YORUM | AHMET KURUCAN
Önemli Not: Aşağıda okuyacağınız yazı “Ateş hem beni hem de düştüğü yeri yakar.” diyen empati duyguları ile dopdolu insanların çok daha iyi anlayacağını düşündüğüm bir yazıdır.
Sizler içeride cehennemnumun bir hayat yaşıyorsunuz. Ya biz?
Sizler hem bugününüze hem de yarınlarınıza yönelik insanı dehşete düşürecek ölçüde bir muğlaklığın, bir öngörülemezliğin, bir belirsizliğin pençeleri altında yaşıyorsunuz. Ya biz?
Işığa, suya, güneşe, sıcağa, temiz havaya el değmemiş bir tazelik içinde hasretsiniz. Ya biz?
Sizler hayatı doya-doya, duya-duya sevdiklerinizle beraber yan yana, omuz omuza, iç içe yaşamayı özlüyorsuz. Ya biz?
Hayatın yeknesaklığı sizi hayattan bezdiriyor. Her gün aynı güne uyanıyor, aynı mekanda aynı hayatı tekrar tekrar yaşıyorsunuz. Bundan kurtulmak için kim bilir hayal dünyanızın canlılığı ve genişliği ölçüsünde zihninizde bir alan açıyor, anılarınızı yeniden kurgulayıp yeniden yaşayarak canlılığınızı muhafaza ediyorsunuz. Ya biz?
İlahi takdir gereği eceli gelip ahirete intikal eden anne-babanızın, eşinizin, çoluk-çocuğunuzun, yakın akrabalarınızın son anlarında yanında olamıyor, cenaze namazını kılamıyor, mezarda kabrinin üzerine bir avuç toprak atamıyorsunuz. Üzüntünüzü bile yaşayamıyorsunuz. Ya biz?
İnsan dostlarıyla insandır. Dostluklar kolay kazanılmaz, kolay da harcanmamalı. Onun içindir ki insan dostlarının üzüntülü günlerinde de sevinçli günlerinde de yanında olur. Evet, siz içeride ne doğum ne nişan ne düğün sevinçli günlerinin hiçbirinde dostlarınızın yanında değilsiniz. Ya biz?
Sözün özü özlemekle ve hasretle geçiyor ömrünüz. Ya bizim?
Sizler korku ve cehaletin hakim olduğu bir iklimde kötü insanların yönettikleri ve adını “kötülük rejimi” diye koyabileceğimiz bir sistem altında “cinnet siyaseti” uygulayan, yalanın ağızlarına yuva yaptığı hırsızların, katillerin, zalimlerin mağdur ettiği masum insanlarsınız. Bunda hiç şüphe yok. Ya biz?
Bediüzzaman’ın “Harbi umumiyi gören ihtiyardır” sözünden mülhem 15 Temmuz’u ve onun ardından iltisak namı altında uydurulan kanunsuz suçlarla “şiddet rejimi” hatta “terör devleti” haline gelen devletin zulmüne maruz kalan insanlar için demiştim ki: “15 Temmuz’u gören ihtiyardır.” Sizler bunun müşahhas misallerisiniz. Bir ömre bir kaç hayat sığdırdınız yaşadığınız tecrübelerle. Ya biz?
Daha dün denebilecek kısa bir zaman diliminde yediğiniz içtiğiniz ayrı gitmeyen, candan ciğerden arkadaşım, kardeşim, halam, teyzem, amcam, dayım, yeğenim hatta anam-babam dediğiniz kişilerden çok büyük darbeler aldınız. Bir hırsızın söylemlerine inanarak ciğerini bildiğini insanları sattılar. Zulüm ateşine odun taşıdılar. Ve bütün bunlar sizin eleminize elem, kederinizi keder, acınıza acı, ıstırabınıza ıstırab kattı. Peki ya biz?
Öyle zamanlar oldu ki belki de hayatın anlamını yitirdiniz içeride. Mahiyetini anlatmakta zorlanacağınız boşluklar yaşadınız içinizde. Sürekli “neden, niçin” soruları sordunuz ve hiçbirisine tatmin ve ikna edici cevaplar bulamadınız. Hatta bu sorgulamalar öyle bir noktaya ulaştı ki inandığınız tüm kutsal değerleri sorgular hale geldiniz. Kendiniz kendinize yetmez oldunuz. Halbuki bugüne kadar hep yetiyordunuz. Binbir tane derdi, musibeti, acıyı, ıstırabı eş zamanlı olarak göğüslüyor ve hepsinin altından bir şekilde kalkıyordunuz. Peki, ya biz?
Aklımda kaldığı kadarıyla “Zaman hapishanede tüketilmek için vardır, özgürlüğün var olduğu yerlerde ise yaşamak için.” der 27 yıldır zulmen içeride tutulan İlhan Sami Çomak. Buradan mülhem evet sizler içeride zamanı tüketiyorsunuz ama ya biz? Bizleri dışarıda zamanı yaşıyor muyuz sanıyorsunuz? Hayır, inanın bana biz de onu tüketiyoruz hem de hiç yaşamadan tıpkı sizler gibi.
Hasılı, gerçek anlamını yitirdi. Hakikat konumunu kaybetti. Adalet gözündeki bağı açtı, cübbesine düğme dikti ve boynuna taşma bağlayıp muktedirlerin eline teslim etti ve size de bize de çekmek düştü. Siz, biz ayırımını lafın gelişi söyledim. Baştan bu yana dile getirdiğim gerçekler aslında bu ayırımı gereksiz kılıyor. Öyleyse doğru cümle yıllar önce yayınlanan bir kitabıma vermiş olduğum isim de olduğu gibi “Bize de çekmek düştü.”
Fakat ümidimizi yitirmemeli. Kalbimizin bir tarafında asla ama asla dinmeyen bir acı olsa da yarınlara ve tabii ki bugünlere ümitle bakmaya devam etmeli. Çaresizlik ve tükenmişlik sendromuna yakalanmamaya bakmalı.
İnancımı seslendireyim; bugünler de geçecek. Çok derin izler bırakacak ruhumuzda, kalbimizde, bedenimizde ama geçecek. Mezara kadar bizi takip edecek maddi ve manevi problemleri miras olarak bırakacak ama geçecek.
Bununla beraber hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Belki daha iyi belki daha kötü olacak. Bunu belirleyecek olan da sizin, bizim, hepimizin iyi ile kötü, doğru ile yanlış, güzel ile çirkin arasında yapacağımız tercih olacak. Bu tercihten sonra göstereceğimiz azmimiz, cehdimiz, gayretimiz bizi başarıya, mutluluğa ve huzura taşıyacak.
Şöyle demek geliyor içimden: yolunuz açık olsun. Gönlünüz aşk, şevk ve heyecanla dolsun. Ayağınıza taş değmesin ve girdiğiniz bu uzun yolculukta Hızır yoldaşınız olsun.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***