YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN
İktidar ortakları AKP ve MHP’nin yaklaşık iki yıldır üzerinde çalıştığı yeni seçim yasası taslağını okurken ister istemez Stalin’in 1923’te sarf ettiği meşhur “seçimlerde kimin nasıl oy kullandığı değil, kimin nasıl saydığı önemlidir” lafını hatırladım.
Gerçekten de yeni yasanın özü tam olarak Stalin’in tarif ettiği gibi: İnce matematik hesaplarıyla Erdoğan ve Bahçeli ittifakının ‘az oyla çok koltuk’ kapmasının yolu açılıyor.
Diğer yandan da Millet İttifakı’nın anlamsızlaşmasının, daha çok oy alsa bile daha az milletvekili çıkarmasının zemini hazırlanıyor.
TBMM aritmetiğine bakıldığında yasanın geçmesi ve kısa sürede yasalaşmasının önünde bir engel yok.
SÖZDE DEMOKRATİK DÜZENLEMELER
Yeni yasa ile seçim barajı yüzde 10’dan 7’ye düşürülüyor. Seçime girme yeterliliğinde TBMM’de grup olma şartı kaldırılıyor.
Bu iki madde görünüşte demokratik bir adım gibi gelebilir. Ancak kazın ayağı öyle değil. Bu yasa tasarısındaki her şey Erdoğan ve Bahçeli’nin hanesine artı puan olacak şekilde hazırlanmış.
Mesela grup kurma şartının kaldırılıp yerine örgütlenmede şartlar getirilmesi seçime doğru HDP’nin kapatılması gibi bir plana göre kurgulanmış diyebiliriz.
Dediğim gibi teklifteki her madde ince mühendislik ürünü.
Mesela ittifaka dahil milletvekili sayılarının belirlenmesine ilişkin teklif tam da böyle bir planın sonucu. İttifaklar üzerinden alınan ‘artık oylar’la artık milletvekili çıkarılamayacak.
Teknik detaylara girmeden kestirmeden söyleyecek olursak bu durum Millet İttifakı’na gidecek vekillerin MHP’ye gitmesi demek. Özellikle İç Anadolu’da.
Bir başka ifadeyle, bu madde hazırlanırken 2018 seçimlerinin sonuçları il il masaya yatırılmış ve muhalefete giden oyları nasıl iktidara döndürürüz diye çalışmışlar.
Yeni sistemde ittifak partilerinin aldığı oylar üzerinden vekil dağılımı hesaplanacak. En çok oy alan siyasi partinin daha fazla vekil çıkarması sağlanacak.
Bu durumda Deva, Saadet ya da Gelecek Partilerinin vekil çıkarmasının önüne geçilecek. İttifak içindeki oy dağılımını da değiştiriyorlar.
Mesela bu yeni yasa 2018 seçimlerinde uygulanmış olsaydı Cumhur İttifakı 36 milletvekili daha fazla kazanacak, toplam vekil sayısını da 344’ten 380’e çıkaracaktı.
Millet İttifakı da aynı oy oranıyla 189 değil 146 vekil çıkaracaktı.
Nasıl, güzel hesap değil mi? Oy oranını arttıramıyorsan sayarken kuralları değiştirip az oy alsan bile daha fazla vekil çıkarabiliyorsun.
Tam da Stalin’in neredeyse yüz yıl önce söylediği gibi.
SAĞ SEÇMENİN CHP ALERJİSİNE OYNANIYOR
Yasanın detaylarına devam edelim;
Bu tasarıyla Millet İttifakı’nı bölmek gibi bir makro plan var. Erdoğan ve Bahçeli ittifakı, Türk sağında olan CHP alerjisini istismar etmek istiyor. Çünkü çeşitli nedenlerle ‘asla CHP’ye oy vermem’ diyen bir kitle var. Yeni düzenleme ile sağ seçmene hitap eden partiler CHP şemsiyesi altında seçime girmek zorunda kalabilir. İktidarın hedefi bu kesimi kazanmak.
Ya da en azından Millet İttifakı’ndan uzaklaştırmak.
Bir diğer kurnazlık ise seçim kurulu başkanlarının belirlenmesi maddesinde. Normalde seçim kurulu başkanları kıdemli hakimlerden seçiliyordu.
Erdoğan rejimi 15 Temmuz kumpası ile Saray’a biat etmeyen tüm hakim ve savcıları “FETÖ’cü” ilan edip ihraç etti ve tutukladı, yerlerine parti teşkilatlarından isimleri atadı ancak hala kendini tam olarak güvende hissetmiyor.
