YORUM | Av. MUSTAFA YAŞAR DEMİRCİOĞLU
Cadı kazanları kuruluyor, odunlar yerleştirilip, kıvılcımlar aleve dönüyor. Ateşin etrafında çığlık çığlığa bekleşen kalabalık, tıpkı yüzyıllar öncesindeki gibi, masum insanları bir fanatizm uğruna, haksızlık ve adaletsizlik pençesinde kurban edip yakmaya hazırlanıyor.
Belki bir umut, belki bir kurtuluş, belki başka bir alemde, belki başka bir dünyada yepyeni bir hayat vardır. Kendileri için olmasa bile belki çocukları için. “Başını alıp gitmek”… Yakılmak üzere bağlandıkları çarmıhtan, o çarmıhın altındaki odunlar ateşe verilmeden bağlarını kopartıp, zincirleri koparıp çekip gitmek. O çarmıhın çevresinde halka olmuş çığlıklar atan bağnazlar güruhunun hevesini kursağında bırakıp çekip gitmek… Acılar ve yalnızlıklar içinde bir başka diyara, yobazların elinin yetişemeyeceği herhangi bir yere alıp başını gitmek. Kendi ülkenin değil, bir yaban elin yalnızı olmayı göze alarak çekip gitmek… Ve kendi yurdunun her gün biraz daha “gidemeyenlerin ülkesi”ne dönüşmesini uzaktan acılar içinde seyretmek…
Yıllar önce Gülay Göktürk böyle tarif ediyordu Anadolu coğrafyasını: Gidemeyenlerin Ülkesi. Sabahattin Ali’den başlayıp geçen senelerde göç yolculuğunda hayatlarını kaybeden Uğur ve Abdürrezzak çifti ve çocukları Halil Münir ve Abdülkadir Enes’e, Fahrettin ve Aslı Doğan çifti ile birkaç gün önce hayatlarını Ege’nin soğuk sularında kaybeden Savcı İbrahim Gündüz ve eşi Nurdan Gündüz’e kadar, vatanlarında nefes almalarına imkan verilmeyen ve çıktıkları umut yolculuğunda hayatlarını kaybedenlerin ülkesi bu ülke.
Öz yurdunda garip, öz yurdunda parya olmuş yüzbinlerce masum insan, hayatlarındaki en değerli varlıklarını, çocuklarını, eşlerini sonu bilinmez bir ölüm yolculuğuna çıkarmaya karar verip, tüm dünyalıklarını bir sırt çantasına sığdırdıklarında bin bir zorlu yolculuktan geçip, askeri yasak bölgeleri aşıp kendilerini Meriç’in veya Ege’nin azgın suları ile karşı karşıya buluyorlar.
Umutları öyle ki karşı kıyıda özgürlük, karşı kıyıda adalet karşı kıyıda hakkaniyet var. Önlerinde kat edecekleri azgın suların ötesinde yepyeni bir hayat var. Başlarını alıp, çekip gitmek istiyorlar. Başka bir ülkede göçmen olmayı, kendi ülkelerinde “zenci” sayılmaktan daha kolay hazmedebileceklerini düşünüyorlar belki… Böyle aşağılanarak yaşamaktan, bu kadar hiçe sayılmaktan, her dakika “burunları sürtülerek” hizaya sokulmaktan kurtulmaktan başka bir şey düşünemiyorlar. Kapana kısılmışlar…Terkedilmiş ve ihanete uğramış… Bütün güçlülüklerine rağmen ne kadar zayıf…
Son kez vatanlarına hasretle bakıp, kimisi vatan toprağını son kez öpüp koklayıp, bir parça vatan toprağını avucunun içine saklayıp can yelekleri olmayan botlara atlıyorlar. Ah Ege ah Meriç. Ne kadar da zalimsin, gece karanlığında son sürat hareket eden teknelerde, elinden biricik yavrusunu suya düşüren annelerden haber ver. Bir dalga ile karşı karşıya kalıp alabora olan tekneden soğuk sulara gömülen bebeklerden, çocuklardan, kadın ve erkeklerden haber ver.
Öyle insanlık dramları öyle acı hikayeler yaşanıyor ki bu birkaç saat içinde, adeta kıyamet sahnesi gibi, çocukları bir anda yaşlandıracak, simsiyah saçlı insanların saçlarını birkaç dakikada ağartacak hüzünler, imtihanlar saklıyor bağrında.
Sağ popülizmin entrikaları ve aşağılık siyasilerin kışkırtmaları ile birbirine düşman edilmiş halklar yaşıyor Ege’nin iki yakasında. Ama ilk karşılaşmalarındaki o benzerlik, o samimiyet, o kardeşlik, o aynı tarih ve coğrafyanın insanı olmanın verdiği yakınlık. Zulümden, haksızlıktan, hüzünden kaçtığınızı anladıklarında geçmişte aynı kaderi yaşamış olmanın tecrübesi ile size gösterdikleri o içtenlik ve samimiyet.
Eğer şanslı iseniz, haydutlara yakalanmadan Atina veya Selanik’e ulaşabiliyorsunuz. Şanssız olanları ise asıl şimdi insanlık onur ve haysiyetine yakışmayan, ölümü bile aratacak saatler bekliyor. Eğer haydutlara yakalanmışsanız, taciz, gasp, şiddet, dayak ve bin bir türlü eziyetle birlikte Türk güvenlik kuvvetlerine teslim yolunda karanlık bir süreç bekliyor.
