Wharton Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Merkez Bankası eski başkanlarından Prof. Dr. Nihat Bülent Gültekin, Bloomberg HT yayınına bağlanarak, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan enflasyon verilerini değerlendirdi. Gültekin, “Ülkede enflasyonist sorun bazen siyasi otoritelerin dediği gibi dış kaynaklı değil. Bu sorunu biz yarattık ve uzun zamandır uygulanan yanlış politikalardan kaynaklanıyor” dedi.
Gültekin, ekonomik bozulmaların 2010’dan itibaren başladığını ve bu dönemde başlanan negatif reel faiz ve kuru rezervlerle tutmaya çalışmanın sonuçlarını yaşadığımızı kaydetti. Gültekin doğru politikalarla enflasyonu yüzde 8’lere çekmenin doğru politikalarla hala mümkün olduğunu fakat ne kadar geç kalınırsa ekonomik yıpranmanın da o derece artacağı konusunda uyardı.
Merkez Bankası Başkanlığı yaptığı dönemle 2000’ler sonrasında politika ve beklenti olarak ciddi farklar olduğunu belirten Gültekin, şöyle konuştu:
“O günden bu güne çok büyük farklar var. Aslında Türkiye’de enflasyonun çok uzun bir tarihi var. 1950’lerden bu yana biz devamlı enflasyonla yaşamaya başladık. 1950-2001 arası daha çok mali politikalardan ve bütçe açıklarından kaynaklanan ve Merkez Bankası’nın bu açıkları ikame etmesinden yani piyasaya daha fazla para sürmesinden kaynaklanan bir enflasyonist süreç yaşandı.
PROBLEM UZUN SÜREDİR SÜRDÜRÜLEN HATALI PARA POLİTİKASINDAN KAYNAKLI
1980 arasında buna ek olarak sabit kur dönemi vardı. Sonrasında enflasyona bağlı devalüasyonla yavaş yavaş giden bir kur rejimi olmaya başladı. 2001 yılından sonra da enflasyon hedeflemesine geçtik. Dolayısıyla o iki dönemi aynı şekilde mukayese etmek zor. Benim Merkez Bankası görevini götürdüğüm 1994 yılında sorun gerçekten bütçe açıklarının disiplin altına alınmasıydı ve Merkez Bankası’nın Hazine’yi finanse etmemesinden kaynaklanıyordu. Aslında Merkez Bankası’nın bağımsızlığı da büyük ölçüde bu demek.
Bugün geldiğimiz noktada ben özellikle şunun altını çizmek gerektiğini düşünüyorum. Bugünkü problem aslında bir günde olmadı. Bu aşağı yukarı uzun zamandır ülkemizde sürdürülen hatalı para politikasından kaynaklandı.
Yeni Ekonomik Model adı altında sunulan bir düzen var. Bir taraftan cari açık hedeflenecek ve düşük faizle kredi genişlemesiyle ekonomik genişlemeyi sağlayacağız. Bu bana kalırsa bir ‘myth’ yani böyle bir şey gerçekte yok. Böyle bir şeyi yapmak çok zor. Yine geriye gidersek bugün niye bu noktaya geldiğimiz ülkede enflasyonist sorun bazen siyasi otoritelerin dediği gibi dış kaynaklı değil. Bu sorunu biz yarattık ve uzun zamandır uygulanan yanlış politikalardan kaynaklanıyor. Bunun bir altını çizmek gerekiyor.”
DÖVİZ KURLARINDAN FİYATLARA GEÇİŞKENLİK ARTTI
Enflasyon verileri ve izlenen mali politikaların etkinliğini de yorumlayan Gültekin, şöyle devam etti:
“Merkez Bankası’nın öngörülebilirlik ve güven eksikliği enflasyon döneminde özellikle 2010 yılından itibaren çok ciddi bir tahribat yaptı. Verilerin açıklanmasını biraz önce dinleyebildim. Enflasyon beklentileri ile Merkez Bankası’nın hedeflediği yüzde 5’ten çok uzaklaşmış durumdayız. Dolayısıyla devamlı yapılan bu hataların yarattığı sorunlardan bir tanesi döviz kurlarından fiyatlara geçişkenlik eskiye oranla çok arttı.
