Tarihin çarkı bazen çok hızlı döner…
1968 Haziran’ında Deniz Gezmiş, üniversitede reform, yönetime katılma talepleri ile başlatılan işgal eyleminin fişeğini tutuşturdu. Onunla TMTF’de hep birlikte olmuştuk. Zaten ilk ciddi tutuklanması da Demirel yönetiminin üniversite öğrencilerinin bu üst örgütüne el koymasını protesto nedeniyle olmuştu.
Bir anlamda Deniz, Avrupa’daki 68 hareketinin simgesi olan Con-Benditler, suikaste kurban giden Rudi Dutschkelerle aynı konumdaydı.
Bir yandan da grevler, fabrika ve toprak işgallerinin yükseldiği bir dönem. Deniz kısa bir süre Filistin’e gitti, bu arada üniversiteden sonra mekanı hapishane olmuştu. Alınmalar ve bırakılmalar.
Ama o ülkenin her yerindeydi. İşçiler, köylüler, Kürtler açısından kendilerine gelen bütün gençler Deniz’di.
1965-68 arası neredeyse sürekli birlikte olduğumuz Deniz’in mekanı, artık İstanbul’dan Ankara’ya ve ülkeye kaymıştı.
1971 Temmuz’unda ülkede olmayan TKP’de yönetici olma suçlaması ile tutuklandım. Maltepe’de Ömer Ayna, Cihan Alptekin, Mahir Çayan ile birlikte oldum.
Deniz alelacele yargılama ile 9 Ekim 1971’de iki arkadaşı ile birlikte idama mahkum oldu.
Artık Türkiye’nin gündemi Deniz’e kilitlenmişti.
29 Kasım 1971’de Mahir ve arkadaşları Maltepe Askeri Cezaevi’nden kaçtılar. Yani tünel, Deniz hakkında idam cezası verilmesinden bir buçuk ay sonra. Deniz’in arkadaşlarıyla birlikte kazılmıştı.
Kasım başında serbest bırakıldıktan sonra Maltepe’de Mahirleri ziyaret ettik, hatta tarifini Alpay Biber’den aldığımız koca bir tepsi fırında hamsili pilav götürdük iktisatlı Cihan ile birlikte. Son ziyarette olağanüstü neşeliydiler. Sonradan anlayacaktık ki, kazı işi tamamlandığı içinmiş.
THKP/C de Denizlerin ilk eylemlerinden sonra alelacele kurulmuştu. Daha aradan bir yıl geçmeden iki önemli devrimci hareket eylem birliğinde idi.
Ve ortak gündem Denizleri kurtarmaktı.
Kızıldere kıyımı ile sonuçlanan ortak eylemin amacı da Denizleri kurtarmaktı.
Mahir’lerin peşinde zaten bir sürek avı vardı. Sürekli yer değiştirmeler, sürekli baskınlar ve kıl payı sıyırtmalar. Rahatlıkla yurt dışına çıkabilir, şimdi emekli “devrimci”liğe intikal etmiş olabilirlerdi.
Ama ülke gibi onlar da Deniz’i kurtarmaya kilitlenmişlerdi.
Ama Demirel destekli cunta da idamı gerçekleştirmeye kilitlenmişti.
Ve 1972 martında klasik, sabahın dördünde Fatih’teki eve yapılan bir baskın ile tutuklandım, Dev-Genç’in son kongresinde genel yönetime seçildiğim için. Hepimiz Davutpaşa Kışlası’nın büyük koğuşlarına doldurulduk. Bu büyük operasyonun amacı, planlanan kıyıma karşı kitlesel bir tepkiyi engellemekti.
Kızıldere kıyımı haberini, Davutpaşa Kışlasında alacaktık. Koridorda voltadan sonra büyük koğuşa girdiğimde buz gibi bir sessizlik vardı. Bozkurt Nuhoğlu’na baktım sorarcasına. “Hepsini öldürdüler” dedi. Buz sessizliği içinde ben de yerimi aldım.
Kızıldere kıyımından 3 hafta sonra TBMM, 1915 Ermeni Soykırımı’nın başlangıç tarihi olarak anılan 24 Nisan tarihinde Deniz Gezmiş’in idam cezasını ikinci kez onayladı. Bunun aslında tarihin bir uyarısı olduğu önemsenmedi.
Bir süre sonra serbest bırakıldım, 72 Aralığında yeniden tutuklanmak üzere.
1972 yılında Emil Galip Sancalcı, Erdal Öz, Zülfü Livaneli ve diğerleri başarıyla yürüyen bir imza kampanyası başlatmışlardı. Anayasa Mahkemesi idam kararını bozmuştu.
Kızıldere kıyımı kampanyanın daha da güçlenmesine yol açmıştı. İsmet İnönü bile idama karşı tavır almıştı. AP üyeleri arasında bile, idamı onaylama konusunda fireler başlamıştı.
Ali Sirmen de Albert Camus’nün “Ölüm Cezası” nı tercüme edecek ve Cem Yayınları kurucu editörü Oğuz Akkan yayınlayacaktı.
Ancak yalnız Cunta değil, sivil destekçileri Demirel, Turan Feyzioğulları da idam konusunda kararlıydı.
Ve idama 3 gün kala, Sofya’ya bir uçak kaçırıldı, “idamları engeleme” gerekçesi ile.
2 gün kala ise Jandarma Genel Komutanı Eken kaçırılmaya çalışıldı.
Her ne tesadüf ise, İnönü’nün başı belalardan kurtulmayan oğlu Ömer İnönü de vardı.
Ve İnönü mesajı aldı. İdamı onaylayan Meclis kararının bozulması için bu kez Anayasa Mahkemesi’ne gitmedi.
6 Mayıs sabahı sabah 6’da annem Safiye, odama girdi. Radyo başında uyumamış, “Hepsini astılar çocukların” dedi.
Herhalde bütün analar uyumadı o gece.
Ve 1972 6 Mayıs’ında ülke karanlığa büründü. Uzun süre devam eden.
Ölüm cezasına karşı imza toplayan Emil Galip Sandalcı ve arkadaşları gözaltına alındılar idamdan sonra, “uçak kaçırtma iddiası” ile ve işkenceden geçirildiler.
Denizlerin idamının durdurulması için toplanan 12 bin imzayı TBMM ve Cumhurbaşkanlığına Altan Öymen bizzat vermişti. elden götürüp teslim etmişti. Onunla birlikte, Emil Galip Sandalcı, Erdal Öz, Uğur Mumcu, Zülfü Livaneli. Onat Kutlar gibi aydınlar uçak kaçırma suçlaması ile tutuklanacaktı. Uğur Mumcu ve Onat Kutlar şaibeli 90’lı yıllarda “derin devlet” kokan suikastlerle katledildi.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***