YORUM | Av. NURULLAH ALBAYRAK
86 yaşındaki Nusret Muğla ailesinin, dostlarının, avukatlarının tüm çırpınışlarına rağmen cezaevinde öldü(rüldü). Adalete değer vermeyen hakimlerin kararları nedeniyle yüzlerce insan gibi Nusret ağabey de ölüme gönderildi. Tarihten biliyoruz ki adalete en çok değer vermesi gereken hakimler adalete değer vermediklerinde insanlığa karşı suçlar işlenebiliyor. Bu gerçek Nürnberg yargılamalarında açık bir şekilde gözler önüne serilmişti.
“Bu sıradışı bir dava. Karşımızdaki sanıklar hukuk adına suç işlemekle itham ediliyorlar. Bu adamlar ölü ya da kaçak olan meslektaşlarıyla birlikte 3. Reich dönemi boyunca görev yapan yargıçlardır. 3.Reich döneminde bu sanıklar yargıç olarak hizmet verdiler. Kürsüde yer alan yargıçlar olarak sanık sandalyesinde oturan yargıçları yargılayacaksınız. Ve bu böyle de olmalı.” Bu sözler Judgement at Nuremberg filminin girişinden bir alıntı. Sözler de duruşma savcısına ait.
Nürnberg mahkemesinde Nazi liderlerine yöneltilen suçlar barışa karşı suç, insanlığa karşı suç, savaş suçları ve suç ortaklığı olmak üzere dört kategoride sınıflandırılmıştı. Duruşmalar yaklaşık bir yıl sürmüş ve sanıkların bir kısmı idam edilirken bir kısmı da 10 ile 20 yıl arasında değişen cezalara çarptırılmış, az sayıda kişi de beraat etmiştir.
Nürnberg Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi hakkında söylenecek elbette çok şey vardır: Her şeyden önce sıradan bir mahkeme değildir. Sıradan usullerle kurulmamıştır. Sıradan yargılama yapılmamıştır. Sıradan kararlar da alınmamıştır. Mahkeme süreciyle ilgili her şey sıradışı gibi görünmektedir ve mahkeme süreçlerinden daha fazlası vardır Nürnberg’deki duruşma salonunda. Ancak sıradan olan bir şey vardır, o da bütün eksik yönlerine rağmen “adaletin değeridir”.
İddia makamı giriş sözlerine şöyle devam eder: “Bu mahkemenin, mahkeme salonundan daha fazla bir şey olduğunu en iyi yargıçlar bilir. Davranışları yasalar belirler. Burada yasalar uygulanır. Sanıklar da bunu biliyorlardı. Mahkeme salonlarını da biliyorlardı. Siyah cübbelerini giyip oturdular. Görevlerini kötüye kullandılar, çarpıttılar, Almanya’daki adaleti ve yasaları yok ettiler. Bu bile şüphesiz büyük bir suç. Fakat iddia makamı sanıklardan Anayasal güvenceleri çiğnedikleri ya da yasaların sağladığı hakları engelledikleri için hesap sormak istemiyor. İddia makamı işledikleri cinayetlerin hesabını soruyor: kanlı vahşet, işkence ve tabii ki de zulüm”. İşte sıradışı her şeye rağmen Nürnberg’deki mahkeme sürecini sıradan hale getiren ve dönemin şartlarında meşrulaştıran temel dayanak budur.
Judgement at Nuremberg filmi Nazi döneminde görev almış yargıçları konu edinen bir senaryo üzerine kurgulanmış ise de aslında duruşmalarda yargılanan hükümet, kamu ve yargı görevlileri ile askerlerin tamamını kapsayan Hitler rejimidir. Filmin yapımcısı yargıçlar üzerinden verdiği mesajla “adaletin değerini” gözler önüne sermek istemiştir. Duruşma savcısı giriş sözlerini şöyle tamamlar: “Onlar (yargıçlar) ve tabii ki de 3. Reich’in bütün liderleri en büyük kötülükten sorumludurlar. İnsanlık tarihinde görülen en yıkıcı suçtan sorumludurlar. Ve onlar belki de diğerlerinden daha fazla suçludur. Çünkü onlar Hitler’in güçlenmesinden çok önce olgunluğa erişmişlerdi. Beyinleri erken yaşta Nazi yöntemleri tarafından yıkanmamıştı. Eğitimli yetişkinler olarak 3.Reich’in ideolojisini benimsediler. Onlar her şeyden çok adalete değer vermeliydiler. Burada adaletin karşısına çıkıp yargılanacaklar”.
“Hakimler her şeyden çok adalete değer vermeliydiler” 1930’lar Almanya’sının kaderini belirleyecek kilit cümle buydu. Mahkeme duvarlarında “adalet mülkün temelidir”, yazan ülkeyi içine düştüğü bataklıktan kurtaracak kilit cümle de buydu. Ama öyle olmadı. Tıpkı 3.Reich Döneminin yargıçları gibi, cadı avı sürecinin hakimleri de diğerlerinden daha fazla suçlu olarak tarihe geçtiler. Judgement at Nuremberg filminin son sahnesinde Nazi rejiminin sembolü yargıç, mahkeme başkanına “O insanların, milyonlarca insanın bunları yaşadığını asla bilmiyordum” der. Mahkeme başkanı şöyle cevap verir: “Ölüm cezası verdiğiniz ilk insanın suçsuz olduğunu biliyordunuz değil mi?”
84 yaşındaki Nusret Muğla’yı Bülent Arınç’ın ifadesiyle “bankaya para yatırmak, eğitim vakfında görev almak ve gençlerle ilgilenmek gibi malum suçlamalar” üzerinden cezaevine koydular. Onlarca hastalığına rağmen bu engin gönüllü, suçsuz insanı, soğuk ve karanlık dört duvarın içine hapsedip, masum olduğunu bile bile tutuklayıp cezaevine koydular.
Nusret Ağabey Hakka yürüdü.
Okçular Tepesinde beklediğini söyleyip kan gölü hayali kuran ya da Cemaat gönüllüsü hakkında verilen her bir tutuklama kararını Umre sevabına eş gören hakimler sanık sandalyesine oturup da “yüzbinlerce masum Hizmet gönüllüsünün yaşadıklarını bilmiyorduk” dediklerinde kendilerine “Nusret Muğla’nın suçsuz olduğunu biliyordunuz değil mi?” denecek.
Nusret Ağabeyin masum olduğunu bilen ve ölümünü engellemek için gereğini yapmayan herkes sadece bir kişinin ölümüne sebep vermiş olmasının dahi hesabını veremeyecek.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***