HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY
Ülkenin bulunduğu ortamı, “kriz” kelimesinin dışında bir tabirle ifade edebilme imkanının kalmadığını artık sadece muhalefet ve sıradan insanlar dillendirmiyor. Gelinen noktada yaşananları, iktidar adına konuşanlar da kriz kelimesi ile tanımlamaya başlar oldu.
Şimdi sıra neye geldi biliyor musunuz?
Krizi önlemeye yönelik tedbirlerin alınacağını sanıyorsanız bu iktidara karşı fazla iyi niyetlisiniz demektir. Yapacakları şey gelinen noktadan nasıl yararlanacaklarının hesabına girişmek olacağını unutmayın.
Beştepe’nin tepesinde oturan isim, refahtan, milli gelirin yükselmesinden söz etmeyi bırakalı aylar oldu. Önce gelişmeleri “Ekonomide Kurtuluş Savaşı veriliyor” sözleri ile dile getirdi. Bazıları bunu mücadelenin büyüklüğünü anlatmak için söylediğini sandılar.
Yeterince ikna edici olmadığı için sözün sahibi, bir adım daha öteye gidip daha net söyleme gereği duydu. Bakara Suresinden alıntı yapıp, “Muhakkak ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle deneriz. Sabredenleri müjdele” dedi.
https://www.youtube.com/watch?v=jkV3rCWerAU
Kimse kalkıp da, “Cumhurbaşkanı bu konuşmayı İslam ülkeleri Parlamento Konferansında yaptı. İslam ülkelerinin genel durumunu ifade etmek için söyledi” demesin.
Şunu unutmayın. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dünyanın neresinde ve kime karşı konuşuyorsa konuşsun, sözlerinin tek muhatabı vardır. O da iç kamuoyu.
Gelinen noktayı ve Erdoğan’ın özel dönem hukukçusu Prof. İzzet Özgenç, “OHAL ilanı” yapılabileceğini gündeme getirerek anlattı. OHAL ilan edildiğinde hükümetin neler yapabileceğine ilişkin, Olağanüstü Hal Kanununun “Ağır Ekonomik Bunalım Hallerinde Yükümlülükler ve Alınacak Tedbirler” başlıklı bölümünü de görsel olarak paylaştı.
TR724.com yazarı M. Nedim Hazar “Kıyamete hazır mısızın?” başlıklı yazısında Prof. İzzet Özgenç’in bu dönemin Prof. Dr. Sıddık Sami Onar’ı olduğunu gayet açık anlatıyor. Hazar’ın bu yazısını mutlaka okumalısınız.
Özgenç, daha sonra yaptığı açıklamanın “hükümete OHAL ilanı yap” çağrısı şeklinde yorumlanması üzerine kendince düzeltme yoluna gidip özür mahiyetinde ifadeler kullandı. Yalnız özrü kamuoyundan falan dilediği yok.
“Milletimden özür dilerim” derken, söyleyiş tarzından aslında özür dilediği yüksek tepede oturanlar olduğu anlaşılıyor.
ASLINDA YAŞANILANLAR ZİHZİYET KRİZİ KAYNAKLI
Bunu aklınıza not edin. Ülkenin kaderini elinde bulunduranlar, her adımda kendilerinin ve çevresindekilerin nasıl kazanacaklarının hesabını yapıyorlar. Bugün ülke sürüklendiği ekonomik kriz içinde çırpınırken, birileri bu durumdan nasıl yararlanacaklarının peşindeler.
Beştepe tarafından “Ekonomik Kurtuluş Savaşı” ifadesi boşuna kullanılmış değildi. Kurtuluş Savaşı’nda toplumun sırtına binen yükler vardı. Tekalif-i Milliye’nin ne olduğunu orta okul düzeyinde eğitim görmüş olanlar hatırlar.
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Sakarya Meydan Savaşı öncesinde ordunun temel ihtiyaçlarını karşılamak üzere halka bazı sorumluluklar yükledi. Zaten “Tekalif-i Milliye” kelimesinin karşılığı da “ulusal sorumluluklar” anlamına geliyor.
Tekalif-i Milliye gereğince halk elindeki buğdaydan şekere, gazdan samana, giyecekten yakacağa, hayvandan silaha kadar hemen her şeyin bir kısmını devlete verecekti.
Erdoğan’ın Kurtuluş Savaşı ve özel hukukçusu Özgenç’in de “OHAL ilanı” hatırlatması boş yere değil. Özgenç’in geri adım atması belki zamanından önce gündeme getirilmesinin sakıncası görüldüğünden olabilir.
Bu tür çıkışlarla önce zihinler hazırlanıyor. Vakti geldiğinde gereğini yerine getirmek zor değil.
Bu krizin faturasının halkın her kesiminin sırtına yükleneceğini sanıyorsanız yine yanılıyorsunuz demektir.
Krizin bizim gibi toplumları nasıl etkileyeceğini bu grafik sanırım gayet iyi görselleştiriyor.
Elinizde biraz birikiminiz varsa ve bunu sistem içerisinde tutuyorsanız bunun akıbeti, bir kişinin bir gece yayınlayacağı kararnameye bağlı.
ENFLASYONLA YÜK HALKIN SIRTINA BİNDİRİLİYOR
Zaten tesadüfen değil, bilerek hazırlanan enflasyon artışı ile dar gelirliden varlıklı kesime insafsızca bir gelir transferi yapılıyor. Ülke olarak en iyi deneyimlediğimiz şeyin enflasyonun, fakiri ezen politikanın diğer adı olduğunun altını çizmek istiyorum.
Hükümet, geçmişte yaptığı harcamaları ve geçmişten gelen borçları enflasyonla yani bir tür dolaylı vergi şekliyle ile dar gelirlilerin sırtına yüklemeye çoktan başladı.
Gelinen borç sarmalında ceberut sistemlerin yaptığı hep aynı olur. Borç ödeyebilmek için daha fazla borçlanma yapılır. Bu borç yükü, dar gelirlinin elindeki paranın değeri düşürülerek enflasyonla azaltılır.
Böylece enflasyonla yerli para cinsinden kamunun borcu reel anlamda düşürülmüş olur. Buna da ekonomi dilinde “enflasyon vergisi” denilir.
Yapılan her şey, halkın sırtına yüklenmekten ibaret.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***