“Bu olgularda göze çarpan şey insanlardaki şefkat, empati ve ahlaki duyguların kırılganlığıdır.” Nico Henri Frijda
Kendimizi güvenlik içinde hissettiğimiz toprak parçalarının kuşatıldığı sınırlar, duvarlar, tel örgüler bizi tutsak kılan hapishaneler olurlar. Duvarlar önce zihinlerde oluşur. Kendisi gibi olmayanı yok etmeye koşullanmış zihinler dünyayı bir cehenneme çevirirler.
Norbert Elias’ın belirttiği gibi medenileşme süreçleri düzensiz olarak ve sapmalarla ortaya çıktı. Gelişmiş bir devlet aygıtının oluşumu olağanüstü ölçüde yıkım kapasitesine sahip olma sonucunu doğurdu.
Büyük ölçekli savaşlarda ve toptan imhalarda bu potansiyel kullanılmıştı. “Medenileşme” sürecine karşı “barbar medenileşme süreci”(counterpoint- Christopher Powell-“Barbaric Civilization”) kavramı yerine oturmakta. Sınırlar, duvarlar, bayraklar, marşlar, silahlar, silahlı güçler bu sürecin sonucu ortaya çıkmış durumda.
Muzaffer fetih orduları, girdikleri yerlerdeki insanları son kişiye kadar öldürecek, tecavüz edecek, köleleştirecek, mallarını yağmalayacaktı. Tarihi, ölümsever liderler yazacaktı.
20. yüzyılda, savunmasız sivillere yönelik kitlesel şiddet, orantısız savaş ve kitle imha eylemleri sırasında 100-150 milyon arasında insanın öldüğü ifade ediliyor. Bu geniş çaplı cinayetler neredeyse tamamı erkek yüz binlerce suçlunun aracılığıyla gerçekleşti.
19. yüzyılın sonlarına doğru Alman birlikleri Güneybatı Afrika’da (Namibya) Heroro halkından 80.000 kişiyi öldürdü. Belçika Kralı II. Leopold’un himayesindeki düzenli ordu ve paralı askerler kralın özel mülkü olan Özgür Kongo Devleti’nde milyonlarca Kongoluyu öldürdü.
I.Dünya Savaşı’nda, havadan bombalama eylemleri sivil kayıplara neden olurken, II. Dünya Savaşı’nda çok sayıda sivilin ölümüne neden olan kent bombalamalarını Nazi Almanya’sı başlattı.
Müttefik kuvvetlerince Tokyo’ya atılan yangın bombaları ve Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarıyla sivil kayıplar doruğa ulaştı.( 750.000 kişi) Bugün altı bin menzile sahip, on milyonlarca kişiyi öldürebilecek kapasitedeki nükleer başlıklı balistik füzelerin tehdidi altında yaşıyoruz. Putin bu füzeleri kullanabilecekleri tehdidinde bulunurken insanlığın bir dehşet dengesinde yaşadığını hissediyoruz.
Nanking Katliamı sırasında Japon işgalciler yüz binlerce Çinliyi öldürürken, II.Dünya Savaşı boyunca Asya’da milyonlarca savunmasız sivilin öldürülmesine yol açtılar.
1947’de Hindistan’daki bölünme sırasında bir milyon insan hayatını kaybetti, 10 milyon insan ülke dışına çıkarıldı. 1958-1962 arası Başkan Mao döneminde Çin’de gerçekleşen Uzun Yürüyüş sırasında on milyonlarca köylü açlıktan ölüme terk edilirken, Çin Kültür Devrimi sırasında 1 milyon insanın hayatı olumsuz yönde etkilendi.
1971’de Doğu Pakistan’ın (Bangladeş) Pakistan’dan ayrılması sırasında Batı Pakistan ordusu en az 1 milyon Bangladeşliyi öldürdü.
20.yüzyılın sonunda Sırp birlikleri 10 bin kadar Boşnak Müslüman’ı öldürdü. Ruanda’da Hutu güçleri neredeyse 1 milyon Tutsi ve şüpheli Hutu’nun katliamına neden oldu.
19. yüzyıl boyunca Çarlık Rusya, Orta Asya’da sürekli cinai sömürge seferleri düzenledi. Fatihler, yerel nüfustan milyonlarca kişinin ölümüne neden oldular.1919-1920’de Donets bölgesine sürülen Kazaklardan yüz binlercesi öldürüldü ya da tehcir edildi.
