Bernd Riegert
Mavi ve sarı. Brüksel’deki Avrupa Parlamentosu’nun genel kurul salonu ve lobisi, Ukrayna’nın ulusal renklerine bezendi. Pek çok Avrupa Parlamentosu milletvekili, dayanışmanın bir göstergesi olarak Ukrayna bayrağı motifli veya mavi-sarı renkli tişörtler giydi, aksesuarlar taktı.
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, video konferans bağlantısıyla ateşli bir konuşma yaparak, Ukrayna’nın AB’ye mümkün olan en kısa sürede alınması çağrısında bulundu. Bu konuşma, gerek pek çok milletvekili gerekse parlamentoyu ziyarete gelenler tarafından büyük bir coşkuyla alkışlandı.
Avrupa Parlamentosu Başkanı Roberta Metsola, Rus saldırganlara karşı “kahramanca” direnmeleri nedeniyle Devlet Başkanı Zelenskiy ve Ukrayna halkını tebrik etti ve ekledi: “Geleceğe birlikte hâkim olmalıyız.” Avrupa Parlamentosu, Ukrayna ile üyelik müzakerelerinin başlatılmasını ezici bir çoğunlukla destekliyor. Bu yöndeki resmî talep Zelenskiy tarafından Brüksel’e bir gün önce iletilmişti.
AB yönetimi frene basıyor
AB Konseyi Başkanı Charles Michel, Zelenskiy’i “Avrupa değerlerinin vücut bulmuş hali” olarak nitelendirdi. Ancak Ukrayna’nın tam üyeliği konusunda herhangi bir zaman dilimi veya bir taahhütte bulunmadı: “Bu meşru bir talep. Buna çok yakından bakmalıyız” diyen Michel, “AB’de bu konuda bir takım farklı görüşler olduğunu” dile getirdi.
AB Komisyonu Başkanı Ursula von Leyen da bunun farkında ve bu nedenle kesin bir taahhütte bulunmaktan kaçındı: “Ukrayna halkı bir ilham kaynağı ancak daha gidilecek uzun bir yol var. Buradaki hiç kimse Ukrayna halkının Avrupa’ya ait olduğundan şüphe duymuyor.” Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock da AB üyeliğinin birkaç ay içinde müzakere edilebilecek bir konu olmadığını vurguladı.
Aralarında Litvanya, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Yunanistan ve İrlanda’ nın da yer aldığı çok sayıda üye ülkenin temsilcileri, Ukrayna’ nın üyelik başvurusunu desteklediklerini ifade etmişlerdi. Macaristan Dışişleri Bakanı, Ukrayna’nın üyeliğinin somut olarak tartışılması çağrısında bulundu. Gelecek hafta Paris’te gayri resmî bir AB zirvesi düzenlenecek.
AB’ye giden uzun yol
Normalde Lizbon AB Antlaşması’nın 49. Maddesi gereğince, AB üyeliğine giden yol hayli uzun ve zahmetli. Başvuru yapıldıktan sonra 27 üye ülkenin bu müracaatı incelemesi için AB Komisyonu’nu oybirliği ile görevlendirmesi gerekiyor. Komisyon katılım müzakerelerinin mümkün olduğuna karar verirse bir sonraki oylama, üye devletlerin hükümetlerinin temsil edildiği AB Konseyi’nde gerçekleşiyor. Burada da oybirliği ile onaylanırsa başvuru yapan devlete resmî olarak “aday” statüsü veriliyor.
Gerçek katılım müzakereleri ise daha sonra bir Hükümetlerarası Konferans tarafından başlatılıyor ve uzun yıllar sürebiliyor. Örneğin Türkiye 1987’de resmî üyelik başvurusunda bulunmuşu. Bundan tam 19 yıl sonra ise müzakereler başladı ve süreç 2006 yılından bu yana devam ediyor. Karadağ 2012’den, Sırbistan ise 2014’ten beri müzakere sürecinde bulunuyor. Kuzey Makedonya ve Arnavutluk da aday statüsünde olmalarına karşın, AB içindeki anlaşmazlıklar nedeniyle müzakerelere henüz başlayamadılar.
Savaş, acil bir prosedüre imkân verir mi?
Ukrayna Devlet Başkanı’nın önerdiği şekliyle “acil bir prosedür” Avrupa Birliği’nde öngörülmüyor. Ancak Avrupa’daki yeni jeostratejik durumun da göz önüne alınma gerekliliği, hiçbir şeyi ihtimal dışı bırakmıyor.
Üç eski Sovyet Cumhuriyeti olan Ukrayna, Gürcistan ve Moldova, AB’nin sosyal ve siyasi standartlarına yaklaştırmayı amaçlayan ortaklık anlaşmalarını uzun zaman önce imzaladı. Ancak AB, devam eden bu sürecin tam üyelikle sonuçlanacağına dair herhangi bir taahhütten şimdiye kadar kaçındı. NATO ise 2008 yılında Ukrayna ve Gürcistan’a günün birinde üye olacakları taahhüdünde bulundu, ancak herhangi bir somut tarih vermedi.
Demokratik Almanya’nın üyeliği en hızlısıydı
Bugüne kadarki en hızlı üyelik prosedürü ise 1990 yılında tamamlandı. Dönemin Demokratik Almanya Cumhuriyeti, Federal Almanya Cumhuriyeti’ne katılarak otomatik olarak Avrupa Birliği’ne üye oldu. Doğu Almanya bir gecede üye ülke olan Batı Almanya’nın ve dolayısıyla AB standartlarına geçtiği için, uzun müzakere sürecine gerek kalmadı.
Helmut Kohl yönetimindeki dönemin Federal Alman Hükümeti, bazı şüpheleri bulunan İngiltere’yi kapsamlı finansman taahhütleriyle ikna etmişti. Böylece Doğu Almanya’nın entegrasyonunun AB’ye hiçbir maliyeti olmadı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***