Ahmet Tarık Danışmend
Makarayı biraz geriye saralım.
Yakın zamanın iki ilginç olayını hatırlayalım.
İlginç dediğime bakmayın, lafın gelişi. Bu ülkede ilginç olmayan gün yok.
Ben gençlerin, “adam ölmüş defnetmeyi unutmuşlar” diyecekleri yaşa geldim, ‘ilginç’ olmayan gün sayısını ebced hesabıyla bile bulabilirim.
Bu nedenle milletçe yaşama sevincini yitirdik, sam yeli vurmuş mayıs çirozu gibi olduk.
Sadede gelelim…
İlk olarak vakanüvislerin tarihe “Sezen vakası” diye yazacakları olayı hatırlayalım.
Resmi tarih yazıcıları şöyle yazacak:
“Milli Beka Hareketi’nin zihinleri köşeli yiğit evlatları çok kızıp, atlarının kuyruklarını bağladıktan sonra sefere çıktı. Dere tepe aştıktan sonra ecdadımız Hz. Adem ve Hz. Havva’yı aşağılamaya çalışan, ‘cahil minik serçe’ye haddini bildirdiler….”
Kimi gayri resmi tarih yazıcıları, kimi ‘münafıklar’ da işin içinde çapanoğlu arayacak:
“İdrak enfeksiyonu bu kadar uzun sürmez. Beş yıl önce yazılmış şarkı sözleri niçin şimdi gündeme geldi?” diye soracaklar.
Aradıkları çapanoğlunu da Yozgat’ta değil Ankara’da bulacaklar.
Gazeteci Barış Terkoğlu, bu ‘güzide’ Milli Beka Hareketi’ni İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ‘Siyah gömleklileri’ yani ‘sokak milisleri’ olarak nitelendirmişti.
Terkoğlu, rutin bir polis çevirmesine takılan Murat Şahin’in aracından sahte polis ve gazeteci kimliği, çakar ve polis telsizi çıktığını; Soylu ve Metin Külünk arasındaki çekişmede Milli Beka Hareketi’nin Soylu’nun tarafında yer aldığını, bunun üzerine Külünk ve ona bağlı bazı grupların da Milli Beka Hareketi binasını bastığını da yazmıştı.
Kabak çiçeği gibi açılmış bu bilgelerin ışığında ‘münafıklar’, bu infialin Milli Beka’cı gençlerin basit bir idrak enfeksiyonu sonucu gerçekleştiğine inanmayacaklar.
Kıvılcımı Soylu’nun çaktığını benzini Milli Beka’cıların döktüğünü söyleyecekler.
Peki yangın nerede çıktı? Saray’da. Sayın Erdoğan, heyecanlanıp “Dillerini kopartırız” deyiverdi.
Saray’ın iletişim ekibinin hemen devreye girdiği, gazetecilere “Arkadaşlar bunu yazmayın lütfen. Fahrettin bey de yazılmasını istemiyor” dendiği basına yansıdı.
Ama olan oldu, “serçe”ye atılan ok yaydan çıktı, bumerang gibi geri döndü.
‘Minik serçe’ ama her kuşun eti yenmiyor işte.
Partinin içinden bile “bu kadarı da fazla oldu” itirazları dillendirilince Erdoğan, “Benim oradaki hitabımın muhatabı Sezen Aksu değildir. Sezen Aksu, Türk müziğinin önemli bir ismidir” demek zorunda kaldı.
İKİNCİ VAKA TRABZON MİTİNGİ
İkinci vaka Trabzon’da yaşandı. Miting sırasında Allah’ın hikmeti, kürsüde bir çocuk zuhur etti. Eline mikrofon verilen 10 yaşındaki çocuk Kemal Kılıçdaroğlu’na resmi devlet tarihimizin en ‘fiyakalı’ sözü ile hitap etti ve “hain” dedi.
O sırada kürsüdekiler İzmir gevreği gibi gülüyordu.
Kafanızı şişirmeyeyim. Sadece birkaç noktanın altını sarı fosforlu kalemle çizeyim.
1. “Olaydan sonra Soylu ile Bahçeli aynı frekanstan konuştu. Birbirlerinin mütemmim cüzü gibiydiler.
2. “Bu çocuk o kürsüye nasıl çıktı, mikrofonu nasıl aldı?” sorularına yanıt arayan ‘münafıklar’ ise yine aradıkları çapanoğlunu buldu.
Yerel medyada çocuğun “Soylu’nun yakından ilgilendiği bir evlat olduğu” yazıldı. Çocuğun Soylu’nun kucağında çekilmiş fotoğrafına da yer verildi.
Yani ‘münafıklar’ için iki olay da sarhoşa yazılan mektuptan daha çok adresi mektup gibi.
Ne hikmetse Soylu’nun her ara pası Sayın Erdoğan’ın kalesinde gol oluyor.
