YORUM | AHMET KURUCAN
“Bilginin laneti” derler bazıları. İlk duyduğumda farklı anlamalara ve yorumlamalara konu olabilir dedim ama birebir bu tür yorumlarla karşılaşmayınca üzerinde ne konuşmayı ne de yazmayı düşündüm. Ta ki bir kaç gün önce bir Zoom sohbetinde soru münasebetiyle tahmin ettiğim gerçekle karşılayıncaya kadar. “Bilginin laneti” demem de bu yüzden. Böyle olunca bu meselenin doğru anlaşılması ve tavzihi adına bu satırları yazma ihtiyacı hissettim.
Konu Hocaefendi’nin bir sohbetinde kullandığı “Hizmet mürtedi” tabiri. Malum mürted dini, siyasi ve hukuki literatürde yerini bulan Arapça bir kavram. Terk etmek, geri dönmek anlamlarına gelen ‘redde’ fiilinden türetilmiş ismi fail kalıbından bir kelime. Ama kavramsal manası İslam tarihi boyunca daha ön planda. Bu kavram malum günümüz dünyasında din ve vicdan özgürlüğü ekseninde kullanılıyor. Buna göre mürted İslam dinini terk eden insana verilen isim.
Ama bundan daha önemlisi kendi irade ve ihtiyarıyla İslam dinine inanmayı bırakan bu kişiye öngörülen cezai yaptırım. O da halk muhayyilesine mal olmuş şekliyle, ölüm. Tarihsel tecrübede bu eylemin siyasi ve hukuki boyutu da varmış ya da ceza uygulanmış-uygulanmamış veya hapis, sürgün, kürek mahkumiyeti vs. gibi başka cezalar da verilmiş bunların hiçbirisi kâle alınmıyor. Çünkü ilim insanları bir meseleyi ele alırken önce vakıaya bakıyor, arkasından meselenin mahiyetine göre siyasi, hukuki, iktisadi bir zemine oturtup delillerini inceliyor ve nihayetinde hükmünü veriyor. Ama aynı şeyi halkımız tersinden başlatıyor. Önce hükme bakıyor ve noktayı koyuyor. Keşke devam etse. Yani bir adım geriye gidip meselenin mahiyetine göre dile getirilen delillere baksa, sonra vakıayı bu safhaya kadar elde ettiği bilgiler ekseninde değerlendirse. Belki o zaman bizim bugün ezber dediğimiz nice şeyler bozulacak, meseleler mahiyeti aslisine göre bir zeminde yerli yerine oturacak.
Usul ve metodoloji ile alakalı bu önemli noktayı bir kenara bırakıp “Hizmet mürted”ine döneyim. Şu soru soruldu bana: “Hizmet din değil biliyoruz. Hizmeti terk eden bir insana mürted denilmesi hizmeti din yerine koymak anlamına gelmez mi?” Adım gibi eminim bu soru sorulduğunda dinleyenlerin zihni arka planında cezai yaptırımlar da dahil çeşitli çağrışımlara kapılar açılmıştır. Anlaşılabilir bir durum bu. Sebebini yukarıda söyledim. Kur’an’da sünnette, fıkıhta ve Müslümanların tarihsel tecrübesi içinde mürtedin farklı alanlarda kullanılıyor olmasına rağmen günümüzde ön plana çıkan anlamından hareketle var olan bir karışıklık bu.
Kısaca izahını yapmaya çalışacağım. Öncelikle Hocaefendi bu kavramı hangi konuşmasında ya da yazısında, hangi tarihte ve hangi konsept içinde konuşmuş veya yazmış? Arkadaşlarıma sorarak da elde ettiğim bilgilere göre Hocaefendi bunu 18 Ocak 2015 tarihinde Kırık Testi’de yayınlanan Liyakat ve İstihak başlıklı yazısında kullanmış. Ehlinin malumu olduğu üzere Kırık Testi sohbetlerden derlenen ve editöryal bir çalışma ile yazı diline dökülen yazıların yer aldığı bir sayfa. O tarihlerde Hocaefendi hatırladığım kadarıyla haftada en az iki gün Bamteli sohbetleri yapıyordu. Yine o tarihlerde bu sohbetlerden Kırık Testi’ye aktarılan yazıların güncel ve aktüel olmasına da çok dikkat ediliyordu. Bu zaviyeden bakınca 18 Ocak 2015’de yayınlanan yazının ana kaynağı olan sohbet en geç bir hafta önceki yapılmış olabilir. Dikkatinizden kaçmamıştır ama ben yine de yazayım: ‘Hizmet mürtedi’ ifadesinin geçtiğini Bamteli sohbet kaydı hakkında net bir bilgiye ulaşamadığım için ihtimalli bir dille kaleme aldım bu tahminimi.
