Sınır Aşan Hukukçular Derneği (Cross Border Jurists-CBJ) üyesi KHK’lı Cumhuriyet Savcısı Mustafa Doğan, Türk yargısının yaşadığı ‘yozlaşmayı’ Avrupa Birliği’nin Türkiye hakkında düzenlediği raporlar ışığında gözler önüne serdi. İnsan hakları savunucusu Mustafa Doğan, 2016-2021 yılları arasındaki raporları inceleyerek, yargı ile ilgili bölümleri derledi. Doğan’ın hazırladığı rapor CJB tarafından yayınlandı. Raporda çok önemli tespit ve değerlendirmeler var.
CBJ’den yapılan açıklamada, “Yapılan bu derleme, Türk yargısının mevcut durumunu anlamaya çalışanlara ışık tutacak ve gelecekte düşünülen iyileştirme gayretlerine destek olacaktır.” denildi.
Derlemenin ‘önsöz’ kısmında, “Avrupa Komisyonu tarafından 1998 itibaren her yıl düzenli olarak, Türkiye’nin Avrupa Birliği adaylığı sürecindeki durumunu tüm yönleri ile ele alan bir rapor yayınlanmaktadır. (…) Avrupa Komisyonu’nun bu raporları Türkiye’deki hukukun üstünlüğünü ve genel durumunu anlama adına büyük önem arz etmektedirler. Raporlar, bir hastanın röntgeninin çekilmesi, kan değerlerinin ölçülmesi gibi Türkiye’nin sorunlu alanlarını gözler önüne sermektedir. Çalışmamızda incelenen raporlarda ortaya konulan tespit ve değerlendirmeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde Türkiye ile ilgili söylenecek şey Türkiye’nin çok hasta olduğu ve yıldan yıla durumunun gittikçe daha da kötüleştiğidir.” deniliyor.
AB Raporlarında Türk Yargısının Durumu’ derlemesinde ardından şu tespitlere yer veriliyor:
1- Türkiye 2016 Raporu
Raporda, yargının genel durumu şu şekilde özetlenmiştir: “Özellikle yargı bağımsızlığı konusunda geçen yıl gerileme olmuştur. Yüksek Mahkemelerin yapısı ve kuruluşuna ilişkin yapılmış olan önemli değişiklikler ciddi endişe kaynağı olup söz konusu değişiklikler Avrupa standartları ile uyumlu değildir. Gülen hareketiyle bağlantılı oldukları iddialarına dayanılarak, hâkim ve savcılar mesleklerinden alınmaya devam edilmiş ve bazı durumlarda tutuklanmışlardır. Bu durum, Temmuz’daki darbe girişiminin ardından daha da kötüleşmiş, hâkim ve savcıların beşte biri ihraç edilmiş ve mal varlıkları dondurulmuştur.
Rapor döneminde, hâkim ve savcılar üzerindeki güçlü siyasi baskı devam etmiştir. Yürütme ve yasama erki temsilcileri, diğerlerinin arasında, Anayasa Mahkemesi tarafından alınan kararları da tartışmaya açmak suretiyle, sürmekte olan davalar ile ilgili yorumlarda bulunmayı alışkanlık haline getirmişlerdir.”
17-25 Aralık 2013 ve sonrasında haklarında soruşturma açılan hâkim ve savcılara da değinilmiş, “Hâkim ve savcılara karşı açılan bazı disiplin ve ceza davalarında usul kuralları gözetilmemiştir; bu davalar bazen tamamen, aynı hâkim ve savcıların görevlerini ifa ederken hazırladıkları iddianamelere ve verdikleri kararlara dayanmıştır. Bu durum, hukukun üstünlüğüne ilişkin temel ilkelerle çelişmiş ve yargının güvenilirliğini ve bağımsızlığını önemli ölçüde sekteye uğratmıştır.” denilmiştir.
Raporda Sulh Ceza Hakimliklerinin yarattığı risklere de dikkat çekilmiş ve “Sulh ceza hâkimleri, yürütmenin yargıyı etkilemesine giderek daha fazla imkân tanıyan bir ortam yaratmıştır. Bu yargılama makamları, arama emri çıkarma, kişileri gözaltına alma ve taşınmazlara el koyma yetkilerini elinde tutan tek hâkim gibi hareket etmektedir. (…) Verilen hükümler ve kararlar, AİHM içtihadından giderek uzaklaşıldığına işaret etmektedir.” denilmiştir.
*** Çalışmamızda 2017’na dair bir rapor göremeyeceksiniz. Bunun sebebi Avrupa Komisyonu’nun 2017 yılında bir rapor yayınlamamasıdır.