SOYLU MEZİYETLERİ OLAN BİR SİYASETÇİ
Öküz altında buzağı arayanlar haksız da değil. Çünkü Süleyman Soylu, yabana atılamayacak kadar meziyetleri olan popülist bir siyasetçi. Düz koşu, çapraz koşu, grekoromen stil, ters künde hepsini yapma becerisine sahip.
DYP lideriyken Erdoğan hakkında etmediği laf bırakmadı, ama AKP’ye geçip bakan olunca bir “Erdoğan sevdalısı” gibi davrandı.
AKP içindeyken kendini AKP’nin de dışında konumlandırdı. Sokaktan gelmesi, AKP’den bağımsız kampanya ve reklam ajanslarıyla çalışması, AKP’nin dışında sosyal medya destek ekiplerinin olması, kendine yakın besleme gruplar oluşturması bunlardan bazıları.
Bu becerilere sahip olunca bakanlıkla yetinmeyip kendine bir nüfuz alanı oluşturdu. Güvenlik ve içişleri bürokrasisi baştan ayağa Soylu’ya ve milliyetçi kadrolara emanet edildi. Nüfuz alanı çatışmalarına girişti. Berat Albayrak’la yaşananlar herkesin malumu. Hatta Erdoğan sonrası liderlik için topa çıkmaya hazır olduğunu, kavisli bir orta hayali kurduğunu kesin.
Tüm bunlar olurken milliyetçi tabana hoş görünmek için her fırsatta popülist milliyetçi söylemin cengaverliğini yapmaktan geri durmadı.
Dönem dönem çıkışlarıyla siyasetin gündemini ve AKP’nin çizgisini forse etti.
Hatırlayın CHP’yi ve CHP seçmenini HDP’nin barajı aşmasından ‘sorumlu’ tutan İçişleri Bakanı, Ağrı’nın Doğubeyazıt ilçesinde Mevlüt Bengi adlı vatandaşın direğe bağlanarak infaz edilmesinde sonra da HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ı arayarak “Size haddinizi bildireceğiz, size artık yaşama hakkı yok, nereye gidiyorsanız gidin” ifadelerini kullandı.
Bunlar olurken Sayın Bahçeli’nin şefkatli elini her daim sırtında hissetti.
PEKER’İN ÇIKIŞI DENGELERİ BOZDU
Ancak Sedat Peker’in açıklamaları sırasında ciddi bir sarsıntı geçirdi ve ringde üst üste yumruk alıp gardı düşen boksör durumuna düştü. “Pislik mafya” dediği kişiden daha az inandırıcılığı olan bir İçişleri Bakanı konumuna geldi.
Tam gitti gidiyor denirken, her babayiğidin yapamayacağı bir riski göze aldı, televizyona çıktı.
Allem etti, kallem etti, can havliyle cevvallik gösterdi, gazetecileri hipnotize etti, istediği adreslere mektuplarını yolladı.
Kendisi açısından krizi iyi yönetti. En hafifinden aşağı gidişi durdurdu. Bahçeli faktörü ve dengeler sayesinde de olsa başarılı olduğunu kabul etmek lazım. Bir nevi özgüven tazeledi.
KONTROLLÜ ATAK DÖNEMİ
Sanırım duraklama döneminden tekrar kontrollü atak dönemine geçti Soylu. Görünen o ki Berat Albayrak ekibiyle bir ateşkes yapıldı. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün tasfiyesi bunu gösteriyor. Bakanlıkta artık Hak-Yolcular Milli Görüş geleneğinden gelenlerden daha çok Bahçeli-Soylu ile Pelikancılar yer alacak. Bekir Bozdağ da tam bu paylaşımın vitrini.
Şu an görünen fotoğraf şöyle: Bir yanda Bahçeli ile sırt sırta vermiş Soylu diğer yanda Pelikancılar ve Berat Albayrak, ortada ise Erdoğan ve AKP ile Saray’daki düşük profilli ekip yer alıyor.
Maliye, içişleri emniyet bu ekiplerin adamlarıyla dolu, buna Adalet Bakanlığı da eklenecek. Erdoğan ise bu Soylu-Bahçeli ekibiyle kendi ekibi arasında gidip geliyor. Sezen vakası da Trabzon mitingi de bu gidip gelmelerin patikaları gibi. Erdoğan, Soylu ve Bahçeli tarafına geçtikçe aslında daha yalnızlaşıyor bir anlamda güçsüzleşiyor.
Bir tarihte siyaset bilimci Ahmet İnsel, Soylu’nun pozisyonunu; “Süleyman Soylu’nun tavrı şahsi midir ya da kendisinin ‘Reis’i en çok koruyan kişi olduğunu göstermek’ gibi bir tür endişesi mi vardır yoksa bir yerlerden Erdoğan’ın etrafını sarma hareketinin bir parçası mıdır? Hepsi mümkün” sözleriyle özetlemişti. “
“Erdoğan’ın etrafını sarma” ifadesini bu olaylarla birlikte bir kez daha düşünmek lazım.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***