*Mahfi Eğilmez
Rusya’nın Ukrayna’ya Girmesinin Yarattığı Tablo
Rusya, Ukrayna’da kendilerini bağımsız birer devlet olarak ilan eden Donetsk ve Luhansk’ı tanıdıktan sonra Rus ordusu Ukrayna’ya girmeye başlayınca uluslararası gerilim iyiden iyiye tırmandı ve her tarafta piyasalar ağır darbeler aldı. Şimdi bütün mesele burada Nato ve Rusya arasında bir savaş çıkıp çıkmayacağında.
Ben, her iki tarafın da ellerinde nükleer güç bulunması nedeniyle, bu gerilimin, bir sıcak savaşa dönüşmeyeceği buna karşılık tıpkı İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşandığı gibi uzun süreli bir soğuk savaşın başlangıcı olacağını düşünüyorum. Soğuk savaş; iki ya da daha fazla devlet arasında silahlı mücadeleye dönüşmeyen ama her an dönüşebilecekmiş gibi görünen siyasal gerginlik hali olarak tanımlanabilir.
Dünden bugüne yaşanan gerginliğin piyasalarda yarattığı etkiye bakarsak karşımıza şöyle bir özet tablo çıkıyor:
ABD, Avrupa ve Rusya’nın Durumu
Nato, şu ana kadar bir müdahale yerine sürekli olarak Rusya’ya ambargo uygulamalarından söz etti. Rusya da karşılık vereceğini belirtti. Bu karşılıklı ambargoların en az zarar vereceği ekonomilerden birisi ABD olur. Çünkü ABD, Rusya doğalgazını kullanmıyor, karşılıklı ticarette de Rusya’ya karşı açık veriyor. Bu ticaret durdurulursa ABD 6 milyar dolarlık ihracatı, Rusya ise 30 milyar dolarlık ihracatı kaybeder. Buna karşılık Avrupa’nın durumu çok karışık. Her şeyden önce Rusya, Avrupa’nın en önemli doğal gaz sağlayıcısı konumunda bulunuyor. Dolayısıyla karşılıklı ambargolar çerçevesinde Rusya doğalgazı kesme ya da miktarını azaltma yoluna giderse Avrupa çok zor durumda kalır. Bununla birlikte Rusya’nın da en önemli gelir kaynaklarından birisi Avrupa’ya sattığı doğalgaz karşılığında elde ettiği gelir. Bu durumda Avrupa ile Rusya arasındaki ambargolarda her iki taraf da ciddi kayıplar yaşar. Bu dediklerimiz yukarıdaki tabloya yansıyor: ABD en az kaybedecek ekonomi olduğu için Nato’nun lideri konumunda olduğu halde Dolar değer kazanıyor: DXY Dolar endeksi ve Euro / Dolar Paritesi bunu açık biçimde gösteriyor. Avrupa, tanımladığımız sıkıntılı durumda olduğundan Euro, Dolara karşı değer kaybediyor.
Altın, bu tür gerilimlerde ‘güvenli liman’ olarak öne çıktığı için bugünlerin en fazla prim yapan varlığı konumunda bulunuyor. Gram altın ise hem Doların hem de altının değer kazanması nedeniyle hızla yükseliyor.
Dünyayı en çok ilgilendiren malların başında gelen Brent Petrolün de değeri inanılmaz bir hızla yükseliyor. Bu yükseliş petrol üreticisi ülkeler dışında kalan bütün ekonomilerin aleyhine bir gelişmeyi işaret ediyor.
Türkiye’nin Dış Politikadaki Durumu
Türkiye, Nato üyesi olsa da bu gerginlikte ve hatta gerginliğin Nato ve Rusya arasında bir sıcak savaşa dönüşmesi halinde dahi tarafsız kalabilir. Nato Antlaşması’nın 5. Maddesi şöyle:
“Taraflar, Kuzey Amerika’da veya Avrupa’da içlerinden bir veya daha çoğuna yöneltilecek silahlı bir saldırının hepsine yöneltilmiş bir saldırı olarak değerlendirileceği ve eğer böyle bir saldırı olursa BM Yasası’nın 51. Maddesinde tanınan bireysel ya da toplu öz savunma hakkını kullanarak, Kuzey Atlantik bölgesinde güvenliği sağlamak ve korumak için bireysel olarak ve diğerleri ile birlikte, silahlı kuvvet kullanımı da dâhil olmak üzere gerekli görülen eylemlerde bulunarak saldırıya uğrayan taraf ya da taraflara yardımcı olacakları konusunda anlaşmışlardır. Böylesi herhangi bir saldın ve bunun sonucu olarak alınan bütün önlemler derhal Güvenlik Konseyi’ne bildirilecektir. Güvenlik Konseyi, uluslararası barış ve güvenliği sağlamak ve korumak için gerekli önlemleri aldığı zaman, bu önlemlere son verilecektir.”
