Söylenti odur ki yakın zamana kadar Ankara’nın derin koridorlarında birileri kendi aralarında ‘Daha 3 yıllık devletiz. Bazı şeylerin oturması zaman alır’ dermiş. Ankara’yı iyi bilenler söyler ki, 2018’de geçilen ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ sonrası (modern deyişle) bu söylemler artmaya başlamış. Büyük ihtimalle Erdoğan ‘Başkan’ olunca sistem de yavaş yavaş değişecek diye düşünmüş olmalılar. E Erdoğan ‘Padişahımız Efendimiz’ pozlarına bürününce, diğerleri de geri kalır mı? Herkes mevkisine ve meşrebine göre kendine bir ‘makam’ uydurmuşa benziyor. (İnanmayan Ankara’daki sağlam tanıdıklarına sorabilir.)
Yeni düzenin öne çıkan ya da çıkartılan makamlarından biri de tabii ki Diyanet İşleri Başkanlığı olacaktı ve oldu da. Nereden çıkartıyorum bunları? Arz edeyim efendim.
ERDOĞAN’IN YANINDA ŞEYHÜLİSLAM EDASIYLA GEZİMİYOR MU ERBAŞ?
Diyanet İşleri Başkanı makamı protokolde sıra birden atladı mı atladı? Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi öncesi protokolde 52. sırada yer alan Diyanet İşleri Başkanı, 30 Ağustos törenlerinde 14. sıraya alındı mı alındı? E Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Erdoğan’ın yanında ‘Şeyhülislam’ edasıyla gezmiyor mu? Kesinlikle evet! Diyanet İşleri Başkanlığı ve dahi bir adım daha ileri gideyim Şeyhülislamlık makamı bu memlekette yüzlerce yıldır hep tartışıldı. Amma velakin Ali Erbaş kadar partiye, iktidare angaje isim oldu mu derseniz ben ‘olmadı’ diye cevap veririm.
Zembilli Ali Efendi’yi yetiştiren de bu topraklardı, Mustafa Sabri Efendi’yi yetiştiren de bu topraklar oldu. Eğri oturup doğru konuşalım Rıfat Börekçi de bu topraklardan çıktı, evet Ali Erbaş da. Peki kim Ali Erbaş, nasıl Diyanet İşleri Başkanı oldu ve neden ‘Şeyhülislamlık ataması bekler gibi’ davranıyor, bakalım mı biraz?
Ali Erbaş 1951 Ordu doğumlu. Sakarya’da İmam-Hatip Lisesi’ni bitiren Erbaş, 1984’de Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Mezuniyetin ardından İstanbul’da çeşitli camilerde din görevlisi olarak çalışan Erbaş, Marmara Üniversitesi’nde doktorasını tamamladı.
TAM 9 KASIM’DA ATATÜRK DÜŞMANI BİLİNEN MISIROĞLU’NU ZİYARET ETTİ
Erbaş, doktoranın ardından 1993’te Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dinler Tarihi Anabilim Dalı’na Yardımcı Doçent olarak atandı. 1996’da Strasbourg Beşerî Bilimler Üniversitesinde misafir öğretim üyesi olarak araştırmalar yaptı. Bir yıl sonra Türkiye’ye dönen Erbaş, 1998’de doçent, Ocak 2004’de profesör oldu. Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekan Yardımcılığı, yapan Erbaş, aynı üniversitede Senato Üyesi ve yönetim kurulu üyeliği yaptı.
2011’de Diyanet İşleri Başkanlığı Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğüne atanan Erbaş, 2017 Haziran’da Yalova Üniversitesi Rektörü oldu. Erbaş’ın hızlı yükselişi durmadı ve Mehmet Görmez’in istifası üzerine Eylül 2017’de Diyanet İşleri Başkanı oldu. Kariyeri aşağı yukarı böyle. Gelelim şimdi serencamına.