2 – 2018 Türkiye Raporu
2018 yılı raporu2 Türkiye hakkında bugüne kadar düzenlenmiş en sert raporlardandır. Raporda insan hakları, yargı bağımsızlığı, azınlık hakları gibi pek çok alanda gerilemeler ortaya konulmuştur. Türk yargısının tüm bu gerilemelerdeki katkısına dikkat çekilmiş, gözaltı, tutuklama, malvarlığına el koyma, kayyım atama gibi işlemlerdeki hukuksuzluklara atıflar yapılmıştır. İlk derece mahkemelerinin Anayasa Mahkemesinin kararlarını tanımaması, sulh ceza hâkimliklerinin sistemde sorun haline dönüşmüş olmaları, hâkim ve savcı seçiminde liyakatin aranmaması, HSK’nın yasama ve yürütmeye karşı bağımsız olmaması gibi pek çok mahsurlu alana dair tespitlere yer verilmiştir. Yargının örgütlenme özgürlüğünün baltalanması ve Yargıda Birlik Derneğinin buna etkisi de raporda değerlendirilmiştir.
Raporda 15 Temmuz 2016 sonrasında meslekten çıkarılan hakim ve savcılarla ilgili değerlendirmeler yapılmıştır. Bu ihraçların yargının genel durumuna etkisi gözler önüne serilmiştir: “Hâkim ve savcılara yönelik siyasi baskının devam etmesi ve 2016 darbe girişiminin ardından hâkim ve savcıların toplu ihraçları, yargının bağımsızlığı ile genel kalitesi ve etkinliği üzerinde oldukça olumsuz bir etki yaratmıştır. Bu alandaki uyum erken aşamadadır. Ciddi bir gerileme yaşanmıştır ve diğer hususların yanı sıra 2016 darbe girişiminin ardından hâkim ve savcıların % 30’unun ihraç edilmesi ve görevden el çektirilmesi neticesinde Türk yargısının bağımsızlığı oldukça zarar görmüştür. Söz konusu ihraçlar, yargı genelinde caydırıcı bir etki yaratmış ve hâkim ve savcılar arasında yaygın bir otosansür riskini de beraberinde getirmiştir. Yargının bağımsızlığını temin eden yasal güvencelerin yeniden tesis edilmesine yönelik herhangi bir tedbir alınmamıştır. Tam aksine, Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) ile ilgili yapılan Anayasa değişiklikleri, Kurulun yürütme erkinden bağımsızlığına daha çok gölge düşürmüştür.” denilmiştir.
3- 2019 Türkiye Raporu
2019 Yılı Raporu’nda ilk kez yargının bağımsız olmadığına dair net cümlelere yer verilmiştir. Bu rapor o yönüyle dönüm noktasıdır denilebilir. İzleyen yıllardaki raporlarda da Türkiye’de yargının bağımsızlığını kaybettiği daha açık ver net bir şekilde ifade edilecektir. Bu raporda da öncekilerde olduğu gibi, hâkim savcı ihraçları, onlar hakkında açılan davalar, beraat edenlerin mesleğe geri kabul edilmemesi, HSK’nın yasama ve yürütmeden bağımsız olmaması, sulh ceza hakimliklerinin sistemdeki sorunlu yanları, ilk derece mahkemelerinin Anayasa Mahkemesinin kararlarını tanımamaları, yargının özellikle ifade özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlüklere verilen zararlarda fail durumuna gelmiş olmasına dair tespit ve değerlendirmeler yapılmıştır.
Raporda, “2016 darbe girişiminin ardından hâkim ve savcıların %30’unun ihraç edilmesi ve görevden uzaklaştırılması neticesinde Türk yargısının bağımsızlığı ile ilgili endişeler devam etmektedir. Hâkim ve savcıların işe alınmasında ve terfisinde; nesnel, liyakate dayalı, yeknesak ve önceden belirlenmiş kriterlerin bulunmaması ile ilgili olarak herhangi bir tedbir alınmamış olması nedeniyle, mevcut sistem çerçevesinde, yeni hâkim ve savcıların işe alınmaları endişeleri artırmıştır. İhraçların ve görev yerlerinin rızaları dışında değiştirilmesinin yargı üzerinde hâlâ caydırıcı etki yarattığı gözlemlenmekte ve bu durum, hâkim ve savcılar arasında otosansürün yaygınlaşması riskini taşımaktadır. Bu durum, bir bütün olarak yargıyı, bağımsızlığını ve kuvvetler ayrılığını zayıflatabilir. Yargının yürütmeden bağımsız olmasının sağlanması veya Hâkimler ve Savcılar Kurulunun bağımsızlığının artırılması amacıyla yasal güvencelerin yeniden tesis edilmesine yönelik hiçbir tedbir alınmamıştır. Paralel bir sistem oluşturma riski taşıyan, sulh ceza hâkimliği kurumuna ilişkin herhangi bir değişiklik yapılmamıştır.” tespitlerine yer verilmiştir.