Önemli mi bu tarih? Tabii ki. Sözü kimin söylediği biliniyor ama o sözü söylediği zamanda Hocaefendi’nin hayatını çevreleyen arka plan şartlarının ve halinin olgusal zihin dünyasını ve psikolojik haleti ruhiyesini etkileyen olgusal gerçeklerinin bilinmesi o sözü anlamak ve anlamlandırmak açısından elbette çok önemlidir. Tarihten ve bağlamından kopuk ele alınan sözlü ya da yazılı beyanları değerlendirmek “Namaza yaklaşmayın” fıkrasında gözler önüne serilen zihniyeti ve metodunu kabullenmek anlamına gelir. Böyle bir metotla kime ait olursa olsun yazılı bir metin veya bir konuşma ya da onun içinden çekilip alınan bir cümle, bir kavram, bir kelime ile doğru yorumlara ulaşılabilir mi?
Bu bakış açısından hareketle 2015 Ocak ayı ve öncesine gidelim şimdi. Türkiye içinde ve dışında insanlığa hizmet adına nice yararlı işlere imza atmış bir yapı Erdoğan ve iktidar bileşenleri tarafından düşman olarak ilan edilmiş. 17/25 Aralık operasyonları ile hırsız, yolsuz ve aynı zamanda arsız oldukları tescil edilmiş devlet yöneticileri dini bir cemaati, sivil bir topluluğu kanun, hukuk dinlemeksizin orantısız güç kullanarak ezmeye ve yok etmeye başlamış. Paralel Devlet Yapılanması isimlendirmesi ile başlayan şeytanlaştırma her Allah’ın günü hızına hız katarak devam etmiş. Medya kurumlarına cemaate destek veren özel veya tüzel kişilere ait olan şirketlere kayyumlar atanmaya başlanmış vs. Sözü uzatmak istemiyorum. Herkes biliyor o günlerde neler yapıldığını.
Hayatını Hizmet’e adamış, onun hem fikri öncülüğünü yapmış, hem de fiili olarak çalışabileceği her alanda çalışmış olan Hocaefendi de bu süreçten nasibini almış. “Yalancı peygamber, sahte veli, içi boş, kalbi boş, zihni boş alim müsveddesi” dönemin Başbakanı Erdoğan tarafından yapılan hakaretlerin en hafifi. Hem de İslam Ansiklopedisi madde yazarlarına verilen ve çoğunluğunu ilahiyat hocalarının teşkil ettiği bir salonda. Vicdan sahibi herkesin vicdanını kanatan bu ifritten süreçten hem bir insan olarak hem de Hizmetin bugünlere gelmesinde en büyük fikri ve fiziki emeği olan Hocaefendi’nin etkilenmemesi mümkün mü?
Böylesi bir dönemde onun beklentisi ne olabilir? Dost bildiklerinin dostluğu, yâran dediklerinin vefası, sadık dediklerinin sadakati ve yapılan haksızlıklara mücadelesi. Yalnız katıksız bir itaat, gassalin elindeki meyyit benzeri sâmitane bir destek değil, aksine bilgi birikiminin, hayat tecrübesinin hakkını vereceği destek. Belki 2015’ten 2020’leri görüp rasyonel analizlerle süsleyeceği destek.
