Demokrasileri Koruma Vakfı Kıdemli Yöneticisi Aykan Erdemir, The Globalist sitesine yazdığı analizde, Ukrayna Savaşı’nın Erdoğan’a Batı İttifakı ve demokrasiye dönme konusunda büyük bir fırsat sunduğunu belirtti:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden bir gün sonra, Batı’yı Kiev’e “somut desteğini sunmakta geç kalmakla” eleştirdi: “AB ve Batı’nın geri kalanı kararlı ve ciddi bir duruş sergilemedi” dedi.
O zamandan beri Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık ve Avrupa Birliği, Rusya’ya karşı kapsamlı yaptırımlar getirdi ve Ukrayna’ya silah akışı sağladı.
Ancak Erdoğan Moskova’ya karşı herhangi bir cezai işlem kararı almadı ve sadece Kiev’e insani yardım sağlamakla yetindi.
Ancak Ankara, Moskova’nın her iki tarafla olan bağlarını korumak için tasarlanan dengeleme eyleminin son bölümü olan Batılı medya kuruluşlarına yönelik baskılarına katıldı.
Erdoğan, 2016’daki darbe girişiminden sağ kurtulmasından bu yana Rus mevkidaşı Vladimir Putin’e yakınlaştı.
İki güçlü adam, Batı’ya karşı ideolojik bir düşmanlığı paylaşıyor ve Batı’nın yasadışı finansman ve insan hakları ihlallerine karşı koyma çabaları arasında kendi cezasızlıklarını sağlama konusunda ortak bir çıkarı paylaşıyor.
Ancak bunlar olurken Ukrayna, havacılık ve motor teknolojilerinde Ankara’nın önde gelen savunma sanayi ortağı olarak ortaya çıktı.
Türk hükümeti, Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi satın alması da dahil olmak üzere Türkiye’nin yurtiçinde ve yurtdışındaki pervasız politikalarından endişe duyan Batılı hükümetlerin uzun bir silah ihracatı kısıtlamaları listesinin ardından alternatif tedarikçiler bulma çabalarını yoğunlaştırdı.
Bununla birlikte, Türkiye’nin Batı’nın savunma kısıtlamalarını aşmak için Ukrayna’ya dönüşü, Erdoğan’ın Putin ile ilişkisini karmaşıklaştırdı.
2019 yılından bu yana Türkiye’nin Baykar savunma şirketi Ukrayna’ya bir düzineden fazla silahlı insansız hava aracı ihraç edip ülkede ortak üretim için adımlar atarak Moskova’nın tepkisini çekti.
Kiev, bu insansız hava araçlarını Rus hedeflerini vurmak için zaten kullandı ve onları başarısını alenen övdü ancak Erdoğan, damadının şirketi tarafından üretilen bu insansız hava araçlarının rolü konusunda sessiz kalmayı tercih etti.
Dışişleri Bakan Yardımcısı ise 3 Mart’ta bu insansız hava araçlarının Ankara’nın Ukrayna’ya yaptığı askeri yardımı teşkil etmediğini vurgulayarak, “Bunlar Ukrayna’nın özel bir Türk şirketinden satın aldığı ürünlerdir” demekle yetindi.
Erdoğan, ne Rusya’yı ne de Ukrayna’yı terk edemeyeceğini yineleyerek dengeleme hareketine devam ediyor.
Ancak bu arada Erdoğan hükümeti, İran ve Venezuela’ya yönelik yaptırımlara karşı çıktığı gibi, Rusya’ya yönelik yaptırımlara da karşı çıkmaya devam ediyor.
Ankara, Avrupa Konseyi’nin Rusya’yı askıya almak için 25 Şubat’ta yaptığı oylamada çekimser kalarak Kremlin’e destek verdi.
Fakat Rusya’nın işgaline yönelik küresel tepkinin ardından Türkiye rotasını değiştirmeye başladı. 2 Mart’ta BM Genel Kurulu’nda Moskova’yı kınamak için 140 diğer ülkeye katıldı.
Şu anda Türk hava sahası, Rusya’ya açık kalan son NATO hava sahalarından biri. Yine Ankara’nın Ukrayna’nın Rusya’nın işgalinin savaş olduğunu kabul etmesine karar vermesi Kiev’in bu yoldaki talebinden arından üç gün sonra verilebildi.
Ankara bu karardan bir gün sonra, savaş gemilerinin Türk Boğazlarından geçişini kısıtlayan 1936 Montrö Sözleşmesi’ni bir gün sonra uygulamaya başladı.
İronik olarak, Ankara’nın kısıtlamaları 19. Madde kapsamında yalnızca savaşan taraflar olan Rusya ve Ukrayna’nın savaş gemilerini değil, görünüşe göre 21. Madde kapsamında tüm savaş gemilerini hedef alıyor.
Bu aynı zamanda ABD ve NATO savaş gemilerinin Karadeniz’e girmesini de engelleyecektir. Ayrıca Karadeniz limanlarından dönen Rus ve Ukrayna savaş gemileri de geçiş haklarını elinde bulundurmakta.
Erdoğan’ın Ukrayna’daki tutumu, NATO içinde bir oyun bozucu rolü oynayarak Rusya’yı daha önce etkinleştirmesiyle aynı doğrultuda. Ankara’nın, Rusya’nın ABD devlet kurumlarına yönelik siber saldırılarının ardından NATO’nun ABD ile dayanışmasını ifade eden 15 Nisan 2021 tarihli açıklamasının ifadesini sulandırdığı daha önceden sızdırılmıştı.
