Metiner bugün yayınlanan, “Külliye’deki yemekli toplantı üzerine…” başlıklı yazısında alınan güvenlik önlemlerini eleştirdi.
“Evvela mekân seçimi yanlıştı. Bir siyasi parti toplantısının CB Külliyesinde yapılması doğru değil” diyen Metiner uygulanan güvenlik önlemlerini de şöyle eleştirdi:
“Külliye’ye çağrılan insanlar tanınan-bilinen insanlar. Bizzat CB çağırmış. O kadar çok x-ray cihazlarından geçirilmeleri doğru mu? Elbette yanlış. Devletin o bürokratik soğuk yüzünün en azından Cumhurbaşkanı’nın yakın dava arkadaşlarından uzak tutulması gerekmez miydi? Güvenilip çağrıldığınız bir yerde, üstelik Cumhurbaşkanı’nın ‘kendi eviniz’ dediği bir yere girerken çok sayıda can sıkıcı cihazlardan geçmek, hiç de hoş olmadı.”
Metiner’in yazısı şöyle:
AK Parti genel merkezimizden 21 Mart Pazartesi akşamı Cumhurbaşkanımızın yemekli toplantısına katılım için arandığımda ilk aklıma gelen şey şu oldu: “2023 hazırlıkları için enikonu konuşacağız. Sorunlarımızı tartışacağız. Yeni döneme dair yol haritamızın belirlenmesi için fikir teatisinde bulunacağız.”
Ankara’ya gittiğimde öğrendim ki eski milletvekillerinin, belediye başkanlarının ve il başkanlarının tümü çağrılmış toplantıya. Anladım ki o ilk aklıma gelen şey mümkün olmayacak.
Olsun. O ki Reis çağırmış, bize gitmek düşerdi. Benim için gerisinin bir önemi yoktu. Benim için diyorum ama partimiz ve davamız için elbette gerisinin önemi ziyadesiyle vardı. Zaten o yüzden işbu yazıyı kaleme alma ihtiyacı hissettim.
Ama öncesinde bir iki yanlışa dikkat çekmem gerekiyor.
İŞTE BİR KAÇ YANLIŞ
Lafı dolandırmadan belirteyim.
1- Evvela mekân seçimi yanlıştı. Bir siyasi parti toplantısının CB Külliyesinde yapılması doğru değil. Parti devleti algısı oluşturacak söz ve davranışlardan kaçınmak, herkesten önce bizim dikkat etmemiz gereken hususların başında gelmeli.
Biz devlet yöneten bir partiyiz ama devletin partisi değiliz. Devlet sadece bizim devletimiz değildir; bu ülkede yaşayan herkesin devletidir. Bu devlet, bir parti devleti değildir. CHP’nin parti devleti zihniyetiyle ve uygulamalarıyla vuruşa vuruşa gelen bir zihniyetin mensuplarıyız. Varlık sebebimizi gözden kaçırırsak yazık ederiz. Külliye sadece AK Partililerin mekânı değildir; bütün vatandaşların mekânıdır. Cumhurbaşkanı, partili aidiyetine rağmen herkesin Cumhurbaşkanı’dır. Biz AK Parti olarak milletin her kesiminin partisiyiz. Herkesi kucaklamak ve her kesimi bütünleştirmek için yola çıkmış bir misyonun partisiyiz. “Biz birlikte Türkiye’yiz!” mottosu, vazgeçilemez ilkelerimizin başında geliyor. O yüzden bu devlete aidiyet bağını zayıflatacak “parti devleti” uygulamalarından vazgeçmek aynı zamanda kurucu anlayışımıza bağlılıkla da direkt alakalıdır.
Oturduğum yerden bir an düşündüm. Aynı mekânda CHP’nin toplantısı yapılıyor, ekranda izlerken ne hissederdim acaba? Doğrusunu söylemem gerekirse, bu görüntü karşısında devlete aidiyet duygum örselenirdi.
Önerim o ki bundan sonra hiç değilse bu tür uygulamalardan vazgeçilmesidir.
2- Külliye’ye çağrılan insanlar tanınan-bilinen insanlar. Bizzat CB çağırmış. O kadar çok x-ray cihazlarından geçirilmeleri doğru mu? Elbette yanlış. Devletin o bürokratik soğuk yüzünün en azından Cumhurbaşkanı’nın yakın dava arkadaşlarından uzak tutulması gerekmez miydi? Güvenilip çağrıldığınız bir yerde, üstelik Cumhurbaşkanı’nın “kendi eviniz” dediği bir yere girerken çok sayıda can sıkıcı cihazlardan geçmek, hiç de hoş olmadı.
