Temiz enerji aktivistleri ve sivil toplum kuruluşları uzun süredir emisyonları azaltarak da ekonomiyi büyütmenin mümkün olduğunu savunuyor.
Birleşmiş Milletler için dünyanın önde gelen iklim bilimcileri tarafından hazırlanan son rapora göre dünyada 18 ülke tam da bunu yapıyor ve başarılı oluyor. Raporda bu ülkelerin “en az on yıldır” emisyon azaltımlarını sürdürdüğü ve buna rağmen ekonomilerinin büyüdüğü ortaya koyuluyor.
Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), verilerde bazı tutarsızlıkların da bulunduğu gerekçesi ile bu ülkelerin hangileri olduğunu açıklamadı.
IPCC raporunun baş yazarı ve University College of London’da enerji ve iklim değişikliği profesörü olan Michael Grubb ise IPCC raporunun 18 ülkenin adını vermeyi reddettiğini çünkü bazılarının verilerinin yalnızca karbondioksiti saydığını, bazılarının ise tüm sera gazlarını içerdiğini söyledi. Baz etkisini oluşturması için referans alınan yılların da farklılık gösterdiği belirtildi.
Bu sebeple parametrelere bağlı olarak, ekonomilerini büyütürken emisyonları azaltan daha fazla sayıda ülke olduğu tahmin ediliyor.
Ancak Associated Press haber ajansı BM raporunun parçası olmayan Küresel Karbon Projesi rakamlarını kullanarak, pandemi öncesi yıllık karbondioksit emisyonlarının 2019’da 2010’a göre en az 10 milyon mt daha az olduğu 19 ülke tespit etti.
AP’nin araştırmasına göre bunlar; Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık, Almanya, Japonya, İtalya, Ukrayna, Fransa, İspanya, Yunanistan, Hollanda, Meksika, Finlandiya, Singapur, Danimarka, Çekya, Belçika, Polonya, Romanya ve İsveç.
IPCC, karbondan arınmaya başlayan ülkeler için üç ortak faktör belirledi:
- Daha az enerji kullandılar.
- Fosil yakıtlardan yenilenebilir enerjiye geçtiler.
- Ürünlerinin enerji verimliliğini artırdılar.
“İşe yarayan modeli ihraç etmeliyiz”
Wisconsin Üniversitesi-Madison La Follette Halkla İlişkiler Okulu’nda enerji ve kamu politikası profesörü olan Greg Nemet, bu tür ülkeler “emisyonları azaltabileceğimizi ve yine de yüksek refah seviyelerine sahip olduğumuzu gösteren bir modeli ihraç edebilir. Bunu başarmada rol oynayan politikaları paylaşarak çoğaltabiliriz” diyor.
Ne var ki bu ülkelerin listesi aynı zamanda dünyadaki eşitsizlik sorunlarını da gündeme getirebilir. Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Japonya ve Birleşik Krallık gibi ülkeler tarihsel karbon emisyonlarına en fazla katkıda bulunan ülkeler arasında. Yani bu ülkelerin mevcut ekonomik güçlerine ulaşıncaya kadar en çok tahribat yaratan ülkeler olmaları henüz ekonomilerinde arzu ettikleri seviyeye gelememiş ülkeler açısından bir sistem ithal etmek adına yeterli baskıyı oluşturmuyor.
Aynı zamanda IPCC raporunun baş yazarı olan Nemet, gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere de aynı şeyi yapmalarına yardımcı olmak adına “liderlik” rolü üstlenmeleri ve gerekli destekleri vermelerinin yerinde olacağını sözlerine ekliyor.
Gelişmekte olan ülkeler düşük faizle borçlanamıyor
BM iklim konferanslarında tarihi emisyonlar ve sorumluluk tartışmaları yeni değil. Ancak sanayileşmiş ülkelerin, daha fakir ülkelerin yeşil teknolojilere yatırım yapmasına yardımcı olmak için ne kadar ödemeleri gerektiği konusunda bir miktar belirlemek daima anlaşmaya varılmasını zorlaştıran en büyük mesele.
Birleşmiş Milletler Çevre Programı direktörü Inger Andersen ise dünyadaki en az gelişmiş ülkelerin 2019’da küresel sera gazlarının sadece yüzde 3,3’ünü saldığını belirtiyor. Üstelik gelişmekte olan ülkeler gelişmiş ülkelere göre daha yüksek faiz oranlarıyla borç almak zorunda kalıyor ve bu da büyük dönüşüm projelerini kısıtlıyor.
Tüm gelişmiş ülkelerin, ister Paris Anlaşması’nın 100 milyar dolarlık destek hedefini yerine getirmeleri için tarihi sorumlulukları olduğunu belirten Andersen, daha yoksul ülkelerin de bu değişiklikleri yapmak için gerekli politikaları ve reformları oluşturmaya başlamaları gerektiğini kaydediyor.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***