İşte tam da böyle bir ortamda Hocaefendi kendisine intikal ettiği ve ettirildiği kadarıyla bazı destek beklediği kişilerin susması veya cemaati şeytanlaştıran, düşmanlaştıran devlet merkezli kara çalmalara, ithamlara, yalanlara, iftiralara destek vermesi haberlerini duyunca büyük bir hayal kırıklığı yaşamış ve uzunca yapacağımız alıntıda görüleceği üzere şunları söylemiş. Önce söylenenleri okuyalım sonra arka planını nazara verdiğim bu konuşmayı maddeler halinde değerlendireceğim.
Liyakat ve istihkak başlığı ile yayınlanan bu sohbet Maide suresi 54 ayetin mealini sunmakla başlıyor. “Ey iman edenler! İçinizden kim dininden dönerse, (bilin ki), Allah öyle bir kavim getirecek ki, O, bu kavmı sever, onlar da O’nu severler. Mü’minlere karşı başları yerde, kâfırlere karşı ise onurludurlar. Allah yolunda cihad ederler ve kınayanın kınamasından korkmazlar. İşte bu, Allah’ın bir fazlıdır, onu dilediğine verir. Allah, atâsi, ihsanı çok bol olandır ve her şeyi en iyi şekilde bilendir” (Mâide sûresi, 5/54).
Âyet-i kerimede öncelikle “irtidat” tehlikesine dikkat çekilmektedir. İrtidat, bir insanın içinde bulunduğu önemli konumdan sıyrılıp tekrar geldiği yere dönmesi demektir. Böyle bir kişiye mürted denilir. Mürted denildiğinde ilk akla gelen ise itikadî mürteddir. Böyle biri İslâm dinini bırakıp gerisin geriye döndüğünden küfre düşmüş olur. Bunun yanında bir de dine hizmet mürtedleri vardır. Bunlar bir mefkûreye, belli bir dönem gönül vermiş olsalar da, bir müddet sonra sinek kanadı kadar küçük şeylere takılır kalır; kalır da hizmet aşk u şevkini, eski heyecan ve aktivitesini kaybeder ve ardından da içinde bulunduğu dairenin dışına çıkarlar. Esasında bu tür insanlar genelde bütün işlerin kendi heva ve heveslerine göre yapılmasını isteyen, böyle olmadığını gördüğünde bulundukları yerde ihtilâf ve iftirakların oluşmasına sebebiyet veren ve bunun neticesinde de gerisin geriye dönen akılzede ve kalbzede bir kısım zavallılardır.
Cenâb-ı Hak bu tür insanları önce şefkat tokadıyla uyarır fakat onlar ihtilâf ve iftırak ateşini körüklemeye devam ederse bu sefer nikmet tokadına müstahak hâle gelirler. Bunun üzerine de Allah (celle celâluhû) “Madem siz ihtilâf ve iftıraktan medet umar hâle geldiniz, Ben de sizi götürüp birlik ve beraberliği esas alanları, vifak ve ittifak ruhuyla hareket edenleri getireceğim.” diyerek onların bulundukları alanı başkalarına bırakır. Bu acından din-i mübin-i İslâm’a hizmet etmeye dilbeste olmuş mü’minlerin Hizmet mürtedi olmaktan çok endişe duymaları ve böyle bir duruma düşmemeleri adına pek çok şahsî haklarından feragatte bulunabilmeleri gerekir. İşte bu bir liyakat arayışı olduğu gibi aynı zamanda kötü akıbete müstahak olmaktan da sıyrılma yol ve yöntemidir.”
1: Hocaefendi Maide 54 ayeti nüzul sebebi ve ilk muhataplarının anladığı özgün anlamdan bağımsız olarak ele alıyor. Tefsir geleneğimiz içinde oldukça büyük bir yer kaplayan ve tarih boyunca birçok ulemanın müracaat ettiği metotla yani lafızları ve lafızların taşımış olduğu zahiri anlamı merkeze koyarak ayeti tefsir ediyor. İslam dinine inanmayı bırakan kişiyi itikadi mürted demesi ve ardından onu küfre düştüğünü söylemesi bunun delili. Bu konuda detaylı bilgiler almak isteyenler “Düşünce Özgürlüğü Kapsamında İrtidat” kitabında bu ayet özelinde yazdığım geniş açıklamalara bakabilirler. Hizmet mürtedi kavramından uzaklaşmamak için detaylara girmiyorum.