DEĞER VERMEK BİR GÜNE MAHSUS OLMAMALI
Biliyorum Reis’imiz vefalıdır. Arkadaşlarına çokça değer verir. Onların aklına da yüreğine de pek bir güvenir. Onların aklından yararlanmayı olmazsa olmaz önemde görür. Çok yoğun işleri dolayısıyla bu sıralar pek vakit bulamazsa da vakit bulduğu her an arkadaşlarıyla hemhal olmayı önemser. Telefonla bile olsa onların hatırını sormayı, aklına başvurmayı gerekli görür.
Arkadaşlarına karşı bürokratik refleksleri yoktur. Onların acılarını kendi acısı, sevinçlerini kendi sevinci olarak görür. Onları araya hiç kimseyi koymadan doğrudan kendi cep telefonundan arar. Umarım dostlarını sekreterleri veya özel kalemleri aracılığıyla aramayı marifet bilen o zevat da bundan gerekli dersi çıkartır.
REİS ŞİKÂYETLERİ DİNLEMELİ
Diyeceğim o ki Reis’in dava arkadaşları ve dostları bugünlerde pek bir şekvacılar. Reis’e ulaşamamaktan yana şikâyetçiler. Veya Reis’e ulaştırmak istedikleri mülahazalarını ulaştırma konusunda karşılaştıkları engeller dolayısıyla pek bir sitemkârlar. Benden iletmesi. Elçiye zeval olmaz. Bu sorun çözülmezse korkum o ki gönül kırıklıkları derinleşebilir. Ne yapıp edip bu sorunun giderilmesi için yeni ve etkili bir mekanizmanın hem parti genel merkezinde hem Külliye bünyesinde oluşturulması şart.
Değerin bir güne mahsus olmadığının veya bir yemekle sınırlı olmadığının acilen gösterilmesi hayati öneme sahip diyorum.
İSTİŞARE VE FİKİR TEATİSİ İÇİN ACİLEN YOL BULUNMALI
Bini aşan insan bir yemekte bir araya geliyor ama kalabalıktan çoğu birbirini göremeden birbiriyle konuşmaya dahi vakit bulamadan ayrılıyor. Yemek öncesi Reis çıkıp bir konuşma yapıyor, sonra yemek yeniyor ve yemek biter bitmez herkes dağılıyor. Hiç kimse bir tek kelam edemeden ve Reis’in elini dahi sıkmadan geldiği yere geri dönüyor.
Bu böyle mi olmalıydı?
Kuşkusuz bu tür toplantılar da gerekli ve önemli. Eyvallah. Ama sadece bununla sınırlı kalırsa bu ciddi gönül kırıklıkları siyasi yıkıma dönüşebilir. O yüzden diyorum ki asıl başka yol ve yöntemlerle Cumhurbaşkanımız mutlaka ve vakit geçirmeden dava arkadaşlarının yeni dönem siyasetimize dair eleştirilerini ve önerilerini almalı.
Bunun için önerilerim şunlar:
Bir: Dar gruplarla uzun vakitli formel olmayan toplantılar düzenlemek. Onlara içlerindeki her şeyi ifade edebilecekleri bir zaman ve mekân imkânı sağlamak.
İki: Belli zamanlarda Reis’in telefonla arkadaşlarını ve dostlarını araması, varsa onların şikâyetlerini ve taleplerini dinlemesi.
İddiam o ki gönüllerini kırdığımız veya hak ettikleri değeri vermediğimiz insanlarımızı derleyip toparlayabilirsek ilk günkü aşkla başarıya ulaşmamızın önünde hiç engel kalmaz.
HÂSIL-I KELAM
2023 seçimi siyasi hareketimizin bekası için hayati önemdedir.
Hiç birimizin kişisel ikbali ve itibarı davamızdan daha aziz değildir.
Her birimizin bir diğerine ihtiyacı vardır.
Birbirimize değer vererek birbirimizle bütünleşip yol yürümezsek birbirimize kaybettiririz.
Gün, enaniyet günü değildir. Kibir günü hiç değildir.
Gün, her birimizin hem bir diğerine karşı nefsini ayaklar altına alma günüdür, hem de birbirimizin nefsini aziz bilme günüdür.
Birbirimize karşı makamlarımızı ve unvanlarımızı üstünlük olarak gösterme günü hiç değildir.
O yüzden bu bilinç temelinde yeni bir yol haritasının belirlenmesi acil bir zorunluluk arz etmektedir..
Yarından tezi yok kendimize çekidüzen vermemiz şart.
Başarımız için gerekli olan istişare mekanizmalarını oluşturmamız farz.
Aksi takdirde dizimizi döveriz iş işten geçtikten sonra.
O yüzden dostça eleştirilerden ve önerilerden rahatsızlık duyanları kendimizden bilmemeliyiz. Bilelim ki asıl dostların acı sözleri bizi daha bir güçlendirir, vesselâm.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***