemeyi yapıyor ama köprünün altından çok sular aktı. Bugün parlamentodan hükümet çıkmıyor. Sıklet merkezi Cumhurbaşkanlığı. Beraberinde elbette hele hele iktidarı devralmak 6 siyasi parti, Meclis’te nitelikli çoğunluğu ve referanduma getirme hedefinde. Elbette siyasi partilerin müstakil kimliklerinden vazgeçmesi mümkün değil.
Osman Kavala oradan yargılanan insanlarla düşüncesinden uzak bir şekilde biz hukuku merkez almak zorundayız. İktidar partisi Gezi olaylarını çok derinden anlamlandırdı. Bu dava üzerinden siyasal iklimi daraltmak, bir gözdağı vermek, alanları daraltmak için yargının aparat haline getirildiği. Sıralı davalarla birinden beraat etmiş kişiyi adeta düşman hukuku uyguladınız. Bu vicdanları yaralıyor. Türkiye’nin bu sarmaldan, fasit daireden çıkması lazım.
Ergenekon, Balyoz davasını hatırlayalım. Sayın Erdoğan ‘bu davaların hakim,savcısıyım’, sayın Baykal ‘Avukatıyım’ diyordu. Biz herkesin hukukundan emin olduğu Türkiye’yi, korkusuzca yaşama hürriyetini teminat alacak yapılanmayı gerçekleştirmek durumundayız.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***