-Avustralya’nın en önemli ödülüne, “Order of Australia” madalyasına layık görüldünüz. Göçmen olmak, kendini bir ülkede kabul ettirmek zorken, siz göçmen olarak geldiğiniz ülkenin en önemli ödülüne layık görüldünüz. Kendinizden bahseder misiniz? Nasıl geldiniz Avustralya’ya?
1982 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kimya Bölümü’nden mezun oldum. Ardından da Hacettepe Eğitim Bölümü’nde lisans üstü eğitimimi tamamladım. Türkiye’de bir dönem Üniversite Seçme Yerleştirme Merkezi’nde uzman, özel dershanelerde öğretmen olarak çalıştım. Daha sonra bir un fabrikasının laboratuvarına yönetici olarak girdim. Bir yıl sonra bu fabrikadan ayrılarak Almanya’ya ailemin yanına gittim. Orada Kimya alanında Master eğitimine başladım. ODTÜ’den bir sınıf arkadaşımın evlilik ısrarlarına dayanamayarak Master eğitimimi bırakıp Türkiye’ye döndüm. 1985 yılında evlendim. Aynı yıl Ankara Atatürk Anadolu Lisesi’ne Kimya, Matematik ve Fen Bilgisi öğretmeni olarak başladım. 1988 yılı sonunda görevimden istifa ederek, eşimle birlikte Nitelikli Göçmen statüsünde Avustralya’ya göç ettim.
-Nitelikli göçmen statüsü dediniz. Hangi iş alanında çalışmaya başladınız Avustralya’da?
1989 yılında Avustralya Hükümeti’nin Endüstriyel Araştırma ve Geliştirme Merkezi olan CSIRO Energy Technologies bölümünde bilim insanı olarak çalışmaya başladım. Bu kurumda işe giren ilk Türk bendim. Birçok insanın ilk kez tanıştığı Türk olarak çok ilginç şeyler yaşayınca Türkiye, Türk insanı ve Türk yiyeceklerini tanıtmak ve farklı kültürlerden gelen çalışanları kaynaştırmak için kolları sıvadım. İlk olarak uluslararası bir öğle yemeği düzenledim. Herkes kendi ülkesinden bir çeşit yemek getirdi. Ben de herkes biliyordur diye baklava yapıp götürdüm. Avustralyalı bir arkadaşımın önce baklavayı tabağına alıp, üstüne Rus bir arkadaşın getirdiği Borş çorbasını sos olarak döktüğünü görünce şaşkınlıkla bağırmışım. Daha sonra Türkiye tanıtımı için işimle ilgili sunumlarımın başlangıcına yedi dakikalık bir Türkiye tanıtım videosu hazırladım.
Türk kültürünü tanıtmak için çalışmalara başlamanız bu şaşkınlık sonrasında hızlandı sanırım. Zira Türkiye kültür elçisi gibi çalışmalarınızla biliniyorsunuz.
Öyle oldu. Sunumlarımı dinlemeye gelen arkadaşlarım önce şaşkın şaşkın izlediler. Sonra hoşlarına gitmeye başladı. Sunumumdan ziyade Türkiye ile ilgili sorular gelmeye başladı. Bu sunumlarım neticesinde Türkiye’ye tatile giden arkadaşlarım oldu. Çok güzel anılarla döndüler.
-“Order of Australia” ödülüne kadar aslında bu ülkede altına imza attığınız birçok başarınız da var. Onlardan da bahseder misiniz?
CSIRO Energy Technologies’de dünya fuarlarında gösterilmek üzere geliştirdiği ‘Axcess’ prototip Hibrit bir arabaya çift taraflı akü geliştirdim. Bu aküler aynı zamanda Holden araba firmasının Sydney Olimpiyatları’nda sergilediği “Yeşil Olimpiyat” tasarımı için hazırlanan Holden ECommodore hibrit arabada kullanıldı. 2000 yılında bu proje Avustralya’da yapılan projeler arasında birinci seçildi ve ödüle layık görüldü. 25 yıl CSIRO’da önemli projelerde yer aldım. 2008 yılında “UltraBattery” çalışmam ile Araştırma – Başarı ve Onur Ödülü’ne layık görüldüm.
Kurucusu olduğunuz Türk Kültür Platformu burada en renkli organizasyonları düzenleyen platformlardan biri. Biraz bahseder misiniz?
Avustralya Türk Kültür Platformu 2003 yılında kuruldu. Yıllardır seminerler, konferanslar, festivaller, konserler gibi etkinlikler düzenleyip, Avustralya’da yaşayan çok kültürlü toplumların Türk kültürünü daha yakından tanımasını hedefledik. Bu niyetle 2005 yılında Avustralya Türk Lale Festivali’ni başlattım. Bu festival, 2007 yılında, Avustralya’da yapılan Türk festivalleri arasında en başarılı festival seçilerek “Kültür Mirası” ödülüne layık görüldü.
Bu arada Melbourne Federasyon Meydanı Gündönümü Festivali Komitesi’nde de on yıl görev yaptım. Türk kültürünü her yıl farklı etkinliklerle, kültürlerin buluşma noktası olan Federasyon Meydanı’na taşıdım. 2015 Anzak Komitesi’nde görev aldım. Aynı yıl Çanakkale’de hayatlarını kaybeden askerler anısına Fotoğraf Sanatçısı Vedat Açıkalın’ın “Çanakkale Dün ve Bugün” fotoğraf sergisini Sydney, Melbourne, Perth ve Tazmanya’da organize ettim. Melbourne Türk kadınlarından oluşan bir grupla “Savaşın 100. Yılında 100 Çorap” projesini organize ettim. Anadolu motifleri ile örülen çoraplar Melbourne’da farklı müzelerde sergilendi.
