Ekonomist Prof. Dr. Hurşit Güneş, Merkez Bankası’nın faizi yüzde 14’te sabit tutmasının ekonomiye bir faydasının olup olmayacağına ilişkin soruya, “Dengeler bozulmuş artık; bundan sonra faizin yüzde 14’te kalması, 13’e düşmesi fark yaratmaz” diye yanıt verdi. Cumhurbaşkanı ve AKP genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Faiz sebeptir, enflasyon sonuçtur” söylemini eleştiren Güneş, “Bunun ekonomiyle alakası yok. İnanç dünyasıyla karar veriyor, bilim dünyasıyla değil. İnsan inanç dünyasıyla ancak özel hayatıyla ilgili kararlar alabilir ama çıkıp ‘Ben bu ülkeyi İslami kurallara veya başka bir dini kurala göre yöneteceğim’ derse bu mümkün değildir, inatla yapılırsa sonuç da böyle olur” görüşünü aktardı.
Öte yandan Prof. Güneş, Türkiye başkanlık sistemine ve bir tek adam rejimine geçtiği zaman vatandaşların döviz almaya başladıkları söyledi. Dünya Gıda ve Tarım Örgütü’nün gıda endeksine göre bütün dünyada gıda fiyatları yüzde 42 artarken, Türkiye’de TÜİK’in gıda endeksindeki artışının yüzde 60’a yakın olduğuna dikkati çeken Güneş, “Yüzde 60 doğru mu, hayır. Türkiye’de dünyadaki gıda fiyatlarının 2 katı kadar bir artış var. Niye 2 katı kadar, sebebi senin yanlış politikaların, hadi gel bunu açıkla” dedi. Güneş, iktidarın yüksek enflasyona ilişkin açıklamalarına ise “Halkı aldatmayın, İngiltere’de benzin yüzde 35, bizde yüzde 80 arttı” karşılığını verdi.
Güneş, ekonomik istikrar için acilen seçime ihtiyaç olduğunu söyledi. 20 Aralık akşamı, Bankalar Birliği’nin Başkanı ve Ziraat Bankası Genel Müdürü’nün TV’de “An itibarıyla vatandaşın 1 milyar dolar döviz sattığını” söylediğini hatırlatan Hurşit Güneş, bu bilginin doğru olmadığını vurgulardı. Güneş sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bütün bankalar hakkında böyle bir bilgi sahibi olması mümkün değil, kaldı ki vatandaşların telefonlarından veya mobil aplikasyonlarından gece yarısı bunun yapılması da mümkün değil. Bankacıların etik davranmasıyla ilgili olarak hazırlanan BDDK düzenlemesine dayanarak -ki Bankalar Birliği de onu onaylamış ve yayınlamıştır- suç duyurusunda bulundum. Bu çok açık bir kanun ihlali ve bankacılık ahlakına tamamen aykırı. Savcı ne yaptı; soruşturmaya gerek yok dedi. Tasarrufçunun böyle bir döviz satışı yok, olmadığı da çıktı ortaya. Bu çok büyük bir ayıp, yurt dışında yapsalar o banka genel müdürünü 24 saat yerinde tutmazlar.”
Sözcü yazarı Ruhat Mengi’nin sorularını yanıtlayan Ekonomist Prof. Dr. Güneş’in açıklamaları şöyle:
■ Sayın Güneş, halkın durumu malum ve bütün haber tartışmalarında “ekonomik sıkıntı derinleşiyor, resmi enflasyon yüzde 40 bekleniyor” yorumları devam ediyor. Merkez Bankası faizi yüzde 14’te sabit tuttuğuna göre bunun ekonomik bunalıma etkisi ne olacak?
Enflasyon yüzde 40 veya 50 ama 36’dan aşağı olmadığını biliyoruz, faiz de yüzde 14, arada yüzde 22’lik bir fark var, negatif faiz var. Olacak her türlü hasar o yüzde 14’e indirirken oldu. Türkiye’de vatandaşların neden döviz aldığının analizini sadece Türk Lirası’ndaki düşük faize, yetersiz getiriye bağlamak doğru değil. Çünkü Türkiye’de aşağı yukarı 240 milyar dolar kadar döviz tevdiat hesabı var ama 24 Haziran 2018’de -bu tarihin altını çizerek söylüyorum- döviz tevdiat hesapları 162 milyar dolardı, 7 Kasım 2020’de 228 milyar dolara çıkmıştı. Peki, 24 Haziran 2018’le 7 Kasım 2020 arasında ne oldu da burada vatandaşların 60 milyar doları aşan bir döviz talebi oldu ve paralarını dövize geçtiler? Çünkü 7 Kasım’da 228 milyar dolar olan döviz tevdiat hesapları, geçtiğimiz yılın hemen sonunda da 238 milyar dolardı, yani çok büyük artış göstermemişti. Peki, niye vatandaş Haziran’dan sonra döviz talebinde bulundu?
