24 Mart 2022 Perşembe günü Resmî Gazetede Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluşu hakkındaki kanunda bir değişiklik yapan ve Diyanet Akademisi adlı bir kurumun kuruluşunu düzenleyen bir yasa yayınlandı.
Yazılarımı, konuşmalarımı izleyen biri “Eser Bey, siz de Diyanet İşleri Başkanlığı’na (DİB) çok kafayı taktınız” diyebilir, haklı da olabilir ama benim kafayı taktığım konu kesinlikle DİB değildir, çok ilgilenmem ama Anayasanın ikinci maddesinde Cumhuriyetin dört temel niteliği arasında sayılan laiklik ilkesidir.
Laiklik evrensel bir ilkedir, ne anlama geldiği çok açıktır, herkes kendi kafasına göre bir laiklik tanımı yapmamalıdır, bunun sonu gelmez ama laiklik ilkesinin sonu gelir.
Laiklik devlet için tanımlanmış bir ilkedir, bireyler, toplum için değil; laiklik devletin kamu parasını bir herhangi inanç için kullan(a)maması, devletin dini içerikli bir kurum ve kuruluş oluştur(a)mamasıdır.
Dini kurumlar devlet dışı kurumlar olmalıdır, devletin yargısı ve polisi tarafından kamu düzenine aykırı bir eylem içinde olurlarsa denetlenirler, her dernek gibi mesela, ama sırf dini denetleyecek bir anayasal kurum olamaz.
Geçerken şunu da hatırlatalım, laiklik demek din ve vicdan özgürlüğü demek değildir; din ve vicdan özgürlüğü konusu çok önemli, hatta hayati bir konudur ama bir temel hak ve özgürlük konusudur, yurttaşlar/bireyler içindir, bizim Anayasamızda da, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde de bu doğrultuda ve bu konumda tanımlanmıştır, laiklik ise devlet ile ilişkili bir tanımdır.
İnsanların “ben laik bir insanım” ifadesini “ben laik bir devletten yanayım” diye anlamak lazım, ama bunu söyleyenlerin kendilerinin de bu durumun farkında olduğuna emin değilim.
Gelelim Diyanet Akademisi’ne.
24 Mart günü Resmî Gazetede yayınlanan bir yasa ile kurulan Diyanet Akademisi yasası devletin laiklik ilkesine aykırıdır.
Aslında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bizzat kendisi laik devlet ilkesine aykırıdır, laiklik değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek bir temel anayasal ilke ise DİB anayasal bir kurum olamaz, DİB anayasal bir kurum ise o zaman da devlet laik bir devlet değildir.
Merkezi bütçeli kuruluşlar içinde DİB ürettiği hizmetin klasik bir kamu hizmeti olmaması ve finansmanının genel vergilerle yapılması nedeniyle mutlaka genel idare dışına taşınması, finansman yapısının değiştirilmesi gereken bir kuruluştur.
DİB mutlaka gönüllü bir finansman yapısına kavuşturulmalıdır, bu konuya daha önce çok değindim.
Diyanet Akademisi yasasını okuyorum, laik bir devletin sözde akademik bir kuruluşu, ilahiyat kelimesi yerine “İslami bilimler” kavramının kullanıldığını görüyoruz; benzer bir yanlış Erdoğan Türkiye’sinde fakülteler için de yapılmaya başlandı, İlahiyat (teoloji anlamına kullanıyorum) fakülteleri yerine “İslami bilimler fakülteleri” kurulmakta ya da isimler değiştirilmektedir ve bu durum laik bir devlet için kabul edilebilir bir durum değildir.
Bunu yazarken mevcut ilahiyat fakültelerinin yüksek standartlı akademik birimler olduğunu asla iddia etmiyorum, bu fakültelerde “Evde köpek beslerseniz o eve melek girmez” diyen ilahiyatçı öğretim üyelerine de rastladık bu ülkede.
DİB’in kurduğu Diyanet Akademisinde öğretim alanında çalışmak için aşağıdaki düzenleme vardır yasada:
“Diyanet Akademisinde ders vermek, araştırma ve uygulama faaliyetlerinde görev almak üzere, dört yıllık dinî yüksek öğrenim mezunu olup dinî yüksek ihtisas merkezinde eğitimini tamamlamış veya ilahiyat alanında doktora yapmış olanlar arasından; dinî musiki, kıraat gibi özel yetenek gerektiren konularda ise dört yıllık dinî yüksek öğrenim mezunu olanlar arasından Başkanlıkça yapılacak sınavda başarılı olanlar Diyanet Akademisinde eğitim görevlisi kadrolarına atanabilir. Ayrıca Diyanet Akademisinde eğitim görevlisi kadrolarının yüzde onuna kadar, dinî yüksek öğrenim dışında lisans mezunu olup yüksek lisans çalışmasını tamamlayanlar arasından Başkanlıkça yapılacak sınavda başarılı olanlar eğitim görevlisi kadrolarına atanabilir.”
Bu akademide !!! akademik anlamda görev alabilmek, eğitim görevlisi olabilmek için dört yıllık dini yüksek öğrenim mezunu olmak mecburiyeti getirilmiştir, başka dallardan mezunlar için yüzde onluk da bir kota getirilmiştir, (lütfetmişler).
Bir düşünün bir aday mesela tarih lisansı var, felsefe doktorası yapıyor, tez alanı da din felsefesi ama bu akademide (!!!) ancak yüzde on kontenjanı dahilinde görev yapabilecek.
Burada laik bir devlet var, öyle mi?
CHP bu yasa çıkarken hiç karşı oy kullanmamış, anladığım AYM’ye de taşımaz bu hukuksuzluğu ve laiklik karşıtı bu yasayı.
CHP’ye de hayırlı olsun.
Tekraren ifade ediyorum, bir devlette DİB varsa laiklik yoktur, laiklik varsa DİB genel idare dahilinde olamaz.
İşin ilginci AKP’liler de 2003 öncesi aynen böyle diyorlardı, sonra ne oldu da hepsi DİB’ci oldular, bilemiyorum Valla.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***