2: Bu yazının ana temasını teşkil eden cümleye gelince: “Bunun yanında bir de dine hizmet mürtedleri vardır.” Kimdir bunlar? Açık, seçik, net: Belki de kötü gidişatı merkeze koyarak yalan, iftira ve ithamlarla dolu propagandalardan etkilenip Hizmet’e mesafe koyan veya terk eden insanlar. Bunun detaylarına geçeceğim ama neden hizmeti tek edenleri mürted kavramı ile ifade ediyor hususuna değinmek isterim önce.
A: Hocaefendi bir din alimi. Düşünce dünyası ve o dünyada ürettiği düşüncelerini ifade etmiş olduğu dil de Arapça kelime ve kavramların ağırlıklı olarak kullanıldığı din dili. Mürted, söz konusu kişilerin pozisyonunu ifade ederken ihtimal aklına gelen ilk kelime. Gerçekten de sözlük manası itibariyle tam yerli yerine oturan bir muhtevaya sahip.
B: Ahmet Şahin Hoca’dan duymuştum ilk defa. Yıllar önce Türkiye’ye bir vesile ile gittiğimde Sahaflar Çarşısı’nın önünde karşılaşmıştım. Hocaefendi’nin sağlık ve sıhhat durumunu sordu önce, sonra ayak üstü sana bir şey sormak istiyorum dedi. Sorduğu şey aslında kendisinin yapmış olduğu bir tespitti ve sanki bunu bana doğrulatmak istiyordu. Tespiti şuydu; “Hocaefendi konuşurken düşünen ve düşünürken konuşan bir insan.”
Herkes için de geçerli olan bir tespit bu ama Hocaefendi’nin hayatında daha ağırlıklı bir yeri var bunun. Katılıyorum bu tespite. Şöyle ki malum bu bağlamda üç ayrı kategoriden söz edilir. Düşünmeden konuşma, konuştuktan sonra düşünme ve düşünürken konuşma ya da konuşurken düşünme. Her insanın hayatında olduğu gibi Hocaefendi’nin hayatında da bu üç türün hepsi vardır. Hayatının merkezinde söz olan, misyonu söz üzerine kurulu, 84 yıllık hayatının en azından 70 yılı sürekli halk ile hem de irticali olarak yaptığı konuşmalarla geçmiş, kendisine sorulan binlerce soruya anında cevaplar veren bir insanın tabii ki konuşurken düşünmesi, düşünürken konuşması onun hayatında ağırlıklı bir yer teşkil edecektir. Benim tahminin ister bu ayetin tefsiri ya da kendisine hizmetten ayrılanlar ekseninde sorulan bir soruya bu ayeti serlevha yaparak cevap vermesi üzerinde daha önceden düşündüğü değerlendirmeleri değil, yaptığı o irticali konuşmada o an aklına gelen değerlendirmeler. Yukarıdaki tasnif içinde konuşurken düşünüyor, düşünürken konuşuyor.
Tahmin ve takdir edeceğiniz gibi bu türlü durumlarda ağzından çıkan sözün muhtevası ve onun dinleyiciler tarafından nasıl anlaşılacağı ve nasıl yorumlanacağı konusuna ciddi olarak odaklanamazsınız. Orada kullanacağız kelime ve kavramların getiri ve götürülerini tam anlamıyla ihata edemeyebilirsiniz. Tabii bir durumdur bu. Tabii ki peygamberler misali vahyile müeyyed değilseniz! Kaldı ki literatürde zelle dediğimiz Peygamberlerin ağzından İlahi iradeye muhalif beyanların çıkması ya da davranışların olması söz konusudur. Onun içindir ki bu durumu ifade eden güzel bir söz deyim vardır: “Maksadı aşan beyan.” Malum konuşmalardan sonra yanlış değerlendirmeler ve yanlış anlaşılmalara bağlı bu tür durumlar ortaya çıkınca konuşmacı konuşmasını düzeltirken ya da muhataplarından özür dilerken ilk defa bu cümleyi söyler: “Maksadımı aşan bir beyan olmuş, özür dilerim. Kastım o değildi, şuydu…vs.”
