YORUM | ALPER ENDER FIRAT
Milliyetçi, şovenist, devletçi bir anlayış üzerinde bir araya gelen Cumhur İttifakının seçimler öncesi Kürt oyları için Öcalan’ı gözüne kestirmiş olması, onunla yine iş tutması garip görünebilir.
AKP Genel Başkanı, MHP ile ittifakını devam ettirirken bir taraftan da Öcalan ile flörtleşmesini her gün biraz daha ileriye götürüyor. İnsan, “Bu nasıl olabilir?” diye sormadan edemiyor.
Aynı Cumhur ittifakı HDP’yi bölgesel ve etnik bir parti olmaktan kurtarıp Türkiye partisi haline getiren Selahattin Demirtaş’ı ise hapiste tutuyor.
BU YAZIYI YOUTUBE’DA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
Öcalan’la iş tutan Cumhur İttifakı, Demirtaş’ı cezaevine tıkmakla kalmayıp Mehmet Ali Özcan üzerinden bir de ölümle tehdit ediyor.
Kürt Meselesinin Türkiye’yi bir totaliterleştiren, bir de özgürleştiren iki yönü oldu bugüne kadar. Birincisi yani güvenlik öncelikli olan özgürlüklerin kısıtlandığı ülke modelini, ülkenin derin güçleri her daim Abdullah Öcalan ile yürüttüler. Öcalan-MİT ilişkileri eskiden beri konuşulan tartışılan bir konuydu zaten.
Hatırlayın JİTEM’in, faili meçhul cinayetlerin rutine bindiği, olağanüstü halin olağan hale geldiği o meşum 90’lı yıllarda, ülkeyi yönetenler buna gerekçe olarak Öcalan’ın kurucu liderliğini yaptığı PKK terörünü gösteriyordu. PKK terörü arttırdıkça ülkedeki hak ve özgürlükler o nispette azalıyordu. Yani hak ve özgürlükleri kısmak isteyenler PKK terörüne yol veriyordu.
Hatta bazen devlet rutin dışına çıkıyor ve PKK görünümlü eylemleri bizzat yapıyordu. Dönemin Bölge Komutanı Korgeneral Altay Tokat, yıllar sonra bir röportajda bunu itiraf etmiş ve sivil bürokratların mücadele kararlılığı için evlerinin yakınlarında bomba patlattıklarını söylemişti.
Bu metodu kullanan çevrelerin 2000’li yıllarda da bu yolu sıklıkla kullandıklarının Dağlıca’da, Aktütün’de, Hakkari’de, Silvan’da ülke siyasetini ajite eden saldırılar yaptıklarını hatırlayınız. Bu saldırılardan önce saldırı istihbaratları gelmesine rağmen, kasıtlı olarak önlem alınmadığı, askerlerin ülkedeki atmosferi ajite etmesi için kurbanlık koyun gibi hedefe konulduğu yorumları basında sıklıkla yer almıştı.
Mesela 8 Ekim 2008 tarihindeki 17 askerin şehit edildiği Aktütün Baskını olmadan 16 gün önceden Genelkurmay’a istihbaratın gönderildiğini ama askeri yetkililerin önlem almadığı, Taraf gazetesinde belgeleriyle yer almıştı. Dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ bu belge ve iddialara tehditler savurarak cevap vermişti.
Dağlıca, Silvan gibi baskınları ve sonrasında yaşanan tartışmaları, şehit haberleri üzerinden Türk siyasetinin kıskaca alınma gayretlerini hatırlayın.
Türkiye’nin nereye evrilmesi isteniyorsa bunun PKK yani Öcalan üzerinden yapıldığını hele de 1 Kasım 2015 seçimlerine giden yolda PKK’nın nasıl bir fonksiyon eda ettiğini zaten biliyoruz. Ülke ne zaman güvenlik öncelikli hale getirilmek isteniyor, korku iklimine ihtiyaç duyuluyorsa PKK sahaya iniyor, istenilen elde edildikten sonra da kenara çekiliyordu.
Selahattin Demirtaş ise Kürt meselesinin bireysel özgürlük alanlarının genişletilmesiyle çözümlenebileceğini, bu genişletmenin Kürtlerin yanı sıra ülkedeki herkesin bundan faydalanacağını savunuyordu. Ülkenin temel sorunu insan hakları ve bireysel özgürlük alanlarının darlığı meselesiydi.
Gerçekten de Kürt meselesi; Türkiye’yi totaliter-şovenist bir devlet veya hukuka dayalı özgürlükçü bir ülke yapma potansiyelini içinde taşıyor.
İşte bu yüzden totaliter bir ülke isteyen Erdoğan-Ergenekon ittifakı Demirtaş’ı hapsedip Öcalan ile iş tutuyor. Çünkü bunlar birbirlerinin mütemmim cüzü. Demirtaş Ergenekon’la, Öcalan ise hukuk ile aynı anda yer alamıyorlar.
Devlet Bahçeli ile Abdullah Öcalan’ın kayıkçı kavgası yaptığına bakmayın aynı mahallenin iki elemanı. Ettikleri kavga, Ergenekon’un istediği ülke için ortamı hazırlıyor.
Yani, Erdoğan’ın hem Bahçeli’yi, hem Öcalan’ı beraber idare etmesinde çok da şaşılacak bir şey yok aslında.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız?
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***