“İktidar, iktidara düşkün olmayan ve iktidardan gelecek faydalara ihtiyacı
bulunmayanlara verilmelidir. Aksi taktirde elde edeceğimiz tek şey, birbirine rakip iktidar
düşkünlerinin kapışması olur.” Devlet (Platon)
Bu yazımda, siyasi alanda olası kötü senaryolar üzerine yazmaya karar verdim. Kötü senaryonun, demokrasi için de kötü olacağını aşikar. Kurulduğu günden beri eksikleri olsa da inatla barışın köprüsü olmaya çabalayan, iktidara karşı en büyük muhalefeti yapan HDP’nin kapatılma ihtimali olduğunu görüyoruz. Ben de kendi gözlemlerimden fikir fırtınası yaparak, görüşlerimi sizlerle paylaşmak istedim.
Halkların Demokratik Partisi’ne kuruluşunda üye oldum. İl ve ilçe yönetiminde, parti meclis ve merkez yürütme kurullarında görev yaptım. Hatta girdiğim seçim dönemlerinde vekil adayı oldum ve tek seçilemeyen azınlık vekil adayı olarak tarihe geçtim. Coğrafyamıza barışın bu kanaldan geleceğine inanarak, sol duyuyla bunun için hep emek verdim. Bugünlerde ise sadece üye olarak hizmet veriyorum. Görüyorum ki emek verdiğim bu siyasi yapı, kapatılma tehlikesiyle yüz yüze.
Muhtemelen de yazımı okuyan dostlar özellikle 2022’nin sonbaharında bu durumun önümüze gelebileceğine dair yüksek bir farkındalığa ve öngörüye sahip. Bunun üstüne bir de ortalıkta gezinen seçim yasaklıları listesini okuyoruz. Belli ki rehin alınan siyasetçilerin yanı sıra, çok sayıda diğer parti kurmaylarının da demokratik haklarının gasp edilme çabası olacak.
Bu durum yaşanırken, komisyonlardan AK Parti ve MHP’nin dayattığı yeni seçim yasası geçirilerek, kısa zamanda Meclis’te oylanacak.
Her iki iktidar yapısının mühendislik çalışmaları sayesinde yeni seçim yasası dayatılacak. Bu durum, yapılacak seçime dair duyduğumuz kaygıların boşu boşuna olmadığının doğal bir şekilde kanıtı…
Seçim yasası, iktidarın kendi elini güçlendirmek adına uygulayacağı taktikleri çok açık bir şekilde gösteriyor. Meclis’te oylanacak maddelerle, özellikle yuvarlak masada toplanan partilerin oluşturacağı ittifakın boşa düşmesinin hedeflendiğini ve HDP’nin kapatılması durumunda, HDP bileşenlerinin tekrar seçime demokratik şartlarda girmesinin zorlaştırılacağını anlamak zor değil.
Diğer yandan iktidarı kolay teslim etmemek adına sessiz bir çalışmanın içinde oldukları çok net. 2023’teki olası seçimde ciddi anlamda heybelerinden ne çıkaracaklarını, iktidarın algı çalışmasını yapan ekipleri, AK Partili Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan ve küçük ortağı Sayın Bahçeli dışında pek bilen de olduğunu sanmıyorum.
Yazımın başlığında sizlere sorduğum soruyu kendime de sordum. Benim kötü senaryomda olduğu gibi HDP kapatılırsa ne yapar ve kimler bu konuda beklentiye girer üzerine düşündüm.
Öncelikle parti kapanması olasılığında, HDP’nin alternatif üretmeye çalışacağı muhakkak. Alternatif oluşturma sürecinde, kötü deneyimlerden dolayı özellikle Kürt siyasetinin edindiği dayanıklılık ve tecrübelerden faydalanılacaktır. Fakat bu sefer de alternatif oluşturulduktan sonra, Ak Parti’nin heybesinden ne çıkacağı çok net değil. Bu nedenle, süreç ciddi manada öngörülemeyen değişkenlikler barındırabilir. Şu çok net ki HDP seçmeninin ciddi manada savrulması amaçlanıyor.
Bir yandan da HDP’nin kapanma senaryosunda, iktidar yapısının nemalanması gibi bir beklentinin, CHP ve hatta bu sayede Millet İttifakı için de geçerli olabileceğini üzülerek hissediyorum.
“Önce baştakini indirelim, gerisine bakarız” yaklaşımı, yıllardır demokrat seçmene dayatılan ve karşılığı asla olmayan bir strateji. Muhalif yapıların sözleri bu stratejinin bugün de geçerli olduğunu ispatlıyor.
