YORUM | ALPER ENDER FIRAT
İsviçre’nin en büyük ikinci bankası Credit Suisse’te bulunan gizli hesaplarının bir kısmının açığa çıkmasının, Ukrayna savaşı nedeniyle üzerinde durulmadı.
Bu olay Batı’da bazı bölgelerin zenginliğinin bir kısmını açıklaması bakımından önemli bir olaydı.
Kara para aklayıcıları, uyuşturucu kaçakçıları ve insan haklarını ihlal eden kişilerin de dahil olduğu birçok suçlunun Credit Suisse’te hesabı bulunduğu ve bu hesapların yıllardır açık tutulduğu ortaya çıkmıştı. Bankadaki 18 binden fazla hesapta bulunan 100 milyar dolar hakkındaki veriler, yaklaşık bir yıl önce Alman gazetesi Süddeutsche Zeitung’a ulaştırılmış, 50’ye yakın medya kuruluşu tarafından da aylarca incelenmişti.
Ürdün Kralı Kral Abdullah, Mısır devrik Başkanı Hüsnü Mübarek’in iki oğlu, Pakistan istihbarat şefi General Akhtar Abdullah’ın oğulları, Venezuelalı hükümet yetkilileri, İtalya’nın en büyük mafyası Ndrangheta’ya yakın isimler var.
Tunus, Libya, Suriye ve Yemen gibi ülkelerden üst düzey hükümet yetkililerinin de özellikle Arap Baharı döneminde ellerindeki paraları Credit Suisse’deki hesaplarına aktardıkları ortaya çıkmıştı. Kazakistan Devlet Başkanı Cömert Tokayev ve Nahçıvan lideri Vasif Talibov’un oğulları, Ermenistan eski cumhurbaşkanı Armen Sarkisyan, Sırp uyuşturucu baronu Raduloviç, Cezayir eski devlet Başkanı Abdulaziz Buteflika gibi isimlere ait 100 milyar doları aşkın bir para söz konusu.
Mafyanın, uyuşturucu şebekesinin hesaplarının olması başka bir mesele, benim daha çok takıldığım, gelişmekte olan ya da fakir ülkelerin yöneticilerinin bu bankalara aktardığı paralar.
Bu belgelerde önemli bir ayrıntı daha var o da sızan hesaplar ve meblağlar 1940-2010 tarihleri arasına ait. En güncel bilgiler yok.
İsviçre bankalarındaki gizli hesaplar meselesi yıllarca konuşulan ama kapağı bir türlü kaldırılmayan bir meseledir. Sadece Credit Suisse değil onlarca İsviçre Bankası dünyanın farklı bölgelerinden getirilmiş bilinmez hesaplarla doludur. Dünyanın farklı yerlerinden gelen paralar meselesi İsviçre ile de sınırlı değildir tabi ki. İngiltere, Fransa gibi ülkelerin bankaları da, kötü yönetilen ülkelerden akan yüz milyarlarca dolarlık hesaplarla doludur. Sadece gizli hesaplar değil, açık ticari faaliyet olarak da Batı ekonomisinde yüzlerce milyar dolar, kötü yönetilen ülkelerden aktarılmış paralar vardır.
Burada sorulması gereken önemli bir soru var: Gelişmekte ya da halkı yoksul ülkelere neden hiç ama hiç adil bir yönetici gelmez? Neden bu ülkelerin yöneticileri istisnasız zalim ve yolsuz olur ve çaldıkları bütün paraları Batı bankalarına ya da piyasalarına taşırlar?
Tam burada gazeteci Bahadır Özgür’ün Twitter hesabından Zimbabwe Devlet Başkanı Mugabe ile ilgili yaptığı bir paylaşımı alıntılamak istiyorum.
“Tek adam rejimi paraya bağlıdır; para içinse her şeyi yapar! İşte Zimbabwe örneği: Yıl 2008. Mugabe 20 yıldır ilk kez seçim yenilgisiyle yüz yüze. Ama platin madeni, aniden gelen 100 milyon $ aracılığıyla kanlı bir kampanya devreye giriyor…
“Zimbabwe’de faaliyet gösteren madencilik şirketi CAMEC’in iki önemli hissedarı Credit Suisse ve simsar Billy Rautenbach’tı. 2008’de paraya sıkışan rejim, platin madenlerindeki haklarını Rautenbach’ın kurduğu bir off-shore şirketine devretti.
“Kısa süre sonra CAMEC, 100 milyon İngiliz sterlini değerinde 200 milyon hisse senedi çıkaracağını duyurdu. Alıcılardan biri Credit Suisse’ti. Hisselerin çoğunluğu da ABD merkezli (şimdiki adıyla Sculptor Capital) Och-Ziff Capital Management’a satıldı.
“İki hafta sonra CAMEC, Rautenbach’ın şirketini 5 milyon dolar ve 215 milyon CAMEC hissesi karşılığında aldı. Borsa kayıtlarına göre de CAMEC, yeni aldığı şirkete hükümete karşı ‘sözleşmeden doğan yükümlülükleri yerine getirebilmesi’ için 100 milyon dolar para aktardı.
“Ama bu, parayı Mugabe’nin partisine aktarmak için bir dalavereydi. Tüm süreç üç haftada tamamlandı. Süreç tamamlandıktan sonra CAMEC’in madencilik hakları vardı, Mugabe rejiminin ise 100 milyon doları. Rautenbach da milyonları cebe indirip Credit Suisse’e yatırmıştı.
“Paranın gelmesinden birkaç gün sonra, üç aylık bir terör kampanyası başladı. Askerler ve çeteler yüzlerce kişiyi öldürüldü. Muhalefet lideri 100 milyon doların gelmesinden sadece dört gün sonra ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Ve muhalefet ezildi, Mugabe yeniden seçildi.”
Bunu sadece bir örnek olsun diye yazdım. Kötü yönetimlerin önünün nasıl açıldığını göstermesi bakımdan somut bir örnekti.
Bütün dünya için değişmeyen bir şey var, gelişmekte olan ülkeler mutlaka kötü yönetiliyor, bu ülkelerde mutlaka yolsuz ve hırsızlar iktidarda ve bu hırsızlar milli serveti Batı bankalarına ya da şirketlerine taşıyorlar.
Kötü yönetimler ülkenin bir cazibe merkezi olmasını engelledikleri gibi milli kaynakların da kaçmasına neden oluyor, acaba diyorum bu yüzden mi bu ülkeler mutlaka kötü yönetiliyor ya da kötü yönetecek insanların iktidara gelmesinin önü açılıyor.
Bu ülkelerden birisi de hiç kuşkusuz Türkiye! Türkiye bu hırsız ve yolsuz AKP yönetimi sayesinde hem dünyada, hem de tarihsel coğrafyasında itibarı sıfır bile değil. Hem ülkenin en kalifiye kadroları, hem de sermayesi daha güvenli limanlara kaçmak zorunda kalıyor. Bunların kaçması için hükümet eline sopa alıp hepsini kovaladı.
Üstelik daha güvenli limanlara servet kaçıranların başında da bu ülkenin hırsız yönetimi ve yandaş müteahhitleri geliyor.
Biraz komplocu olduğunun farkındayım ama Recep T. Erdoğan’ın hâlâ iktidarda tutulmasını bir de bu açıdan okuyun derim.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***