4- 2020 Türkiye Raporu
2020 Raporu’nda giriş bölümünden başlanarak yargı bağımsızlığının yokluğuna vurgu yapılmıştır. Yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü alanlarında gelişmeden ziyade gerileme yaşandığı yönünde tespitler yapılmıştır. Meslekten ihraçların ve tutuklamaların devam etmesi, beraat eden hakimlerin mesleğe kabul edilmemeleri, yargı üzerindeki baskılar, HSK’nın yasama ve yürütmeye karşı bağımsız olmaması, sulh ceza hakimliklerinin temel hak ve özgürlükler açısından sorun oluşturması, Yargıda Birlik Derneği’nin yürütmeye bağımlılığı, ilk derece mahkemelerinin Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımamaları gibi pek çok alanda tespitlerde bulunulmuştur.
Raporda, “Türk Hükûmetinin AB’ye katılım hedefi konusunda yinelediği kararlılık, uygun tedbirler ve reformlarla desteklenmemiş ve AB’nin, demokrasi, hukukun üstünlüğü, temel haklar ve yargının bağımsızlığının sürekli kötüye gitmesi ile ilgili duyduğu ciddi endişeler giderilmemiş; birçok alanda daha fazla gerileme olmuştur.” denilmiştir. Raporda yargının bağımsızlığının sürdürülebilir bir şekilde yara aldığı ve ülkenin yönetim sistemi bu şekilde devam ettiği sürece düzelmenin beklenemeyeceği ifade edilmiştir.
Siyasilerin yargıya müdahale mahiyetindeki demeç ve açıklamaları ile ilgili “Yürütme ve yasama erki temsilcileri, şüphelilerin masumiyet karinesini hiçe sayarak ve yargının bağımsızlığı ilkesine karşı gelerek sürmekte olan davalar ile ilgili yorumlarını kamuoyu ile paylaşmaya devam etmiştir.” denilmiştir.
Yargıdaki kadrolaşmanın ve liyakatin dikkate alınmamasının yargıdaki siyasallaşma ile ilişkisine dair, “Boş kadrolar, adayların büyük çoğunluğunun sisteme şeffaf olmayan ve hızlı bir seçim sürecinin ardından girmesine imkân sağlanarak doldurulmaya devam etmiştir.” tespitine yer verilmiştir.
5- 2021 Türkiye Raporu
2021 Raporu’nda 2019 ve 2020’de olduğu gibi yargının bağımsız olmadığını kabul etmiştir. Rapor hakim savcıların ihracı, tutuklanmaları ve yer değiştirmeleri, beraat eden hakim ve savcıların mesleğe geri döndürülmemesi, yargının bağımsız ve tarafsız olmaması, yürütme ve yasama organı temsilcilerinin yargıya müdahalesi, hakim savcı seçim usulünde liyakatin aranmaması, HSK’nın bağımsız ve tarafsız olmaması, hakim ve savcıların hukuksuzlukların faili durumuna gelmiş olması, siyasi yargılamalardaki yaygın hukuksuzluklar, hukuki güvenceler açısından gelişmelerin olmadığı gibi geriye doğru gidişin devam ettiğine dair tespitler yapılmıştır.
Raporda yargı bağımsızlığındaki gerilemenin devam ettiğine dair değerlendirmeler yapılmıştır. Raporda, “AB’nin, demokrasi, hukukun üstünlüğü, temel haklar ve yargı bağımsızlığının sürekli kötüye gitmesi ile ilgili ciddi endişeler giderilmemiştir. Birçok alanda daha fazla gerileme olmuştur. (…) Hâkimler ve Savcılar Kurulunun yapısının ve üyelerinin seçim sürecinin iyileştirilmesine yönelik hiçbir tedbir öngörülmemektedir. Darbe girişiminin ardından ihraç edilen hâkim veya savcılardan hiçbiri, beraat etmelerine rağmen, görevlerine iade edilmemiştir. Hâkim ve savcıların mesleğe alınmasında ve terfisinde nesnel, liyakate dayalı, yeknesak ve önceden belirlenmiş kriterlerin bulunmaması hâlâ endişe kaynağıdır. Sulh ceza hâkimliği kurumu, yargı yetkisi ve uygulamaları ile ilgili olarak endişe yaratmaya devam etmiştir.” ifadeleri kullanılmıştır.
Cumhurbaşkanlığı sisteminin kendisinin yargı bağımsızlığının önündeki en büyük engel olduğuna, “Venedik Komisyonunun 2017 tarihli görüşünde vurgulandığı üzere; Cumhurbaşkanlığı sisteminde, gücün tek bir makamda aşırı yoğunlaşmasına karşı güvence sağlayan ve yargının bağımsızlığını temin eden denge ve denetleme sistemi hâlâ bulunmamaktadır.” denilerek temas edilmiştir.
- RAPORUN TAMAMINA AŞAĞIDAKİ LİNKTEN ULAŞABİLİRSİNİZ…
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***