Yuvarlak masanın da çok verimli ilerlemediğini fark ediyoruz. Metropol Araştırma şirketinin verilerinden 6 partinin yaptığı ilk toplantıdan halkın yarısının haberinin olmadığını öğrendik. Yani ikinci toplantıdan bunun da gerisinde bir oranla haberdar olunduğunu tahmin etmek güç değil. Bu yöntemle, iktidar yapısını değiştirecek enerjinin bulunmadığı ortada.
Geçen gün bu ara çok moda olan sokak röportajlarını izledim. Gerçi bu sokak röportajları zaman zaman iktidarın adaleti karşısında hedef olabiliyor. Buna karşı cesur bir çaba gösteren bir yurttaş gazetecisi soru sordu: “HDP kapatılırsa, seçmeni kime oy verir?” Özellikle HDP seçmeninin hepsi ortak bir cümle kullanmış. “Partimizi kapatamazlar ama kapanması durumunda partimiz nasıl bir yol izlerse, bizim kararımız bu yönde olur.”
Oy verdiği partisini kapattıktan sonra, HDP seçmeninin dağılacağını sanmak ciddi olarak toplumu okuyamamak demektir. Başka bir deyişle, HDP seçmeninin özünde tanınmadığını ve anlaşılmadığını gösterir.
Son Newroz kutlamalarında gördük ki HDP bileşenini oluşturan yapılar, HDP’YE oy veren başta Kürt halkı olmak üzere saldırılara, engellere rağmen inatla alanları doldurdu. Bu katılım oranı, esasen sadece iktidara değil, aynı zamanda HDP bileşenleri dışında duran muhalif yapılara da aslında çok büyük bir sinyaldi ve bir mesaj verildi.
İktidarın değişmesi isteniyorsa, bu gerçekten murad ediliyorsa HDP ile resmi görüşmelerde cesurca adımlar atılmalı. Toplumun çoğu yeni bir iktidar yapısına ihtiyaç var derken, gerçek muhalif çalışmalar yapmamak geleceğe büyük ihanet olacaktır.
Kabul edelim ya da etmeyelim, Rusya-Ukrayna savaşı ekonomik krizin sebebi olarak sunuldu ve Sayın Erdoğan kararsız seçmenleri lehine çevirmeye başladı. Ekonomik krizin sadece ülke özelinde olmadığı algısını oluşturdu ve toplumu buna inandırmayı başardı. Eski yol arkadaşlarını ikna için büyük çaba harcıyor. Algı çalışmalarında ve gündem belirlemede başarısı tartışılmaz. Tüm bu olumsuz koşullara rağmen yükselişe geçiyor. Bunu sebebi de muhalif yapıların doğru bir şekilde strateji oluştur(a)mamış olmasıdır.
Sayın Kılıçdaroğlu “Helalleşmeye de başladım. Bölgeye gidip olumlu karşılandım”, bir de bunun üstüne “HDP kapanacak. Oradan da bize zaten seçmen kayacak” beklentisi varsa, bu siyasi strateji büyük hüsran yaratır.
Siyasi bedelini de sadece siyasetçiler ödemez. Yanlış adımlar geleceğe mal olur. Köprüden son çıkış yaklaşıyor. Koca bir dönemin özeti, belki seçim dönemine kalan kısa süre içinde tekrar yazılacak. Demokrasi bekleyen ve nefes almak isteyen herkesin umudunu karatmamak için, muhalefet etmenin hakkını vermek için, bu muhalif yapıların “Erdoğan gitsin de dünya yanarsa yansın” demekten vazgeçmesi gerekiyor.
Bunun yerine, yere sağlam basan, gerçeklerle yüzleşen bir muhalefet anlayışıyla hareket etmek gerek artık. Muhalefet, her demokrat fikriyatla meclis oluşturup tartışma zeminini hazırlamak durumunda. Bu tartışmadan da çıkacak yol haritası, geleceğin aydınlatılmasına götüren en doğru rota olacaktır. Az zaman kaldı, artık boş sözlere yer yok.
Yazımın sonunda, geçen hafta kaybettiğimiz, bizlere Hrant Dink’in emaneti olan güzel insan Aydın Engin Abi’yi anmak istiyorum. Aydın Engin’in büyük kayıp olduğunu ve herkesi üzdüğünü gördük. Birlikte yan yana gelme onuruna eriştiğim bu güzel insanın kaybı, beni de ve hatta toplumumu da çok üzdü. Eminim gittiğin yerde dost sofrasında Hrant Ağparik seni karşılar. Selam olsun Aydın Engin abim, sen gerçekten bizler için kıymetli bir yoldaşımızdın. Seni asla unutmayacağız…
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***