Ben şahsen o konuşmada geçen ‘Hizmet mürtedi’ kavramının da bu eksen değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. O irticali konuşma içinde dini kavramlarla düşünen ve konuşan bir din adamı olarak Hocaefendi’nin kelimenin sözlük anlamından hareketle bu benzetmeyi zihninde yaptığını ve onun soruda olduğu gibi hizmetin din yerine konularak değerlendirmelere tabii tutulabileceğini aklına bile gelmemiştir. Tekrar ediyorum, mürtedin sözlük anlamını esas almış, siyasi, itikadi ve hukuki düzlemdeki kavramsal anlamlarını hiç düşünmemiştir. Bunu şöyle özetleyebilirim, eğer o konuşmada ve yazıda Hizmet mürtedi yerine hizmeti terk edenler deseydi öyle zannederim ki biz bugün bunları hiç konuşuyor, yazıyor, tartışıyor olmazdık.
3: Emin misiniz bu yorumunuzdan diyebilirsiniz. Adım gibi eminim. Çünkü gerek sözünü ettiğim irtidat kitabının ilgili bölümünde gerek irtidatla alakalı görüşlerini yazdığım TR724 sayfasındaki köşemde Hocaefendi’nin irtidatı siyasi ve itikadi irtidat diye ayırdığını ifade etmiştim. Siyasi boyutu ile irtidadın cezai müeyyidelere konu ama din özgürlüğü bağlamında hiçbir dünyevi yaptırıma tabii olmayacağını ifade eden Hocaefendi’nin yaptığı bu benzetmede Hizmet’i din yerine koymasını düşünmek çok büyük insafsızlıktır. İnsafsızlık kelimesi burada çok hafifi kaçabilir. İsteyen daha farklı kelime ve kavramları kullanabilir.
Ayrıca Hizmet, İslam’a, Müslümanlığa, ülkemiz insanı başta bütün insanlığa eğitim, ticaret, birlikte yaşama, insanı yardım, sağlık vb. hayatın çeşitli alanlarında hizmet götürme amacını güden bir yapıdır. Bu yapının din yerine konması düşünülebilir mi? Kendisine aşırı denebilecek ölçüde saygı gösteren, zihni arka planda ise gösterdiği bu saygının ötesinde yer veren bir şahsa hem de kızgın bir eda, sert bir ses tonuyla, “Kabre girdiğinizde Münker Nekir gelecek Rabbin kimdir, dinin nedir, nebin kimdir diye soracak. Bu sorular arasında Fethullah Hoca kimdir yok?” diyen bir insanın Hizmet mürtedi tabiriyle hizmeti din yerine koyması mümkün mü Allah aşkına!
4: Tamam Hizmet mürtedi kavramını bir kenara bıraktık ama “akılzede, kalbzede, zavallı” sözlerine ne diyeceksiniz diyebilirsiniz? Bu sözleri de sağlıklı bir biçimde değerlendirmek için bunların söylendiği tarihe gitmek ve mahruti bir bakış atfetmek zorundayız. Kısman yukarıda işaret ettiğim gibi hayatını Hizmet’e vermiş ve bu uğurda evlenmemek başta olmak üzere dünyevi her türlü nimeti elinin tersiyle itmiş bir insanın gözünün önünde hem kendisinin hem de cemaatin şeytanlaştırılmasına mukabil dost, yâr ve yâran bildiklerinden dostluk ve yâranlık beklemesi tabiidir. Bu beklentisini göremediğinde bir insan olarak hislerinin de tesirinde kalarak irticali yaptığı bir konuşmada serzenişte bulunması da normal değil midir? Ama bu tabiilik içinde Hizmet mürtedi kavramında olduğu gibi düşünme ve konuşmanın aynı anda yapıldığı bir zaman diliminde maksadı aşan beyanlarda bulunulabilir. Kim bilir bugün Ocak 2015’te yaptığı bu konuşma kendisine dinletilse veya metin olarak önüne konulsa “Böyle dememeliydim, aynı hakikati şöyle de ifade edebilirdim” diyecek. Kim bilir?