Diyanet İşleri Başkanı olduktan sonra her konuşması her hamlesi olay olan Erbaş, kimilerine göre ‘kasıtlı’ olarak sahaya sürülmüştü ve ‘nabız yokluyordu.’ Mesela 2018’de tam da 9 Kasım 2018’de Erbaş, ‘Fesli Deli Kadir’ lakaplı Atatürk düşmanlığı ile tanınan yazar Kadir Mısıroğlu’nu ziyaret ediyordu. Yetmiyor, ziyaret 10 Kasım günü yani Atatürk’ün ölüm yıl dönümünde Anadolu Ajansı aracılığı ile servis ediliyordu. ‘Bu hamle’ normal olarak tepkiyle karşılanıyor ve günlerce konuşuluyordu. Erbaş’ın tepkilere cevabı da ilginçti, ‘Hasta bir yazarımızı ziyaret ettik ne var bunda?’ Durun daha bitmedi. Kadir Mısıroğlu ziyaretle ilgili soruya, ‘Ben bu ülkede sevilmeyen adamdım. Şeyhülislam’ın beni ziyaret etmesi çok sevindirdi’ mealinde bir açıklama yapıyordu.
PANDEMİ GÜNLERİNDE AYASOFYA’DA VİP CUMA NAMAZI KILDIRDI
Atanamayan Şeyhülislam Erbaş Efendi, ikinci büyük tartışmaya 2020’de başlattı. Pandemi sebebiyle camilerde kısıtlamaya gidilmesi tartışmaları sürerken Erbaş’ın emriyle Ayasofya’da VİP namaz kılındı. Cuma o gün sadece davetlilere farz sayıldı. Erbaş seçkin davetlilere cuma kıldıran Diyanet İşleri Başkanı olarak tarihe geçti. Normal olarak bu hamle de büyük tartışmalara neden oldu.
Gücünü Saray’dan alan Erbaş, 24 Temmuz 2020’de Ayasofya’da bir kez daha ortaya çıktı. Ayasofya’da kılınan ilk Cuma namazında elinde kılıçla minbere çıkan Erbaş, hutbede yine döktürecekti. Atatürk’ün imzası ile Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesine ilişkin kararla ilgili konuşan Erbaş, ‘’Fatih Sultan Mehmet Han burayı kıyamete kadar cami olarak kalması için vakfetmiştir. Vakfedileni çiğneyen lanete uğrar’’ deyiverdi. Bir kez daha tepkilerin odağındaki isimdi Erbaş ve sözlerine ‘’Kılıçla hutbe okumak bizim tarihimizde ve geleneğimizde var olan, yaygın bir uygulamadır” açıklaması yapmakla yetindi. Çok net olarak belliydi. Erbaş, toplumun hassas noktalarına dokunuyordu.
Peki tepkilere rağmen durdu mu Erbaş? Durmak ne kelime gaza daha da bastı deyim yerindeyse. 4-6 yaş grubuna yönelik Kur’an kurslarının denetimi bakanlıktan alınarak Diyanet’e verildi. Erbaş, üniversite kampüsleri, yurt, hastane ve cezaevlerinde de kurs açacaklarını duyurdu. Ardından 4-6 yaş grubu çocuklara yönelik Kur’an kurslarının ‘zorunlu eğitimden sayılması’ için çalışma başlatıldığını açıkladı.
Kemalistler ve laiklerin bam tellerine basan Erbaş’ın hedefinde bu kez LGBTİ bireyler vardı. 24 Haziran 2020’de ‘’Eşcinsellik hastalığı beraberinde getiriyor, nesli çürütüyor’’ dedi. Halk tepki gösterdikçe Erbaş, çıkışlarının dozunu artırıyordu. Mart 2021’de İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasını desteklediklerini açıkladı. Şeyhülislam karşı çıkar da hükümet durur mu? İstanbul Sözleşmesi çöpe atıldı bir hamlede.
DİYANET’İN GÜNDEMİ HIRSIZLIK, KUL HAKKI DEĞİL BALDIZ HELAL Mİ HARAM MI?
Memlekette hırsızlık, arsızlık, adam kayırma, kul hakkı gibi ‘inanç ve itikatla’ ilgili sorun yokmuş gibi ‘magazinsel’ açıklamalar yapmaya devam etti Erbaş’ın Diyanet’i. Bir gün “Yengeç, ıstakoz, karides, kalamar, midye, kurbağa yemek helal değildir” fetvası yayınladı diğer gün ‘Baldıza yan bakmak haram değildir’ mealinde fetva buyurdu.
