25 Mart 2009’da saatler öğleyi biraz geçiyordu ki ajanslara bir haber düştü. BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nu taşıyan helikopter, Kahramanmaraş-Kayseri, arasında dağlık bir bölgede çakılmıştı. Kaza televizyonlarda altyazı olarak geçerken dönemin Kayseri Valisi ilk açıklamayı yaptı: Kazadan Muhsin Yazıcıoğlu yaralı olarak kurtarılmış ve hastaneye kaldırılmıştı. Sonra açıklama geri çekildi. Kazanın başka bölgede olduğu ve kazazedelere ulaşılamadığı açıklandı. Bu arada Yazıcıoğlu’nu takip eden İHA muhabiri İsmail Güneş, 112 Acil’i arayıp 50 dakika kadar yardım istedi. 2 günlük aramanın ardından da Yazıcıoğlu ve beraberindekilerin hayatını kaybettiği ‘resmileşti!’
Şimdi aynı güne ve aynı saatlere gidip size bugüne kadar hiç konuşulmayan bir olayı anlatayım. Kahramanmaraş’ın Göksun ilçesine bağlı Kızılöz sakinleri, öğle saatlerinde köyün üzerinden geçen kırmızı bir helikopter gördü. Uçağı seyrek gören köylülerin dikkatini çekmişti kırmızı helikopter. Aynı helikopter köyün üzerinden geçtikten sonra Keş Dağı denilen yere çakılmıştı. Helikopterin düşerken çıkardığı gürültüyü duyan köylüler hemen jandarmayı aradı. Dediler ki, ‘Köyün yakınına bir helikopter düşerken gördük!’ Köylülerin iddiasına göre muhatapları ‘Bizde öyle bir bilgi yok’ deyip tabir caizse tersledi köylüyü. Kısa süre sonra televizyonlar kazayı haber yapınca köylüler tekrar aradı jandarmayı. Bu kez de durumun kontrol altında olduğu söylenip kapatıldı telefon.
Aynı dakikalarda Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopterinin Elbistan-Göksun yolu üzerindeki Korkmaz Köyü’nün yakınlarında düştüğü söyleniyordu haberlerde. Hatta bölgede arama bile başlatılmıştı. Bunu gören Kızılöz köylüleri, bu kez polisi arayıp gördüklerini anlattı. Polis de ciddiye almadı köylüleri. ‘Helikopteri gördük, düşerken sesini duyduk’ diyorlardı ama kimseyi inandırmıyorlardı. Son bir gayretle BBP Göksun ilçe başkanına ulaştı köylüler. Olanları aktarınca ilçe başkanı arkadaşlarıyla beraber Kızılöz’e doğru yola çıkmak istedi. Ancak iddialara göre kar ve tipi gerekçesiyle geçişlerine izin verilmedi.
BBP ilçe başkanından da umudu kesen köylüler kendi imkanlarıyla helikopterin düştüğünü tahmin ettikleri yere doğru tırmanmaya başladı. Ayaklarına bölgede hetik denilen kar yürüteçlerini takan köylüler kısa sürede Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopterine ulaştı. Buradan sonrasında ise iş daha da ilginçleşiyordu. Köylülerin iddiasına göre helikopter düşmemiş de bir çam ağacının üzerine inmek istemiş gibi duruyordu. Düşen helikopterin yanına vardıklarında insanları etrafa saçılmış olarak buldular. Muhsin Yazıcıoğlu ise yaralıydı ve bir köylünün anlattığına göre kara küçük bir çukur kazmış, paltosunu üzerine almış bekliyordu. Hatta köylüler daha sonra Muhsin Yazıcıoğlu’na, ‘Başkanım geçmiş olsun’ dediklerini onun da ‘Sağ olun’ dediğini bile iddia ettiler.