Ukrayna, Nato üyesi değildir dolayısıyla Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması Nato Antlaşması’nın beşinci maddesi kapsamında değerlendirilemez dolayısıyla Nato’nun böyle bir savaşa girmesi halinde dahi Türkiye tarafsız kalabilir.
Türkiye açısından ikinci mesele Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin çizdiği çerçevenin nasıl uygulanacağı meselesidir. Montrö Boğazlar Sözleşmesi 19, 20 ve 21’inci maddelerinde savaş hali konusunda üç durum belirlemiştir: (1) Türkiye’nin savaşan devlet konumunda bulunmaması, (2) Türkiye’nin savaşan devlet konumunda bulunması ve (3) Türkiye’nin kendisini yakın bir savaş tehdidi altında görmesi. Eğer (2) (3)’üncü durumlar söz konusuysa başka devletlere ait savaş gemilerinin Boğazlardan geçmesi konusunda Türk hükümeti dilediği gibi davranabilecektir (Sözleşmenin 20 ve 21’inci maddeleri.) Eğer (1)’inci durum söz konusuysa yani Türkiye, savaşan devlet konumunda değilse o zaman savaş gemilerinin Boğazlardan geçmesi sözleşmenin diğer maddelerinde belirtilen koşullarla mümkün olabilecektir. Bununla birlikte Türkiye’nin kendisini yakın savaş tehdidi altında görmesini deklare etmesi halinde savaşan devlet olmasa bile Boğazları savaş gemilerine kapatması mümkündür. Görüldüğü gibi Montrö Boğazlar Sözleşmesi, savaş ve savaş tehdidi altındaki koşullarda Çanakkale Boğazından Karadeniz’e kadar bütün geçişleri Türkiye’nin denetimine bırakarak Karadeniz’de bir deniz savaşı çıkmasını önemli ölçüde önlemektedir.
ABD’nin, Nato’nun ya da Rusya’nın savaş gemilerini Karadeniz’e sokmak istemesi halinde Türkiye’nin elinde Nato Antlaşması’nın 5’inci maddesi ve ondan da önemlisi Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin 19, 20 ve 21’inci maddeleri koz olarak bulunmaktadır. Kuşkusuz bu alanda ABD’nin Nato’nun ve Rusya’nın ısrarları ve Türkiye’nin reddetmesi, uluslararası hukuka uygun olsa da, Türkiye’ye karşı ekonomik olanlar başta olmak üzere başka sorunlar yaratabilecektir.
Türkiye ekonominin Durumu
Türkiye ekonomisi bu gerginliğe kötü zamanda taraf olmuştur. Enflasyonun yüzde 50’leri bulduğu, Merkez Bankası swaplar hariç net rezervlerinin eksi 43 milyar dolar olduğu, ekonominin risk priminin (CDS primi) 500’lerin üzerinde olduğu (bugün 626) bir aşamada bu krize yakalanmış bulunuyoruz.
Bu kriz bize birkaç yerden darbe vuracak: Kur yükseliyor, bu enflasyonu daha da yukarıya itecek. Çünkü ithal maliyetlerimiz hızla artıyor. Sadece kurdaki yükseliş değil doğalgaz ve petrol fiyatlarındaki yükseliş de ekonomimize darbe vuracak. Yılbaşında 76 dolar olan ham petrolün varili bugün 103 dolar dolayında bulunuyor. Bir zamanlar Brent petrolün varil fiyatındaki her 10 dolarlık artış cari açığa 1 milyar dolarlık yük getiriyor diye hesaplanmıştı. Bu hesap değişmemişse şu ana kadar olan değişme böyle kalırsa cari açığa bir yılda 3 milyar dolar tutarında ek getirecek. Bir başka sorun turizm gelirlerinde karşımıza çıkacak. Bu konu, krizin nasıl şekil alacağına ve ne kadar süreceğine bağlı olarak değerlendirilebilir. Eğer kriz bir sıcak savaşa ya da ciddi bir soğuk savaşa doğru evrilirse, Türkiye’nin alacağı tutuma bağlı olarak Rus turistlerin gelmesi sıkıntıya girebilir. Benzer bir durum Avrupalı turistler açısından da söz konusu olabilir. Böyle bir gelişme turizmini yavaş yavaş toparlayan Türkiye açısından ciddi bir gelir kaybına yol açabilir. Bir başka sorunlu konu kur ve altın fiyatı yükseldikçe Hazine’ye binecek yükte artışa yol açacak olan kur ve altın korumalı mevduat hesaplarıdır. Bu işe girilmemesi için yapılan uyarıların ne kadar haklı olduğu şimdi ortaya çıkıyor.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***