Geçtiğimiz günlerde ailesinin baskısı ile cemaat yurdunda kaldığını anlattığı bir video ile yaşamına son veren tıp öğrencisi Enes Kara’nın ardından gündemde en çok konuşulan konular, aile baskısı yüzünden intihara sürüklenen gençler oldu.
BİZ ONLARIN ÇIĞLIKLARINI DUYMADIK
İntiharları toplumdaki genel durumla ilişkilendirmek gerektiğini belirten psikanaliz Şahap Eraslan “İntiharın özüne baktığımız zaman, insanların kendi gelişim çizgilerinde ciddi düğümler oluştuğunu ve ve bu düğümlerin çözülemediğini görüyoruz. Kişinin sevgilisi terk ettiği için, iflas ettiği için, onuru incindiği için hayatına son vermesi değil, toplumun ve ailenin baskısı olduğu için kişi bir çıkmazın içine sürükleniyor. Biz duymadığımız için, bu toplum duyarsız olduğu ve tepki göstermediği için, yaşamak ona çok ağır geldiği için insanlar intihar etti. Mutlaka bireysel düğümleri de vardır ama biz onların çığlıklarını duymadık” dedi.
ÇOCUKLARIMIZI FOTOKOPİMİZ YAPMAZSAK HAYIRSIZ OLDUKLARINI DÜŞÜNÜYORUZ
Psikanalizin en önemli teorisinin Oedipus teorisi olduğunu belirten Eraslan, ebeveyn-çocuk ilişkisini bu teori üzerinden aktardı.
“Teoriye göre; eğer bir çocuk, ebeveynlerini sembolik olarak önüne geçerse bu bir gelişmişlik ve ilerleme halidir. Fakat İslam kültüründe babayı geçmek saygısızlıktır. Bizim sadece politik bir problemimiz yok. Şehirleşmeyle birlikte yıllardır oluşturmuş olduğumuz kültürün anlamsızlığı ortaya çıktı. Bizim geleneksel kültürümüzde çocuğu eğitmek demek çocuğu ağaç gibi eğmek demek. Ebeveynler çocuğa biçim verme, kendi fotokopisi yapma hakkını kendinde görüyor. Eğer çocuklarımızı fotokopimiz yapmazsak hayırlı olmadıklarını düşünüyoruz.”
Çocukların bir dinsel anlatı ile büyütülmesinin tehlikeli sonuçlar doğuracağını vurgulayan Eraslan “Muhafazakar bir ailede çocuk zaten dini içselleştirerek büyür. Dinsel anlatılar daha sonradan çocuğun hayatına sokulmalıdır. Çünkü çocuklar somut düşünürler. Çocuk erken yaşta dinsel anlatılara maruz kalırsa hayal dünyası ile somut düşünceleri birbirine girer” diyerek tehlikenin boyutunun altını çizdi.
Eraslan, inançlarla ilgili birçok kültürde genel bir sorunu olduğunu söyleyerek, “Hiçbir çocuğa beyin yıkamadan inancı öğretemezsiniz. Burada sorgulamamız gereken kısım ebeveynlerin çocuğunun beynini yıkamaya hakkı var mı? Çocuk ebeveynlerini taklit edip onunla özdeşleşerek büyür. Siz isteseniz de istemeseniz de çocukların doğdukları ortam bir inanç ortamıdır” dedi.
ZORLAMANIN OLDUĞU YERDE CİDDİ BİR SIKINTI VARDIR
Alin Ozinan’ın “Bazı ebeveynler, hala büyüyememiş sorunlu çocuklar mıdır?” sorusuna Eraslan, “Türkiye toplumunun yetişkin ve olgun bir toplum olduğunu düşünmüyorum. Ama saygınlık hiyerarşisinden ötürü herkesin yetişkin gibi davrandığını düşünüyorum. Anne babalar çocuklarını görmüyor, çocukla alakalı bir fikirleri yok. Çocuklar yaptıkları şeyleri bize gösterip bizimle iletişim kurmaya çalışıyor fakat bizler sadece saçını sevip gönderiyoruz yaptıkları şeylerle ilgilenmiyoruz” cevabını verdi.
Eraslan, “Çocuğu bir posta paketi gibi birilerine teslim ediyorsunuz. Burada anne ve babalıktan istifa ediyorsunuz. 10 yaşındaki bir çocuk çocukluktan çıkmıştır, ergenliğe doğru yönelir. Bu da karşı cinse ilgi duyma dönemidir. Karşı cinsle ilişkileneceği dönemde durumu haremlik-selamlık hale getirip homo-erotik alanları çoğaltıyorsunuz. Sonrasında homoseksüellikle mücadele ediyorsunuz. Çocuğa başörtüsü taktığın zaman çocukluğuna son verip yetişkin haline getiriyorsunuz” İfadelerini kullandı.
KUTSAL GEREĞİNDEN FAZLA KAMUSAL VE POLİTİK ALANA GİRİYOR
Eraslan, kurgulanmış bir travma anlatılarak toplumu müslümanlaştırma projesinin ortaya çıktığını belirtirken kutsalın kamusal alan içerisinde kendini nasıl var ettiğine yönelik açıklamalarda bulundu: “İslamcılar kendilerini ifade ederken yaşam alanlarının tümünü kutsala çevirdiler. Hukuktan ekonomiye tüm konuları kutsallaştırdılar. Kutsalın yerli yerine oturtulması ve doğru kullanılması bu toplumun bir kazancı olacaktır.”
‘Mağdur konumunda olursam ahlaki değerler benim yanımda olacak’ algısının var olduğunu söyleyen Eraslan, “Türkiye’de ki tüm gruplar mağdur olduğunu söylüyor. Bunun sebebi ahlaki değerleri yanına çekip yapacağı failliği bağışlatmak. Bunlarla yüzleşilmezse gelecek kuşak başka bir travma yaşayabilir. Travma yaratmak farkında olmadan travmatik kişilikleri oluşturur. Müslümanlar, dinsel anlatı oluşturup kurgulanmış bir travma üzerinden kendilerine haklılık payı çıkardılar.” İfadelerinde bulundu.
İNTİHARLAR BASINDA NASIL ELE ALINMALI?
İki insanın ilişkisinin şiddeti doğurduğunu ve bu şiddetin ilişkiye nasıl yansıdığının önemli olduğunu vurgulayan Eraslan, “Şiddeti ilişkiye nasıl entegre edilmesi gerektiğinin cevabı bulunulmadan, bir insanı intihara sürükleyen koşulları kaldırmadan sadece semptomu ortadan kaldırarak sorun çözemezsiniz” dedi.
Televizyonun en büyük amacı eğlendirmek olduğunu söyleyen Eraslan, haberleri de farklı farklı duyguları yansıtarak izleyiciye aktardığını belirtti. “Televizyon ölüm haberini de eğlence mizanseni içerisinde sunar. Bu durum yas tutma yeteneğimizi yitirmemize sebep oldu. İnsanlar intihar ediyor, katlediliyor herkes öfkeli fakat acıyı hissetmek yerine acı konuşuluyor. Görmezden gelinen acılar bireylerde iz bırakır. Eğer yası yaşayıp acı hissedilseydi koşullar değişir ve her gün yas tutmak zorunda olmazdık” diye konuştu.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***