16 köylü olay yerine geldikten kısa süre sonra kaza mahalline iki helikopter indi iddialarına göre. Gelen askerler köylüleri alıp köye indirdi. Muhtarlığa topladıktan sonra bırakmadı bir daha. Telefonları toplandı, köylüler gördüklerini ve duyduklarını unutmaları konusunda ‘sıkı sıkı’ tembihlendi. Hepsine maaş bağlanacağı söylendi. Olur da konuşan olursa ‘başının derde gireceği’ söylendi kibarca. Bir gün sonra aynı köylüler Kahramanmaraş ve Adana’ya götürüldü. Orada da ikna çabaları vardı onları götürenlerin.
Şimdi bu hikayeyi saçma bulana sorayım: 112 ile 44 dakika kadar konuşan gazeteci İsmail Güneş’in ‘Abi bu gelenler kim?’ diye yaralı BBP yöneticisine sorduğu soruyu bütün Türkiye duydu mu, duydu? Konuşma bittikten sonra hayatını kaybeden gazeteci Güneş’in otopsi raporunda çenesinin kırık olduğu açıklandı mı, açılandı? Herkes ‘İsmail Güneş kırık çene ile nasıl 44 dakika konuştu? ‘ diye sordu mu, sordu? Muhsin Yazıcıoğlu’ndan sonra BBP’nin başına geçen Yalçın Topçu, oradan Erdoğan’a danışman olarak atandı mı, atandı? Yalçın Topçu, kendisini davayı satmakla suçlayanlara, ‘Bana teklif edilen para size teklif edilse dininizi değiştirirsiniz’ dedi mi, dedi? Dönemin Kayseri Valisi’nin zamansız açıklamasını hatırlayın. Ardından Muhsin Yazıcıoğlu’na suikast davasına takipsizlik kararı veren hakimin başsavcı yapıldığını, takipsizlik kararına itiraz eden hakimin FETÖ’cü denilerek meslekten atıldığını ekleyin.
Bu hamur daha çok su kaldırır siz de anlayacaksınız.
Gelelim bugüne. Yazıcıoğlu öleli 10 küsür sene oldu. Hala aynı teraneler devam ediyor. Merak eden yürekli gazeteci varsa. Maraş orada, Göksun orada, Kızılöz köyü de orada. Gidip köylülere sorsunlar mevzu doğru mu değil mi?
Peki, birilerine göre ’eli kanlı katil’, diğerlerine göre ‘vatan sevdalısı’ Muhsin Yazıcıoğlu kimdi?
Muhsin Yazıcıoğlu 1954’te Sivas’ın Şarkışla ilçesinin Elmalım köyünde doğdu. İlk, orta ve liseyi Şarkışla’da bitiren Yazıcıoğlu, daha 14 yaşındayken Şarkışla Genç Ülkücüler Derneği’ne üye olarak adım attı ülkücü camiaya. Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi’ni kazanıp Ülkü Ocakları’na girdiğinde yıllar 1972’yi gösteriyordu. Önce Ülkü Ocakları Genel Başkan yardımcısı olan Yazıcıoğlu, kısa süre sonra da genel başkanlığa seçildi. 1978’de Ülkücü Gençlik Derneği’ni kurup genel başkanı oldu.
‘Derin devlet’le üniversite yıllarında tanışan Yazıcıoğlu, iddialara göre bu yapının önemli isimlerinden biriydi. Sağ ve sol arasındaki çatışmanın önemli figürlerinden biri haline gelen Yazıcıoğlu, Abdullah Çatlı ve Haluk Kırcı gibi isimlerin ‘ağabeyiydi’ söylenenlere göre. Bahçelievler ve Kahramanmaraş’ta yaşanan katliamların planlayıcısı olmakla suçlandı. ‘Sol’a göre Kahramanmaraş katliamının faili olmakla suçlanan Ökkeş Kenger’in akıl hocasıydı Yazıcıoğlu.
Hatta 1978’de ülkücü camianın önde gelen isimleri Abdullah Çatlı ve Mustafa Pehlivanoğlu’nun Ankara’da gözaltına alınması üzerine, emniyeti arayıp, ‘Çatlı’yı bırakmak için 24 saatiniz var. Yoksa Ankara’nın 150 yerinde bombalar patlatırım’ diye tehdit ettiği efsane gibi yayıldı. Söylenenlere göre Çatlı bu tehditten sonra bırakılmıştı. Ancak ne emniyetten ne de Yazıcıoğlu tarafından bu iddiayla ilgili bir açıklama yapılmadı.