Kaldı ki bu ‘akılzede, kalbzede ve zavallı’ nitelendirmelerin geçtiği paragraf ve devamına baktığımızda Hocaefendi yapmış olduğu asıl vurgu ittifak ve ittihattır. Devletin bütün gücüyle bir cemaati yok etmek için elindeki bütün imkanları kullanarak geldiği aşikar olan ve aynı zamanda moral üstünlüğün Hizmette olduğu o zeminde Hocaefendi’nin bir lider olarak ittifak ve ittihat çağrısı yapması tabii olmanın ötesinde aynı zamanda vazifesi değil midir? Bana göre okullarının merdivenlerin metrelerle ölçüldüğü o günlerde bu cümleler -maksadı aşan nitelendirmeler hariç- hem kendini müdafaa hem yapılanların yanlışlığını ifade hem de cemaati motive edici faktörlere sahiptir.
Hasılı, realitelerin dayanak, aklın temel, geleneğin miras ve vahyin sunmuş olduğu mesajların da kaynak olacağı değerlendirmeler içinde
A: Hizmet din olmadığı gibi din de hizmet değildir. Ne yazık ki siyasetin ve o siyasi zihniyet farklılıklarının oluşturduğu itikadi, fıkhi mezheplerin din gibi algılanması tarih boyunca Müslümanların adeta kaderi olmuştur. Halbuki ne siyaset, ne de itikadi ve fıkhi mezhepler dindir. Ama bu zihniyet Müslüman muhayyilesini ve sathi bakış açısını adeta esir almıştır. Buradan hareketle 1975’li yıllardan beri içinde bulunduğum ve binlerce tanıdığım insanın içinde bir tane bile Hizmeti de din gibi algılayan insan olmamasına rağmen o zihni arka plan bazılarına Hizmet mürtedi tabirinden dolayı bu soruyu sordurtmuş olabilir. Bu kadar uzun bir yazı ile soruya cevap vermemin nedeni de işte bunu tavzih etme adınadır.
B: Hizmet dinin sunmuş olduğu tarih üstü, evrensel değerlerin insan ve toplum hayatına yansıması adına zaman, zemin ve insan faktörüne bağlı olarak ortaya konan projelerden ibarettir.
C: Hizmet çatısı altında bu projelere maddi ve manevi destek vermek insanların özgür iradelerine kalmıştır. Söz gelimi, bu projeleri bütünüyle kabul eder ya da etmez, eğitime destek verir, insani yardıma destek vermez, bugün verir yarın vermez vs. kişinin tamamen kendi kararına bağlıdır. Kabullendiği ve destek verdiğinde ödüllendirilmesi reddettiği veya destek vermeyip ayrıldığında cezalandırılması diye bir şey söz konusu olmaz ve olamaz. Klişe tabirle gönüllülük esastır.
D: Şu ya da bu sebeple hizmetten desteğini çeken kişiye Hizmet mürtedi denmesi kelimenin sözlük manası itibariyle yapılan bir benzetmeyi ifade eder. Dini ve hukuki literatürde yeri olan mürted ile hiçbir alakası yoktur.
E: Din özgürlüğü kapsamına giren çerçevede dininden dönen kişiye hukukta ceza verilmezken, insana hizmeti merkeze alan bir cemaate gönüllü olarak katılan kişinin kendisine göre var olan gerekçelerden dolayı yine gönüllü olarak o yapıyı terk etmesi gayet doğaldır. Böylesi birisine neden Hizmet’i terk ettin diye dünyevi bir ceza verilmesi değil akıllara hayallere bile konu olamaz.
F: İrticali konuşmalar içinde hayal kırıklığı, beklentilerini bulamama başta olmak üzere sayılabilecek onlarca-yüzlerce sebepten dolayı niyet edilmeyen, hedeflenmeyen manalar insanın ağzından çıkabilir. Bu, bizim için geçerli olabildiği gibi Hocaefendi için de geçerlidir. Böyle olduğunda konuşmacının hiç düşünmediği bir biçimde farklı yorumlamalara sebep olması her zaman muhtemeldir.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***