Türklerin Avustralya’ya göçünün 50. yılında toplum bireylerimizle röportajlar yaparak bir arşiv oluşturdum. Bu arşiv okullarda ve bazı kurumlarda referans olarak kullanılıyor. Space4U adı altında göçmen ve sığınmacı kadınların el emeklerini değerlendirebilecekleri, yalnızlıklarını giderebilecekleri ve dil öğrenebilecekleri bir grup oluşturdum. Halen birçok yabancı kurum ve dernekle ortak çalışmalar yürütmekteyim. Gönüllü çalışmalarımla Barış Elçisi, Gönüllülükte 30 yıl, Başkonsolosluk Kültür Ödülü, Victoria Çok Kültürlülük Komisyonu ödülleri gibi birçok değerli ödülün sahibiyim.
-Yine sizin girişimleriniz sayesinde ODTÜ VE Monash Üniversitesi kardeş üniversite statüsünde. Öğrenciler nasıl yararlanıyor bu girişimden?
Avustralya ODTÜ Mezunları Derneği olarak 1995 yılında Monash Üniversitesi’nin Orta Doğu Teknik Üniversitesi ile kardeş Üniversite olması ve öğrenci değişimi yapılmasına katkı sağladık. Halen kurucu üye olarak görev yaptığım dernekte seminerler ve sosyal etkinlikler organize ederek ODTÜ’lüler arasında bir network oluşturup yeni gelen arkadaşlarımıza iş bulma konularında yardımcı oluyoruz.
-Malum bu son dönemde hayatını yurt dışında yeniden kurmak isteyen, göçmen olmak isteyen çok kişi var. Özellikle gençler… Ne tavsiye edersiniz onlara?
Bu konuda sürekli mesajlar alıyorum ve ülkem adına çok üzülüyorum. Yurtdışına göçmenin adı artık Türkiye’den kaçmak oldu. Son yıllarda ekonomik, politik ve kültürel baskıların artması, çocuk istismarları, kadın cinayetleri, can güvenliğinin olmaması, hukukun üstünlüğü ilkesinin yok sayılması, konuşma özgürlüğünün kısıtlanması insanların geleceğe dair umudunu yok etti ve psikolojisini bozdu. Çoğunluk için yurtdışına yerleşme bir kaçış, kurtuluş hayali oldu. Herkes kaçma, kendisine ve ailesine güvenli bir gelecek için yer arama telaşında. Yalnız unutulmaması gereken bir nokta var. Yurtdışına çıkabilmek için ya maddi durumunuzun iyi olması ya da gideceğiniz ülkenin sizin becerilerinize ihtiyacı olması gerekiyor. Yurtdışı hayalleri kurarken bu faktörleri göz önünde bulundurmalılar ve fırsatları iyi takip edip, değerlendirmeliler. Gençler fırsat yaratıp çıksınlar. Onların önünde uzun bir gelecek var. Yurtdışı tecrübesi ve bu tecrübeyi yaşamaları gençler için çok önemli. İşsizlik, eğitimini aldıkları alanlarda iş bulamama beyin göçünü tetikledi muhakkak ancak ben bunu olumlu karşılayanlardanım. Çünkü beyin göçünün ülkemize beyin gücü olarak geri döneceğine inanıyorum. Bunu bir kaçış, kayıp olarak görmüyorum. Yurt içinde değerlendirilemeyen beyinler orada paslanmasın.
-Son olarak yeniden ödüle dönmek istiyorum. İlk öğrendiğinizde ne hissettiniz? Ödülün önemi nedir sizin için?
Ödülüm Avustralya Günü’nde açıklandı. Avustralyalı bir Türk kadını olarak “Order of Australia” ödülüne layık görülmek beni çok gururlandırdı. Avustralya Türk Toplumu’na bu gururu yaşattığım için mutluyum. Bu ödül onların da katkıları ile alınmış bir ödül. Emeği geçenlere binlerce teşekkür ediyorum. 2000 yılında mesleğimle ilgili olarak bir ödül almıştım. Bu ödülü alırken “Ülkemin bu fırsatı bulamayan kadınları adına alıyorum” demiştim. Bu konuşmam üzerine dönemin Bilim Bakanı yanıma gelip, konuşmamdan çok etkilendiğini söylemişti. Ancak gönüllü çalışmalar fedakârlık istiyor. İki çocuğuma ayıracağım zamanları gönüllü işlere ayırdığım için zaman zaman suçluluk duyduğum olmuştur. Fakat şu anda onlara gurur duyacakları bir ödül kazandırdığım için ayrıca mutlu hissediyorum kendimi. Özellikle yabancı toplum bireylerinden çokça kutlama mesajları alıyorum. Yaptığım çalışmaların burada yaşayan diğer toplum bireyleri tarafından takdir edilmesi ayrıca gurur vesilesi… Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk kadınına verdiği hak ve özgürlükler sayesinde bu günlere gelebildim. Gönüllü çalışmayı küçük yaşlarımda hayat felsefesine dönüştüren, şu an hayatta olmayan Köy Enstitülü babamın emeklerini, hayallerini her ödül alışımda takdir ederek ve aldığım ödülü ona adayarak kendimi mutlu hissediyorum.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***