Bugün kendine yakın duran, emirlerini sektirmeyen bazı yargı mensuplarının seçim döneminde kendine kazık atabileceğini düşünen Erdoğan yaptırdığı düzenleme ile bu riski de ortadan kaldırıyor.
Normalde en kıdemli hakim kimse seçim kuruluna o başkanlık ediyordu. Yeni sistemde başkanlık birinci sınıf hakimler arasında kurayla belirlenecek. Ancak püf nokta şu: Görev almak istemeyenler dilekçe verip kuraya girmeyecekler. Bu şu demek: Saray’ın talimatlarını uygulamayacak isimler “çeşitli şekillerde” oyun dışına çıkartılacak.
Eh, sonuçta Türkiye’de hakim güvencesi diye bir şey kalmadı.
Görünüşte demokratik ama gerçekte her daim ‘kasa’nın kazandığı bir sistem getiriyorlar. İktidar bileşenleri muhtar seçimlerini bile şansa bırakmamışlar.
‘AĞAYA HERŞEY BELEŞ’ DEMİŞLER
Yeni düzenlemeyle tabiri caizse “Ağaya her şey beleş” denmiş. Cumhurbaşkanı seçim yasaklarından muaf tutuluyor.
Tüm kamu imkanları emrine veriliyor.
“Zaten öyle değil miydi?” diyen olacaktır ve haklıdır da ama bu maddeyi de pas geçmeyerek önümüzdeki seçimi ne kadar ciddiye aldıklarını teyit etmiş oluyorlar.
Seçim yasasında başka ‘cinlikler’ var ancak uzatmamak adına burada durup sadede geleyim.
Bazı seçim analistleri Erdoğan’ın parlamentoda çoğunluğu kaybetse de Cumhurbaşkanlığını kaybetmemek için bu düzenlemeleri yaptığını savunuyor.
Bana göre bu yaklaşım sorunlu.
En başta Erdoğan’ı ve kafa yapısını hala çözememişler demek. Erdoğan’ın seçim kaybetmek, parlamentoda çoğunluğu muhalefete devretmek gibi bir seçeneği yok.
Her şeyden önce bu Erdoğan’ın kendini inkarı demek.
Kaldı ki Erdoğan “Hepsi benim olsun, daima benim olsun” diyen birisi. Gücü ‘kardeşim’ dediği Abdullah Gül ile bile paylaşamayan, tarihi oy olmasına rağmen kendi partisinin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’na darbe yaptıran bir isim sonuçta.
Teşbihte hata olmaz, siyasetçiler için “iktidarı-gücü eşi gibi görürler, onu kimseyle paylaşmazlar” denir.
Dolayısıyla her madde ve atılacak her adım Erdoğan’ın hem meclisi hem de Cumhurbaşkanlığını yeniden kazanmasına odaklı.
Demokratik olup olmamasının önemi yok.
EŞİT VE ADİL SEÇİM Mİ DEDİNİZ?
Kaldı ki Türkiye’de yıllardır seçimler adil ve eşit şartlarda yapılmıyor.
Şöyle düşünün, tüm kamu imkanları Erdoğan’ın elinde. Medya tamamen kontrolü altında.
Muhalefetin söz söyleme hakkı yok.
Yargı tamamen Saray’a bağlı. Muhalefet partilerini karıştırmak için kimsenin adını duymadığı ilçe mahkemelerinden kararlar çıkartıyorlar. Seçim sonuçlarını takip edip duyuracak kurumlar da Saray’a bağlı. Eskiden Cihan Haber Ajansı vardı ve sonuçları hızlı ve doğru şekilde aktarıyordu. Şimdi Saray’ın propaganda makinesi olan Anadolu Ajansı var.
İktidar lehine olan haksızlıkların listesini uzatmak mümkün. Erdoğan bunlarla yetinmeyip adrese teslim seçim yasası ile seçimi garantiye alıyor.
Perinçek destekli Erdoğan ve Bahçeli’nin yaptığı resmen şike. Oyun oynanırken kuralları lehlerine değiştiriyorlar.
Hakemi ve medyayı zaten satın aldılar.
Peki bu şartlarda muhalefet ne yapabilir, ya da yapmalı?
Bu gök kubbe altında söylenmedik söz kalmadı. İktidarı kazanmanın sihirli formülü filan da yok.
Yol, yöntem belli. Doğru aday belirleyecek, güçlü bir program ve söylem açıklayacak sonra da en az Erdoğan kadar çalışacaksınız.
Muhalefetin diline dolanan “Bizim bir şey yapmamıza gerek yok, Erdoğan kendi kendini bitirecek” söyleminin “Armut pişsin ağzıma düşsün, düşerken de sapı çöpü ayrılsın” diye beklemekten farkı yok.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***