Şeyhülislamlık rolü verilmişti Ali Erbaş’a bir kere. 1 Eylül 2021’deki Adli Yıl Açılış’ında da kürsüye çıkartıldı Erbaş. New York’taki Türk Evi’ni de açtı dualarla. Yine Eylül ayıydı. Bir cuma hutbesinde zam yapan esnafa da kızdı Erbaş. Öyle ya zamlar esnafın günahıydı. ‘Bir mümin, fahiş fiyatlarla insanları mağdur etmez. Alışverişte fiyatları kızıştırmaz, başkasının pazarlığını bozmaz’’ diye haykırıyordu cemaatin yüzüne yüzüne.
Hadi biraz da geçmişine bakalım Erbaş’ın da, zihnimiz açılsın biraz. Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde dekanken en yakın arkadaşı kimdi dersiniz? Adil Öksüz. Hani şu 15 Temmuz’u organize ettiği iddia edilen Adil Öksüz var ya işte o. Hani 15 Temmuz gecesi yakalanıp yakalanıp bırakılan, ne hikmetse bir daha bulunamayan Adil Öksüz. Erbaş dekanken Öksüz de aynı fakültede öğretim üyesi…
CEMAAT ETKİNLİKLERİNE NEDEN KATILDIN DEĞİL BU NE PERHİZ… DİYORUM
Erbaş Hocamız şimdi ‘terörist yapı’ diye kırıma uğratılan Gülen cemaatiyle o kadar içli dışlı ki aklınız durur. Erbaş, Kültürlerarası Diyalog Platformu’nda yönetim kurulu üyeliği yapmış uzun süre. Hatta “dinlerarası diyalog” çalışmalarına da katılmış zat-ı muhterem. Uzmanlık alanı ‘Hristiyanlık’. Zaten 12 kitap yazmış, 5 tanesi Hristiyanlık üzerine. ‘Neden katıldın değil bu ne perhiz…’ diyorum.
Devam ediyoruz. Kimse Yok mu Derneği’nin gönüllülerinden biri. 2009’da bir etkinlikte cemaat mensuplarından “gönül erleri’ diye bahsediyor. Hatta tam olarak şöyle diyor, ‘’Bu gönül erleri dünyaya örnek bir topluluk. Mazlumlar zalimlerden kurtulmak için böyle erlerini yanında bulmuşlar, o şekilde İslam’la şereflenmişler, İslam’a sarılmışlar. Bu iş geçmişte böyle oldu, şimdi de böyle olacak. Bu işin çözümünde küçüğünden büyüğüne katkısı olan herkesten Allah razı olsun. Bu hizmetin büyüyerek ilelebet bu sürmesini diliyorum.” Cezbeye gelip ‘Alllah-ü ekber’ diye bağırmayın. Daha bitmedi çünkü. Diyanet İşleri Başkanımız aynı zamanda Abant Toplantıları’nın da baş müdavimlerinden. Arşivler beni yanıltmadıysa Erbaş tam 4 kez katılmış bu toplantılara çeşitli zamanlarda.
Sonra ne mi oluyor? Son 8-10 yılda ne oluyorsa o oluyor. Mehmet Görmez’in bile yeni rejime uygun olmadığı düşünülmüş olacak ki yerine Reis’in şeyhülislamı olmaya daha ‘teşne’ bir hoca olarak Erbaş getiriliyor. Bu arada tam bu satırları yazarken Ali Erbaş’ın ‘Korkumuzdan yeni makam arabası alamıyoruz’ sözlerini okudum. Al ‘hocam’ al, İslamcılık dininin temsilcisine yakışır?
Divanı-ı Hikmet’le bitireyim:
Ahir zaman şeyhlerinin işi hep riyâ,
Mahşer günü riyaları olacak tanık,
Şeyhim diye bunca riya, bunca hevâ,
Allah için zerre sevap ettiği yok.
“İşanım” diye türlü yemek derip yerler,
Dünya malın alıp varsa, sevinip alırlar,
İyileri göze iliştirmez, ben-ben derler,
Vallah-billah, ben-benlikten geçtiği yok
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***