■ 2018’den bahsediyorsunuz değil mi?
Evet, çünkü 2018 itibarıyla Türkiye’de önemli değişiklikler oldu, bu değişiklikler de ekonomik olmaktan çok siyasaldı. Türkiye başkanlık sistemine ve bir tek adam rejimine geçtiği zaman vatandaşlar döviz almaya başladılar. Bunun istikrarlı bir sonuç getirmeyeceğini, Türkiye’de ekonomik dengelerin bozulacağını vatandaşlar 2018’de görmeye başladılar. Yani 2021 krizinin asıl nedeni 2018’de yatıyor, bu rakamlarla ortada.
2021’de yaşadıklarımızda 2 ayrı rol daha var; Tabii ki Erdoğan’ın kendisini ekonomist varsayarak ve Merkez Bankası’nın bağımsızlığını da ortadan kaldırıp her şeye tek başına karar vermesi ve Anayasa’yı da ihlal ederek “dinimiz bunu gerektiriyor” demesi bence vahim bir hatadır, Anayasal suçtur. Nitekim darmadağın etti ortalığı. “Enflasyonda bir artış var, doğru ama bu enflasyondaki artış sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada sıkıntılar var” diyorlar. Dünyada gerçekten de pandemiden bu yana enflasyon artışı var, mesela Dünya Gıda ve Tarım Örgütü’nün gıda endeksine göre bütün dünyada gıda fiyatları yüzde 42 artmış. Türkiye’de TÜİK’in gıda endeksindeki artış yüzde 60’a yakın. Yüzde 60 doğru mu, hayır. Türkiye’de dünyadaki gıda fiyatlarının 2 katı kadar bir artış var. Niye 2 katı kadar, sebebi senin yanlış politikaların, hadi gel bunu açıkla. İngiltere’deki benzin fiyatındaki artışla Türkiye’dekini mukayese ettiğin zaman; İngiltere’de benzin fiyatındaki artış yüzde 35, bizde yüzde 80. Türkiye çok zenginleşti de İngiltere fakirleştiği için mi daha az yansıtmışlar? Dolayısıyla halkı aldatmamak lazım.
“Bu derin kriz karşısında AKP’nin iktidarda kalması mümkün değil”
Prof. Dr. Hurşit Güneş, Aralık ayındaki enflasyon oranın yüzde 14’e yaklaştığını, Avrupa’da yıllık enflasyon oranının yüzde 5, Amerika’da ise yüzde 7 olduğunu hatırlatarak, şunları şöyledi:
“Siz bir ayda onların yıllık enflasyonunu geçtiniz, dolayısıyla gerçekleri çarpıtmanın hiçbir anlamı yok, Türkiye’deki enflasyonun temel nedeni yanlış politikalar ve Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasal ortamdır. Tüketici Güven Endeksi, Türkiye’de tarihinin en düşük noktasında, 2008, 2009 krizinde bile bundan çok daha iyi durumdaydı. Müthiş düşmüş vaziyette. Ve hangi iktidar olursa olsun ekonomik krizle karşılaşırsa iktidarda kalamaz! 2008-2009 krizinde AK Parti’nin oyu yüzde 36’ya düştü ki o küresel bir krizdi, bu çok derin bir kriz, bunun karşısında iktidarda kalması mümkün değil. Yerel seçimlerde bu görüldü, İstanbul’u nasıl kaybettik diye öfkesi aklını aşıp gidiyor ama bu seçimde de sonuç belli. Bu seçimde vatandaş oy verirken bir kişiye, partiye oy vermeyecek, oy vermeyeceği kişi konusunda kararlı. Vatandaş çektiği sıkıntıyı unutmaz ve o faturayı onlara kesecek, 20 senelik dönem böyle kapanmış olacak. Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybettikten sonra da parti dağılacaktır. ANAP nasıl darmadağın oldu ve bir daha toparlanamadı, bunda da aynı şey olacaktır.”
“Türk toplumu Erdoğan’ın ‘tek adamlığını’ sakıncalı buluyor”
■ Bu veriler dolayısıyla da insanlar dövizden vazgeçmiyorlar. Doğru, dövizden vazgeçmiyorlar, niye vazgeçsinler?