Son birkaç yıldır hükümetler arasında varılan mutabakat gereği, Türk ve Yunan güvenlik kuvvetleri ve bürokratlar arasında büyük bir dayanışma yaşanıyor. Ege’nin, Trakya’nın karşı kıyısına geçebilmiş zulüm ve haksızlıktan kaçan insanlar, bu sefer de Türk güvenlik kuvvetleri ile işbirliği içinde çalışan Yunan derin devletinin ve Avrupa Sınır Güvenlik Kuvvetleri Frontex’in mafyadan bozma haydutları ile karşı karşıya buluyorlar kendilerini. Frontex ve Yunan güvenlik kuvvetleri tarafından yakalanan Türk göçmenler, türlü eziyet, cebir, gasp ve kötü muamele görüp Türkiye’ye, sınırdışı edilerek Türk güvenlik kuvvetlerine teslim ediliyor.
20 TEMMUZ 2021 TARİHLİ AİHM KARARI
Sivil ölüme mahkum edilmiş, evlerine ekmek götürmelerine bile izin verilmeyen, zulüm ve haksızlıktan kaçan bu insanlar, mutlak surette işkenceye, kötü muameleye ve hapis cezalarına maruz kalacakları bir ülkeye iade edilmeleri durumunda nasıl bir hukuki mücadele başlatılabilir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yakın bir zamanda Bulgaristan güvenlik kuvvetleri tarafından, Türkiye’de zulüm ve haksızlıktan kaçtığını beyan etmesine rağmen Türk güvenlik kuvvetlerine teslim edilen Gülen Hareketi mensubu bir gazeteci hakkında tazminata hükmetti. Üstelik tazminat kararının dayandığı gerekçeler, Türkiye açısından düşünüldüğünde bir ülkenin ne derece bir çilehaneye ve mezaristana dönüştüğünün uluslararası kurumlar önünde tescillenmesi açısından da büyük bir önem taşıyor.
14 Ekim 2016 tarihinde bir tır dorsesinde Türkiye’den kaçmaya çalışırken Bulgar güvenlik makamları tarafından yakalanan ve Türkiye’de kötü muamele ve zulümden kaçtığını beyan etmesine rağmen herhangi bir mahkeme huzuruna çıkarılmaksızın ve ileri sürdüğü iddiaların doğruluğu araştırılmaksızın 24 saat içinde Türkiye’ye pushback (geri itme) edilen bir Türk gazeteci hakkında vermiş olduğu kararda AİHM, sözleşmenin 3. maddesinde güvence altına alınan işkence ve kötü muamele yasağının hem de 13. maddesinde güvence altına alınan etkili bir başvuru hakkının tanınması hakkının ihlal edildiğine hükmederek başvurucu lehine 15 bin Euro tazminat ödenmesine karar verdi.
AİHM, Türkiye’ye iade edildiği takdirde kötü muamele riski ile karşı karşıya bulunan başvurucunun kendisine avukat ve tercüman kolaylığı sağlanmaması ve ayrıca yürütülen hukuki prosedürlerle ilgili yeterli zaman tanınmaması nedeniyle sözleşme ile güvence altına alınan temel haklarının ihlal edildiğine de karar verdi.
AİHM, Bulgar makamlarının, başvuranın Türkiye’ye iade edilmesi halinde sözleşmenin 3. maddesinde güvence altına alınan işkence ve kötü muamele yasağına aykırı muameleye tabi tutulacağına dair ileri sürdüğü iddiaların yeterince incelenmediği hususuna vurgu yaptı. Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserinin yorumları da dahil olmak üzere uluslararası gözlemciler tarafından yayınlanan basın açıklamaları ve görüşler çerçevesinde gazetecileri hedef alanlar da dahil olmak üzere Türkiye’de keyfi şiddet kullanımını ve hapis cezaları rapor edilmesine rağmen Türkiye’den kaçan kişinin kişisel/somut durumu incelenmeksizin 24 saat gibi çok kısa bir süre içerisinde Türkiye’ye geri itilmesi ve Türk güvenlik makamlarına teslim edilmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 3. ve 13. maddelerine aykırılık teşkil edeceğine hükmetti.
Sonuç olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 20 Temmuz 2021 tarihli kararında, başvurucunun Sözleşme’nin 3. maddesi ve dolayısıyla uluslararası koruma başvurusu açısından karşı karşıya olduğu riskler önceden incelenmeden, kaçtığı menşe ülkesi olan Türkiye’ye geri gönderilmesi neticesinde Türkiye’ye iade edilmesi durumunda karşılaşacağı kötü muameleye ilişkin korkularını dile getirmesine rağmen, Bulgar makamlarının başvuranın uluslararası koruma başvurusunu incelememiş olması nedeniyle oybirliği ile kendisine 15 bin Euro manevi tazminat ödenmesine karar verdi.
Son günlerde özellikle Yunanistan merkezli olmak üzere Ege ve Meriç sınır alanlarında yoğun bir geri itme (pushback) mağduriyeti yaşanıyor. Birleşmiş Milletler ve AİHM önünde bu mağduriyetlerin rapor altına alınıp gerekli başvuru süreçlerinin başlatılması büyük önem taşıyor. Yaşanan büyük dramların en azından bundan sonra kurtuluşa yelken açacak insanların önünü açması ve uluslararası hukuka aykırı hareket eden sorumluların hesap verebilmesinin sağlanması açısından bu raporlama ve başvurular büyük önem taşıyor.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***