Erdoğan hükümeti, Rus askeri istihbaratının 2014 yılında Çekya’daki mühimmat depolama depolarını havaya uçurmasından duyduğu endişeyi dile getiren NATO’nun 22 Nisan 2021 açıklamasına aynı şeyi yaptı.
Ankara ayrıca Polonya ve Baltık ülkeleri için bir NATO savunma planını Haziran 2020’ye kadar altı aydan fazla bir süre engelledi ve New York Times’ın Türkiye’yi “NATO’nun “Odadaki Fil” olarak etiketlemesine neden oldu.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline doğru giden süreçte Erdoğan, Putin’in Batı medyasına yönelik saldırısına da katıldı.
Türkiye’nin medya düzenleyicisi RTÜK, 21 Şubat’ta Batılı yayıncıları engellemekle tehdit eden üç resmi bildirim yayınladı.
Deutsche Welle (DW), Euronews ve Voice of America (VOA) kurumlarının 72 saat içinde internet yayın lisansı almadıkları takdirde yasaklanacakları açıklandı.
Rusya’nın tüm DW çalışanlarının basın belgelerini geri çekme ve Alman kamu yayıncısının Moskova stüdyosunu kapatma hamlesinin hemen ardından gelen Ankara’nın tehdidi, Kremlin’in Batılı medya kuruluşlarını susturma kampanyasını kolaylaştırıyor.
RTÜK’ün bu Amerikan, Fransız ve Alman yayıncılarına karşı hamlesi, Türkiye’nin medya düzenleyicisinin ilk kez 2019’da oluşturulan bir yetkiyi kullanarak uluslararası medya kuruluşlarını hedef almasına işaret ediyor.
RTÜK, eleştirel haberciliği susturmayı amaçlayan 2019 düzenlemesiyle ülkenin İslamcı-aşırı milliyetçi iktidar koalisyonunun oluşturduğu bir yetkiyi kullandı. Ankara, Kremlin propagandasını sürdürürken Türk servisi gelişen Rusya’nın kamu yayıncısı Sputnik’ten de benzer taleplerde bulunmadı.
Pekin’in propaganda kanalı China Radio International da dokunulmadan kaldı.
Hem DW hem de VOA, RTÜK’ün tehdit edilen yasağına itiraz edeceklerini açıklayarak Ankara’nın tehditlerine pabuç bırakmadı.
VOA Direktör Vekili Yolanda López, “Voice of America’nın bağımsız gazeteciliği, ne sansürle, ne de sansürle sonuçlanan herhangi bir hükümetin denetimine tabi tutulamaz” dedi.
DW Genel Müdürü Peter Limbourg, RTÜK’ün hareketinin “yayıncılığın resmi yönleriyle değil, gazetecilik içeriğinin kendisiyle ilgili olduğu” konusunda uyardı.
2019 düzenlemesinin “Türk makamlarına, bireysel, kritik bazında tüm hizmeti engelleme seçeneği verdiğini” de sözlerine ekledi.
ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi 23 Şubat’ta Erdoğan hükümetinin Batılı yayıncıları hedef almasına yanıt olarak, “Özgür ve bağımsız bir medya kritik öneme sahiptir ve hükümet kontrolüne veya sansürüne tabi tutulmamalıdır. Türkiye ifade özgürlüğüne saygı duymalı ve güvence altına almalıdır.”
Ancak Biden yönetimi, Türkiye’nin demokratik gerileme ve berbat insan hakları siciline karşı radyo sessizliğini sürdürdü.
Erdoğan sonunda bir bedeli olmayacağını bilirse, Batılı medya kuruluşlarını engelleme planlarında ısrar edecektir.
Biden yönetimi, insan hakları merkezli bir dış politika vaadini yerine getirmek istiyorsa, ABD kamu yayıncısı VOA’nın ve otokratik rejimler tarafından tehdit edilen diğer Batılı medya kuruluşlarının arkasında durması gerekiyor.
Avrupa Birliği de Erdoğan’ı bu tür düşmanca eylemlerin sonuçları olacağı konusunda uyararak bu çıkışların arkasında durmalıdır.
Erdoğan’a gelince, Ukrayna’ya destek açıklamalarının doğruluğunu kanıtlamak istiyorsa en azından Batılı yayıncıların Türk izleyicilerine engelsiz bir şekilde ulaşmaya devam etmelerine izin vermeli. Böylece Rusya ve Çin’in yaydığı propagandayı önleyebilir.
Ukrayna savaşı, Erdoğan’ın rotasını düzeltmesi ve Türkiye’yi tarihin doğru tarafında konumlandırması için eşsiz bir fırsat.
Erdoğan, Putin’in irredantizminin (İrredantizm ya da kurtarımcılık, İtalyanca kökenli bir sözcük olup dil, din, soy ve kültür birlikteliği olduğu hâlde herhangi bir devletin sınırları dışında yer alan halk ile söz konusu devletin birleşmesi fikridir.) Rusya’nın tüm komşuları için oluşturduğu tehdidin farkına varıyor gibi görünüyor. Bu, NATO müttefikleriyle güçlerini birleştirmek ve ittifakın Kremlin’e karşı caydırıcılığını güçlendirmek için kesinlikle doğru an.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***