1930’larda Sovyetler Birliği’nde Büyük Terör döneminde milyonlarca insan öldürüldü.(Gulag kampları- 1 milyon insanın ölümü) Rejim, çoğunluğu Ukrayna’lı milyonlarca kişiyi açlığa mahkum ederek öldürdü.
Stalin rejimi potansiyel bir dış düşmanla işbirliği ihtimalini önlemek ve olası bir direniş kapasitesini kırmak amacıyla ulusların tamamını tehcir etti. 1944’te Çeçen ve İnguş 500 bin kişi zorla Kazakistan ve Kırgızistan’a sürüldü. 100 binden fazla kişi can verdi. Kırım Tatarları Kazakistan’a götürüldü. Etnik bakımdan Fin, Polonyalı ve Alman olanlar da tehcire tabi tutuldu.
Irak, Afganistan, Suriye ve Libya zorba devletlerin üstünlük sağlama alanları oldu. Yerel halktan insanlar kıyıma uğradılar. Sağ kalanlar mülteci olmaya çalıştılar ancak ya yollarda öldüler ya da dışlandılar.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali bize aynı acıları yaşatıyor, aynı duyguları hissettiriyor. Hegemonik bir devlet uluslararası hukuku çiğneyerek, orantısız bir güçle ve emperyal gerekçelerini güvenlik ihtiyacıyla meşrulaştırmaya çalışarak insanlığa zarar veriyor.
Milyonlarca insan, yaşlı, kadın ve çocuk evlerini, anılarını ,geçmişlerini bırakarak ölüm riski altında bilinmezliğe doğru göçerken, çocuklar öldürülüyor. Hastaneler, sivil yerleşim yerleri vuruluyor. Adorno’nun deyişiyle “yerleşik ev” geçmişte kalıyor.
Savaşlarda kentlerin ve evlerin bombalanmasıyla, insanların toplama kamplarında işkenceler ve kıyımlarla son bulan bir yaşama mecbur edilmeleriyle, ev güven içinde yaşanır bir yer olmaktan çıkmış, kullanılıp, atılacak bir nesneye dönüşmüş durumda. .” Kendi evimizi ev olarak görmemek, orada kendimizi evimizde hissetmemek ahlakın bir parçasıdır. “ ( Adorno)
Abram De Swan “Kitle Katliamları-Cinai Bölmeler” isimli kitabında savaşın bize yaptıklarını anlatıyor. “Savaş medeniyetsizleştirir; başkalarının duygularını anlayabilmeyi köreltir, duygusuzlaştırır; kişiyi acı çeken insanlar karşısında kayıtsız kalmaya ve bizzat soğukkanlılıkla, hatta coşkuyla bu tür acılar çektirmeye hazırlar.”
Swan devam ediyor. “Savaş toplumsal imhada başvurulan, tekerrür eden bir metafordur. Savaş, sadece kitlesel cinayetleri kolaylaştırmakla kalmaz, aynı zamanda onların meşrulaştırılmalarına da yardımcı olur. Fiili bir savaş olmadığı zamanlarda bile, tek başına savaş metaforu düşmanın ortadan kaldırılmasını haklı çıkarmaya yarar.”
Kanlı savaş geçmişine sahip yayılmacı devletler, silahlanmaya daha yatkındır ve savunması zayıf, örgütsüz “hasımlarına” karşı kolayca şiddet uygularlar. Silahlanarak ve savaşa hazırlanarak barışı sağlamak mümkün değil. Albert Einstein uyarıyor. “Aynı anda hem savaşı engelleyip, hem de savaş hazırlığı içinde olamazsınız. Savaşı engellemek daha fazla inanç, cesaret ve azim gerektirir.”
“Auschwitz’ten beridir insanın neler yapabileceğini biliyoruz. Hiroşima’dan bu yana ise neyin tehlikede olduğunu” ( Viktor E. Frankl )
Dünyayı bir cehenneme çeviren bu tabloyu değiştirmek mümkün mü? İnsanlığın siyasetten bağımsız olarak silahlardan tamamen arındırılmış, doğaya odaklı ve insani yeni bir dünyayı inşa etmek için mücadele etmesi gerekiyor. Dünyadaşlar “küresel kozmopolit demokrasi” zemininden hareket ederek bu hedefe yönelebilirler. Devam edeceğim.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***