YORUM | LEVENT KENEZ
Geçen yazıda bıraktığımız yerden yani Ekrem İmamoğlu ya da Mansur Yavaş’ın önünün kesilmesinin oluşturacağı mağduriyetin Kılıçdaroğlu’na seçimi kazandırmaya yetmeyeceğinden devam ediyoruz.
Kılıçdaroğlu geçen hafta Teke Tek’teydi. Belli ki kendisini izleyenler arasında Erdoğan da vardı ki talimatlarla bir anda Meclis başkanı ve adını kimsenin bilmediği ulaştırma bakanı hiç adet olmadığı üzere telefonla yayına bağlandı. Medyanın bu paçavra halinde bile ana muhalefet partisi lideri bir bakanla muhatap edilmez zannedenler yanıldı. Meclis başkanı, ki kağıt üzerinde ağır bir makamdır, telefonla kendisi zaten bağlanmaz. Yani protokolde altında yer alan biri ile bu şekilde muhatap olmaz. Elbette normal şartlar altında. Emir belli ki büyük yerden. Bakan zaten programı izlemiyordum diye itirafta bulundu. Yayına bağlanmalarını sebebi belli. Erdoğan ile Kılıçdaroğlu arasındaki sıklet farkını göstermek. Başka ligin oyuncuları algısını pekiştirmek. Ve tabii taciz ve sabahtan akşama kadar biz konuşsak da rahat bırakmayız mesajı.
Kılıçdaroğlu’nun kürsü, televizyon ve sosyal medya performansında büyük bir ilerleme olduğu kesin. Artık tecrübeli bir siyasetçi, hepsini kaybetse de çok seçim gördü ama bir CHP’li için en önemlisi olan kurultaylardan sıyrılmasını bildi. Ve hükümet o kadar kötü ki aslında zamanında yapması gerekenin hiçbirini yapmadığı halde biraz kıpırdayınca hemen ilgi ve dikkat çekebiliyor. Ancak bu durumu sandıklara yansıyacak bir olgu olarak görmek yanlış olur. Benzer durum Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’de de yaşanmıştı. İnce’nin katıldığı televizyon programlarında özellikle havuz canlısı gazetecilere nasıl laf soktuğu viral olur, kalabalık mitingler gelen dip dalgaya yorulurdu. Ama aldığı oy seçimin ikinci tura kalmasına bile izin vermedi.
Kılıçdaroğlu programda Altaylı’nın “Masaya oturacaksınız, herkesin kafasında bir Cumhurbaşkanı adayı olacak…” diye başladı soruya bir düzeltme yaptı ya herkesin kafasında aynı isim varsa diyerek kontra bir çıkışta bulundu. Halbuki soru öncesinde masaya oturup bir aday üzerinde eldeki sonuçlara göre karar vereceklerinden bahsediyordu. Yani sosyal medyada çok dolaşan diyalog aslında bir anlık esprili bir cevaptan ötesi değil. Ancak şunu teyit ediyordu ki Akşener ve Kılıçdaroğlu’nun aday belirleme sürecinde eldeki anket sonuçlarına bakıp en yüksek oy alacağı görünen adayda mutabık kalacaklarını. Bunu aralarında konuştuklarını anlıyoruz. Bu muhalefet açısından olumlu gelişme.
Peki en yüksek oranı alması muhtemel Mansur Yavaş ya da Ekrem İmamoğlu aday olamazsa ne olur. Böyle bir şey olur mu demek çok safdillik. Türkiye’de bu da olmaz denen her şey oldu, artık kırmızı çizgi falan kalmadı.
Her şey çok hızlı geliştiği için birçok şeyi unutuyoruz. 2018 yılında yapılan seçim baskın bir seçimdi. Muhalefeti hem gafil avlamak hem de son dakika tercihleri ile baş başa bırakmak içindi. Yine unuttuğumuz bir başka şey de OHAL sürecinde yapılmış olması. Ve Erdoğan’ın en nefret ettiği rakiplerden Selahattin Demirtaş içeri atılmış, birçok milletvekili ve belediye başkanı da onu takip etmişti. Yani millet iradesi falan diye kükredikleri şey pek de öyle eşit şartlarda ortaya çıkmıyor.
Erdoğan ne zaman olursa olsun seçime yine olağanüstü şartlarda gitmeye mecbur. Elinde test ettiği ve başarıya ulaşmış modeller var. Mesela 7 Haziran-1 Kasım süreci.
Allah korusun Türkiye tekrar şiddet sarmalına girdiğinde, HDP’nin DEP gibi muameleye maruz kaldığında, şehit cenazelerinde görevli binlercesi nefret sloganları attığında, muhalefetten bir kişiyi alana sokmayı bırakın CHP ve İYİ Parti binalarını taşladıklarında acaba Kılıçdaroğlu seçilmesi için gerekli Kürt oyu alabilecek bir liderlik sergileyebilecek mi? Yoksa yine Yenikapı moduna mı dönecek? Kemal Bey’in geçmişi bu konuda pek güven vermiyor.
AKP içinde tekrar AKP’ye oy vermeyi düşünmeyen ama Kılıçdaroğlu olursa partisini terk etmeyecek bir kitle var. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde küçük oranların ne kadar önemli olduğu düşünüldüğünde hiç de kaybetmeye değer bir kesim değil.
Muhalif sol kesimde sayısı yüksek olmasa da ama dediğim gibi küsuratlar bile önemli Kılıçdaroğlu aday olduğu için sandığa gitmeyecek bir kesim var.
Erdoğan’ın sokağa çıkarsanız kovalarız diye tehdit etmesinin altında yatan gerekçe ileride yapacakları ve seçim gecesi ile ilgili. Referandumda mühürsüz oyların kabul edildiği bütün muhaliflerin çılgına döndüğü gece erkenden basın toplantısı yapıp hayırlı olsun diyerek bütün herkesi şoke eden Kılıçdaroğlu yine benzer hukuksuzluk yaşandığında ne yapabilir? Bu da şüpheli. Şahsen hileli bir seçimi kaybettiği halde susan ikinci bir adam kazandı tecrübesi büyük hüsran olur. Müşahit atadığı sandıkta kendisine oy çıkmayan partiden bahsediyoruz.
İmamoğlu ya da Yavaş’ın terör ya da türlü soruşturmalarla tutuklanacağı bir hamleyi yapmaktan çekinmeyecek Erdoğan’ın işi sadece iki adamla sınırlı bırakacağını düşünmek safdillik olur.
Ekonomi elbette önemli. “Tencerenin yıkmayacağı iktidar yoktur” sözü dillere pelesenk oldu. Ama bu normal bir ülkede normal bir seçimde. Bu tek başına yeter sebep olsaydı halkları fakirlikten kırılan ülkelerde onlarca yıl diktatörlük yaşanmazdı. Döviz krizinin en zirve yaptığı günlerde yapılan anketlerde iktidarın tahmin edilenin aksine büyük bir oy kaybına uğramamış olması 200’e yakın gazete ve televizyon kapatılırken seyredenler için bir anlam ifade edebilir.
Sözün özü Kılıçdaroğlu 2019’da görmediği Cumhurbaşkanlığı hayallerini belki görmeye başladı. Belki de sonunu Bay Kemal getirdi dedirterek tarihe geçmek ve içine attığı bütün hakaretlerin intikamını bir seferde almak istiyor. Ama ne Millet İttifakı’nın tabanında ne de artık AKP’ye oy vermek istemeyen AKP seçmeninde bir heyecan uyandıramadığını da görmesi lazım.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***