80 ihtilalinde tutuklanan Muhsin Yazıcıoğlu, 5,5 yılı hücrede olmak üzere 7,5 yıl hapis yattı. Mamak cezaevinde gördüğü işkenceler çok sonraları ortaya çıktı. Cezaevinde yazdığı ‘Üşüyorum’ şiiri, ölümünün ardından meşhur oldu. Cezaevi çıkışı o zamanki MÇP’ye katılan Muhsin Yazıcıoğlu, partide genel sekreter yardımcılığına kadar yükseldi. 1991’de 3’lü koalisyonla girilen seçimde ilk kez milletvekili seçildi. Bir süre sonra da ‘MÇP’nin görüşleri ile benim hayat anlayışım uyuşmuyor’ diyerek Alparslan Türkeş’in partisinden istifa etti. 1992’de partiden kendisi ile birlikte ayrılan arkadaşlarıyla birlikte Büyük Birlik Partisi’ni kurdu. İki kez daha milletvekili seçilen Yazıcıoğlu’nun ismi hep olaylarla anıldı.
1992’deki Sivas katliamının planlayıcısı olduğu da iddia edildi, Hrant Dink’in katillerinin ‘Reis’i de. Sivas katliamı sonrası ölenleri ‘provakatörlük’le suçlaması büyük tepki aldı. Daha sonra Madımak Oteli’nin altına açılan kebapçının müzeye dönüştürülmesi projesine en büyük tepkiyi verenlerden birisiydi. Hrant Dink suikastında parmağı olduğu ortaya çıkan Erhan Tuncer’le fotoğrafları uzun süre manşetlerden inmedi. Diğer zanlı Yasin Hayal’in, ‘Alperenler’ merkezli tehditleri çok konuşuldu.
2000’li yıllarda Galatasaray, Türkiye’de ve Avrupa’da kupa bırakmayıp alırken, Salih Memecan’ın çok sevdiğim bir karikatürü vardı. Çocuk mutfakta iş yapan annesinin yanına gidiyor, ‘Anne kupam nerede?’ diye soruyordu. Annenin cevabı tam o günün gündemine uygundu: Bilmem Galatasaray almıştır! Şimdi bunu neden yazdım. Uzunca bir süredir ne olsa ‘FETÖ’ye yazılıyor. Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümü de tabii ki FETÖ teranesiyle Gülen cemaatinin üzerine yıkılmaya çalışılıyor.
Ben size yukarıda yazdığım olayda köylülerin alınıp dönemin İçişleri Bakanı Beşir Atalay ve Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala’nın huzuruna çıkarıldıklarını yazayım. Üzerine Yazcıoğlu’nu arama çalışmaları sırasında oluşturulan kriz masasının başında da Ala’nın olduğunu ekleyeyim. Gerisine siz karar verin.
Şimdi gelelim zurnanın zırt dediği yere.
Muhsin Yazıcıoğlu, ölmeden 3 ay kadar önce hadi tam tarih vereyim 6 Ocak 2009’da İsrail-Türkiye ilişkisi ile ilgili Erdoğan’ın yanıtlaması için soru önergesi verdiğini biliyor muydunuz? Ve ‘Gazze’ye bomba yağdıran İsrailli pilotlar eğitimlerini Türkiye’de yapmakta mıdır?’ diye sorduğunu…
‘Kamuya (ve bu arada ümmete) ait zararı önlemek için bir şahıs, bölge veya gruba ait zarar göze alınır, sineye çekilir. Siyasette olan selim akıl ve kalb sahiplerine de bu kuralı hatırlatıyor ve örnek olarak merhum şehid Muhsin Yazıcıoğlu”nu dua ile anıyorum.’ konusuna/fetvasına hiç girmeyeceğim.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***