Zamanlar geçse, toplumlar ve toplumsal yapılar değişse de, evrimleşmeyen yapılardan biri de aile sanırım. Fikret Reyhan’ın yazıp yönettiği 2020 yapımı, yurt içi ve yurt dışındaki film festivallerinden bol ödüllü Çatlak da tam bu değişmezliğin sahici hikâyesini anlatıyor.
Asık yüzlü mensuplarıyla bir orta-alt sınıf ailesinin 82 dakikalık filmi, Çatlak. Anne (Süreyya Kilimci), eve gelen oğlu yaşındaki misafirle bile tokalaşmayan, namazında niyazında bir kadın ve aile yapısındaki kadın rolleri üzerine önemli bir gösterge. Hakan Ünal Emre’nin oynadığı Fatih, iki yıl İngiltere’de, daha çok babasının (Hakan Salınmış) isteğiyle garson olarak çalışıp Türkiye’ye dönmüştür. Evlenip, hamile eşi Şeyma (Tuğçe Yolcu) ile, babasının “babalık görevi” addettiği, her bir erkek çocuğuna birer daire verdiği aile apartmanına yerleşmiştir. Bu apartman, kentsel dönüşümün göbeğinde, kendisi gibi eski, derme çatma binalar ve bunlara tezat gökdelenlerle çevrilidir. Baba, inşaat malzemesi için para buldukça binanın en üst katında kendi elleriyle bir kat daha çıkmaktadır. Başgöz edilip ev kurma sırası, evin küçük oğlu Turan’dadır. Turan (Emir Ünver), Fatih’in Ayhan’dan borç alıp aileye gönderdiği paralarla alınan iki minibüsün, okul servisi işletilmesinde çalışmaktadır.
Binanın giriş katı, büyük oğul Cafer’in (Giray Altınok) ve eşi Hacer’in (Elif Ürse) işlettiği bakkal ve oturdukları dairedir. Film, Fatih’in Londra’dayken çok konuda desteğini gördüğü Ayhan’la (Görkem Mertsöz) Ayhan’ın abisi Cengiz’in (Süleyman Karaahmet), İngiltere’deyken Fatih’e verdiği yüklü miktarda borcu istemek için aile apartmanına gelmeleriyle açılıyor ve ailenin huzursuz gerilimi de başlamış oluyor.
Geniş ailenin karakter listesi bu kadarla sınırlı değil. İzlerken özellikle mangal-yemek sahnesinde, evlenip ayrı çekirdek aileler kuran kızların, damatların ve büyüklü küçüklü torunların gelişiyle, baş döndüren bir kalabalıkla ev gibi seyirci olarak biz de istilaya uğruyor gibiyiz. Elbette Türkiyeli bir film Çatlak. O neşeli, şen sofralarına özendiğimiz, kalabalık İtalyan filmlerinde olmadığımızı, ailenin Fatih üzerinden Ayhan’dan alınan borç parayla inşa edilen, kendi halindeki dünyanın, borcu ödeme günü geldiğinde nasıl gerildiğini, “para isteme benden, buz gibi soğurum senden” kültürüne mensup olduğumuzu her anında lâyığıyla hatırlatıyor film.
Evin yemek yapmak, yaşlı “nine”ye bakım vermek, bakkal işletmek gibi işlerini de kadınlar yapar. Fatih’in borcu gibi gözüken meblağ aslında her birinin bir şekilde sermayesi olmuşsa da şimdi hiç kimse bu borç için kendi payına düşen kısmı ödemeye gönüllü değildir. Kadınlar birer küçük altın bankası olsalar da, bu banka güvence verdiği oranda bencilliği de içermektedir.
Geniş aile ekonomisi icabı her biri gerektiği zaman (parayı bölüşmek kısmında) dayanışma gösterse de, ekonomik zorluk rekabeti getirdiğinde, (faydalanılan sermayeden üste düşen hisseyi) ödeme günü gelince, ihtilaf ve aile içi birbirini suçlama ironik bir kargaşayla ortaya çıkıyor.
Çatlak; sade ve etkileyici oyunculuklar, kapalı ve dar mekânda kalabalık ailenin üzerimizdeki klostrofobi etkisini güçlendiren kamera kullanımı ve kurgusuyla da başarılı bir film.
Borç verdiği parayı istemeye gelen Ayhan, nazik ve düşünceli biri olarak, ailenin donuk, hatta kaba diyebileceğimiz halleri karşısında, döviz borcunun o günkü kurdan ödenmesini de kabul etmek durumunda kalır. Borç istemeye gelirken bile yanında getirdiği Fatih’in düğün takısını, babanın ısrarıyla Fatih ve Şeyma’nın alt kattaki evlerini görmek için gittiğinde, Şeyma’nın bebek beklediği haberini duymasıyla, bebek için hazırlanan beşikteki yastığa altın takar.
Filmin bir yerinde Ayhan’ların “geçen sene Erenköy’de dubleks ev aldıkları” haberini de duyarız babadan. “Paraya ihtiyacı varsa nasıl almış o evi?” türü örtük bir sınıfsal hasetle birlikte.
Evdeki yaşlı kadının bakımını da Şeyma üstlenmiştir. Hasta ve yaşlı kadın adeta filmin konusu olan orta-alt sınıfın kaderini gösterir gibidir. Ancak dışarıdan destekle, kredi ve borçlarla yaşamını sürdüren orta-alt sınıf gibi yaşlı kadın da dışarıdan bakımla yaşayabilmektedir. Bireyliğin yerini bencilliğin aldığı aile yapısı ile Çatlak, dalgalı bir denizde bata çıka ilerleyen bir gemiyi andırıyor. Gemi ne tam batıyor ne de doğrulabiliyor.
Borcu ödemek için köydeki tarlanın satılmayışı, kadınların altınlarını büyük ailenin “kasa”sından saklaması, konusu hep dönen, henüz çekilemeyen kredi ile Çatlak, kapitalizmin acımasızlığı kadar kendi içlerinde de acımasız olan, çatlamış bir aile yapısını sürükleyici bir tempoda ve etkileyici bir gerçeklikle anlatıyor.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***