Peki, niye Türkiye’de güven kırılmış, ne zaman kırılmaya başlamış? Aslında tüketici güveni 2011’den itibaren bir düşüş yapmış ama asıl düşüşü 2018 sonrası. Bu değişen sistemi, tek adam rejimini Türk toplumu kabul etmiyor, güvenilir bulmuyor. Türk toplumu Tayyip Erdoğan’ın tek başına Türkiye’yi yönetmesinde mahzur görüyor, “kötü olacak” diyor. AK Parti’nin oyu yüzde 30’lara düşmüş durumda, dolayısıyla “ülkeyi iyi yönetiyorlar” denemez. Demek ki Türkiye’nin en az yüzde 70’i Tayyip Erdoğan’ın ülkeyi tek başına yönetmesinin doğru olmayacağı kanısında. Türkiye’de bir siyasi iktidar değişikliği olmadığı sürece ekonomik dengelerin yerine geleceğini düşünmek hayaldir! Türkiye’de bir seçim kararı açıklandığı zaman toplum ve yatırımcılar, yabancılar seçim sonucunda mevcut iktidarın kalamayacağını düşündükleri için borsa yükselecektir, döviz kuru düşecektir, hatta döviz kuruyla birlikte enflasyon da düşecektir. Dengeler bozulmuş, faiz düşse de durum değişmez
■ Faizi yüzde 14’te tutmalarının bir faydası olacak mı?
Dengeler bozulmuş artık. Bundan sonra faizin yüzde 14’te kalması, 13’e düşmesi fark yaratmaz. “Bu ay 15’e yükselttik” dese de bir şey değişmez. En tepedeki hala “Faiz sebeptir, enflasyon sonuçtur” diyor, bunun ekonomiyle alakası yok. İnanç dünyasıyla karar veriyor, bilim dünyasıyla değil. İnsan inanç dünyasıyla ancak özel hayatıyla ilgili kararlar alabilir ama çıkıp “Ben bu ülkeyi İslami kurallara veya başka bir dini kurala göre yöneteceğim” derse bu mümkün değildir, inatla yapılırsa sonuç da böyle olur.
“‘İtibardan tasarruf olmaz’ diyorlar, 13 uçak varken Putin kapısında bekletti”
■ Türkiye’de siyaset ve ekonomi çok iç içe. Olumsuz, tepki çeken siyasi gelişmeler hemen o gün ekonomiyi etkiliyor, örneğin seçimle ilgili çekişmeler, Kanal İstanbul konusunda bile İBB ve tüm muhalefet partileriyle inatlaşma etkiliyor, bu nasıl önlenebilir?
Sayın Erdoğan’ın son bir yıl içinde ciddi bir panik içinde olduğunu ve kararlarda rasyonalitesini de yitirdiğini düşünüyorum. Önüne gelen anketlerden duyduğu kaygı kararlarına da, siyaset üslubuna da yansıyor. Asıl üzerinde durmak istediğim konu Türkiye’nin ekonomik istikrara kavuşabilmesi için siyasi iktidarın bir zorunluluk olduğunu ve bu mevcut yapıda siyasi istikrarın sağlanamayacağını vurgulamak. Seçim ne kadar ertelenirse ertelensin en geç tarih 2023 Haziran’dır, 17 ay sonra yapılmak zorunda, demek ki bir yıl sonra tam bir seçim ortamına girilecek. Kanal İstanbul’la ilgili CHP Genel Başkanı çok doğru bir yaklaşımda bulundu ve; hiç kimsenin bu ihalelere ve inşaatlara girmemesini yabancılara da tavsiye ederek “Geldiğimizde bunları iptal eder, paralarını da ödemeyiz” dedi. Dikkat ederseniz mevcut hükümet gerek Ortadoğu’da, gerekse Batı’da çeşitli yatırımcılara Kanal İstanbul’u götürdü, değil yatırımcı, finansman bile bulamadılar ve öfkelendiler, Kılıçdaroğlu’nu suçladılar “o engelliyor” dediler. Ama onun engellemesi doğru bir şeydi çünkü Türkiye’ye ve İstanbul’a çok büyük hasar verecek bir proje o. Kaldı ki bir pandemi döneminde, büyük bir ekonomik istikrarsızlık ve işsizlik varken Türkiye’nin parasını da böyle kanallara, çukurlara çarçur etmek de ne kadar kötü, olumsuz bir şey.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***