Eskiden yüzde 8 olan trend önce yüzde 15’e ve şu anda da yüzde 30’ların üstüne çıkmış durumda. Enflasyonun dinamiklerinde gerçekten kalıcı bir bozulma var. Bunun esas nedeni de makroekonomik temellerden kopuk reel faiz seviyesi en önemli konulardan biri ve bu 2010 yılından beri devam etmekte. Güven erozyonu hem hane halkı hem de şirketlerin yabancı para birimine olan talebini artırmakta ve bu giderek para politikasının etkinliğini daha da zayıflatıyor.
Biz şu anda geldiğimiz noktada kendi yarattığımız bir sorunla karşı karşıyayız. 2010 yılının özelliği 2001 yılından enflasyon hedeflemesine başladığımızda enflasyonu indirmekte çok ciddi başarılar elde edilmişti. Tabi enflasyonu yüzde 100’den yüzde 8’lere indirmek kolay fakat yüzde sekizden yüzde 2 ya da daha aşağısına indirmek göreceli olarak çok daha zor.
Dünya 2008 yılında mali krize girdiği zaman bütün batı ülkeleri faizleri indirirken Türkiye’de bu dönemde bir taraftan çok yüksek kur sorunuyla karşı karşıya ve diğer tarafta faizler yüksek iken bunun nasıl çözülebileceğine dair benim görüşüme göre alışılmışın dışında para politikalarıyla yaklaşıldı ve Türk Lirası’nın 2010’dan itibaren ciddi şekilde değeri düştü. Bunun sonucunda da ister istemez bir enflasyon sorunuyla karşı karşıya kaldık.
Şu anda benim görüşüm, kredibilitesi kaybolmuş bir Merkez Bankası ve para politikası olmayan bir yapıdayız. Enflasyonun artmasının arkasındaki temel nedenlerin bunlar olduğunu düşünüyorum.”
UYGULANAN POLİTİKA AYNALARLA EKONOMİYİ İDARE ETMEK GİBİ GÖRÜNÜYOR
Rekabetçi kur ile ihracat ve liralaşma politikalarında değinen Gültekin, sözlerine şöyle son verdi:
“Kendimize karşı dürüst olmak zorundayız diye düşünüyorum. Uygulanan şey bence bir parça, aynalarla ekonomiyi idare etmek gibi görünüyor.
Bir taraftan biz kurla cari açığı azaltalım da böylece ekonomik büyüme olsun denirken eğer siz gerçekten politika faizinde negatif bir noktaya gittiğiniz zaman ister istemez bu Türk Lirası’ndan kaçışı zorlayacak. Bunun karşısına çare olarak bir takım mali mühendislikle kur garantili mevduat şeklinde koyduğunuz zaman aslında siz zaten dolaylı olarak faizleri yükseltmiş oluyorsunuz.
Halbuki kısa dönemde yapılması gereken faizlerin yükseltilmesi. Aslında bir istikrar programı gerekiyor. Onu yapmadığınız zaman adına ne derseniz deyin bir süre sonra daha çok takılacaksınız ve mesele daha sorunlu hale gelecek. Dolayısıyla para politikalarını başka araçlarla ikame etmesi çok zor. O yüzden bu tür ‘cinliklerin’ diyeyim ekonomide kalıcı bir etkisi olması mümkün değil. Dolaylı olarak yapmaya çalışılabilir fakat bu da kafa karıştırmaktan öteye geçmiyor.
Sorunun adını koymamız lazım. Türkiye’de enflasyonun üstüne gidilmek isteniyorsa şu andaki siyaseti tamamen bırakıp çok ciddi bir para politikası uygulamamız lazım. Çok ciddi şekilde Merkez Bankası’nın kredibilitesinin onarılması lazım. Enflasyon aslında hızla düşebilir.
Bundan kastım yüzde 40-50’lerden yüzde 8-10’lara düşebilir. Ondan sonra daha aşağıya indirmek daha uzun zaman alacaktır ama Türkiye bunu ne kadar önce yapabilirse o kadar iyi olur. Geciktikçe bu dengesizlikler ekonomiyi çok daha yıpratacak bir hale gelecektir diye düşünüyorum.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***