ABD’de yıllık enflasyonun yüzde 6’yı vurmasını takiben Amerikan Merkez Bankası (Fed) agresif bir faiz artış döngüsünü başlattığını duyurdu.
Fed kararından bir gün sonra ise Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu toplandı. Yüzde 55’e varan bir enflasyona karşılık TCMB yüzde 14’lük politika faizini sabit bıraktı.
Enflasyon konusunda o kadar hatalı adımlar atıldı ve enflasyon öylesine kontrolden çıktı ki bu noktada artık yakın geçmişteki gibi 5-10 puanlık bir faiz artışı gelse bile ne kadar etkili olacağı şüphe götürür.
Öte yandan Fed’in dün başlattığı faiz artırım döngüsüne yüzde 60’lara yükselmesi beklenen bir enflasyonla ne kadar kayıtsız kalabiliriz o da tartışılır.
Enflasyonu düşürmenin bedeli
Enflasyonla etkin mücadele edebilmek için merkez bankasının politika faizini zamanında ve yeterli dozda yükseltebilmesi gerekir. Faiz artışı, ekonominin bilinçli olarak yavaşlatılması, insanların daha az harcama yapabilmeleri ve iş imkanlarının azalması anlamına gelir.
Kısa vadeli de olsa bu bedele katlanacak iradeye sahip olabilmek kolay değil. 1980’de ABD enflasyonunu yüzde 15’ten devralıp 3 sene içinde yüzde 3’e düşüren zamanın Fed Başkanı Volcker’ın aldığı kararların ağırlığı ile ofisinde dört dönerken yerdeki halıyı aşındırdığı söyleniyor.
Enflasyonla mücadelenin bedeli ağır olduğu gibi enflasyon arttıkça ve kemikleştikçe faizlerin gelmesi gereken seviye de yükseliyor. Doz arttıkça ekonominin resesyona girme tehlikesi artıyor.
Merkez Bankası enflasyonla mücadelede neden ve nerede hata yapar?
Ekonomiyi hatalı okuma: Siyasi bağımsızlığa sahip bir merkez bankasının enflasyona müdahalede geç kalmasının temel sebebi ekonominin içinde bulunduğu noktayı hatalı okumasıdır. Geriye dönüp baktığımızda bu tür hataları tespit edebilmek daha kolay olsa da içinde yaşarken ekonominin kokusunu doğru alabilmek sanıldığından çok daha zor.
Siyasi baskı: Merkez bankasının faiz artırımlarında geç kalmasının altında yatan bir diğer sebep hükümet kanalından gelen düşük faiz beklentileridir. Hükümet neden böyle bir baskı yapar? Çünkü enflasyonu düşürmek için gerekli olan faiz artışı “acı reçetedir”. Yüksek faiz, meyvelerini kısa vadede vermez. Enflasyon bugünden yarına düşmez. Kısa vadede talep yavaşlar, işsizlik artar. Bu durum hükümetin yeniden seçilme şansını azaltır.
İktisat prensiplerini hatalı yorumlama: Merkez bankasının enflasyonla mücadelede başarısız olmasının altında yatan bir diğer önemli sebep iktisadi prensiplerle desteklenmeyen adımların atılmasıdır.
Yukarıdaki üç sebep içinde en kolay düzeltilebilir olanı ekonomiyi hatalı okumanın getirdiği geç kalmadır. Çünkü hata fark edildiği anda merkez bankası doğru politikayı devreye sokar. Hatada ısrar etmez. Fed bugün bu örneğe yakın bir tutum sergiliyor.
Ülkemizde enflasyonun kontrolden çıkmasının altında ise yukarıdaki sebeplerin üçünün de payı var. Bu da maalesef enflasyonla mücadeleyi zorlaştırıyor.
Kamuoyunu enflasyonla mücadeleye hazırlamak gerekiyor
Enflasyonla mücadelede kamuoyunun merkez bankasının neden faiz artırdığını anlaması ve bu mücadelede merkez bankasının yanında olması çok önemli. Bu tür bir iş birliği başarıyı hızlandırıyor, ödenecek bedeli azaltıyor.
Şu sıralar ABD medyasında yoğun bir seferberlikle enflasyonun olumuz etkileri, toplumda yarattığı tahribat, faiz artırımlarının enflasyonu nasıl düşüreceği ve neden gerekli olduğu halka anlatılıyor. Toplum, içilmesi gerekilen acı reçetenin yan etkilerine hazırlanıyor.
İlaçtan korkmanın bedeli daha ağır
Yüksek faizin ekonomiyi daraltma tehlikesi halkı ve karar alıcıları yıldırabilir. Merkez Bankası’na ve hükümete faizlerin düşmesi yönünde baskı yapılabilir. Kamuoyunun bilinçlendirilmesi bu nedenle önemli.
Enflasyon hastalığında faiz ilacının denenmiş ve ispatlanmış bir ilaç olduğunu hatırlayıp ilacı yarım bırakmamak ve yola devam etmek gerekiyor.
Bugün Türkiye’de gelmiş olduğumuz nokta ilaçtan korkmanın bedelinin daha ağır olduğunu bizlere net bir şekilde gösteriyor. Biz o hatayı yaptık. Yüksek faizin kısa vadede yarattığı bedeli ödemek istemedik. Fakat bu durum daha fazla refah ve istihdam artışı olarak bize dönmedi.
Yüksek enflasyon alım gücünü törpüledi, gelir dağılımındaki adaletsizlik arttı. Ekonomik büyüme sürdürülebilir olmadığı için işsizlik kayda değer ve istikrarlı bir düşüş göstermedi. Tüm bunları hatırlayıp, hatalarımızdan bir ders çıkarıp tıpkı 2001 sonrası dönemde olduğu gibi tekrar acı ilacı içmeye hazırlanmamız gerekiyor.
KAYNAK: BBC TÜRKÇE – PROF. DR. SELVA DEMİRALP
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***