Mali kriz, Kasım 2020’de kapıyı çalmış ama ‘damat bakan’ın tasfiyesiyle ötelenmişti. Mart 2021’de Naci Ağbal’ın tasfiyesi ve Şahap Kavcıoğlu’nun Merkez Bankası başkanlığına getirilmesiyle mali kriz sökün etti. Ancak “faiz indirimleri”, bir süreliğine ertelendiğinden, kriz de kontrol altında seyretti. Ne var ki Eylül ayından itibaren Merkez Bankası haftalık faizleri enflasyonun altına doğru indirmeye başlayınca, mali kriz de kontrolden çıktı. Ekonominin tüm bünyesine yayılmaya ve ‘ani duş’ etkisi yaratmaya başladı. Döviz şokları birbirini izledi. Piyasa faizleri tırmanışa geçti. Enflasyon da kontrolden çıktı.
Hazine ve Maliye Bakanı Nebati’nin yanlışlarla dolu açıklamasında tek bir doğru ifade var: “Dış güçlerin saldırısı kesinlikle söz konusu değil.” Doğrudur, zira tam manasıyla ‘kendim ettim kendim buldum’ krizi bu. Ev yapımı, “yerli ve milli bir kriz.
Uluslararası mali konjonktür, bütün ülkelerin merkez bankalarını faiz artırmaya itiyor. ( Rusya ve İngiltere dâhil) Oysa Türkiye’nin seçim odaklı siyasi konjonktürü, Merkez Bankası’na faiz indirmeyi dayatıyor. Erken seçim atmosferine girildi bile. İktidarın varlık-yokluk seçimi bu. Para basıp, ucuz kredi yaratıp dağıtması lazım. Fiyakalı bir büyüme rakamı çıkartması lazım.
Bu yüzden, AKP iktidarı kamuoyunu “yeni ekonomi modeli” tartışmalarıyla oyalarken gerçekte Merkez Bankası üzerinden seçim kampanyası yürütüyor. Ekonomideki gelişmeler ise tüm yaldızlı söylemlerin üstünü kazıyor; altındaki gerçekliği tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor.
“Faizi düşürerek enflasyonu da düşüreceğiz” dediler; enflasyonu hızlandırdılar, ülkeyi hiper-enflasyona doğru götürüyorlar. Asgari ücrete yaptıkları yüzde 50’lik artışla da enflasyonun en az yüzde 50 olduğunu tescil ettiler.
“TL’yi devalüe edip cari açığı kapatacağız” dediler; ülkeye giren neredeyse tüm dövizi Merkez Bankası rezervine stokladılar. Ekim’de 3,1 milyar dolar cari fazla verdik diye sevinçten göklere uçtular. Aralık’ta Merkez Bankası2nın “piyasa müdahaleleri”yle en az 6 milyar dolar* nakit rezervi yakıp havaya savurdular.
“Dolarda kur düzeyi hedeflememiz yok” dediler; kur 13,85’i aşınca Merkez Bankası bilançosu zarar yazmaya başladı –dört kere piyasaya müdahale edip kuru 13,85’te tutmaya çalıştılar- tutamadılar, rezerv tükettikleriyle kaldılar.
“Üretim, yatırım, istihdam” dediler; yatırımlar durdu, toptan ve sanai ticaret belirsizlikten, önünü görememezlikten baltalandı. Reel üretim durağanlaştı, dağıttıkları kredileri kapan döviz almaya koştu. Borsayı, hazine tahvil faizlerini, döviz kurlarını, konut fiyatlarını coşturdular. Tümüyle spekülatif bir ekonomik ortam oluşturdular.
Sterlin 20 TL’yi, Euro 17’yi, dolar 15’i geçti. Bu feci gidişe rağmen 16 Aralık’ta faizi 1 puan daha düşürdüler. 100 milyar TL’lik “faiz maliyetini” düşüreceğiz derken ekonominin sırtına 5 trilyon TL’lik “kur maliyeti” bindirdiler. (Rakamlar, İ. Kahveci- Karar) Bu kez dolar 17’yi geçti, yine rezerv yakarak müdahale ettiler.
Kısacası seçim ekonomisi yapalım derken, halkın geçim ekonomisini vurdular.
“Seçmen tabanımıza ucuz kredi dağıtalım” derken halkı pahalı ekmeğe mahkûm ettiler.
Şimdi asgari ücreti 4253 TL’ye çıkartarak durumu toparlamaya çalışıyorlar. Ancak, eğer seçim Selçuk Özdağ’ın iddia ettiği gibi Erdoğan-Bahçeli görüşmesinde 19 Haziran’a tarihlenmişse, enflasyonun bu gidişi ile Haziran ayına bu asgari ücretin de pul olacağını söyleyebiliriz.
Önemli olan asgari ücretin kaç TL olduğu değil sağladığı alım gücüdür. Asgari ücret yılın başında 1883 ekmek alıyordu. “50 yılın en büyük zammının” (!) yapıldığı 4253 TL’lik asgari ücret ise 1701 ekmek satın alabiliyor. Çünkü ekmek bu arada 1,5 TL’den 2,5 TL’ye çıktı. “Zamlı asgari ücret” işçilerin cebine girdiğinde ekmek 3 TL olur ise bu asgari ücretle ancak 1417 ekmek alınabilir.
Bir devir kapanıyor. Eylül sonunda başlattıkları bu “deneme”, belki de AKP-MHP iktidarı için son bir şanstı. Bir nevi Türkiye ekonomisiyle kendi siyasi gelecekleri üzerine kumar oynadılar. Denemeleri daha şimdiden iflas etti. Bu iflasın ekenomik-sosyal maliyetini bugün için emekçi ve sömürülen milyonlar ödüyor.
Nebati’nin temsil ettiği yandaş sermaye ise bu işten epeyce karlı çıktı. Ama bu iflasın kısa süre içinde toplumsal bir muhalefet dalgası, bir dip dalgası olarak AKP-MHP iktidarının karşısına çıkacağını da öngörebiliriz.
*Merkez Bankası resmi rakamları 15 gün sonra açıklayacak ancak uzmanların tahminlerine göre, Aralık ayındaki 5 müdahalede sırasıyla 650, 400, 500 milyon, 2,5 milyar ve 2 milyar dolar rezerv satıldı. (Bloomberg-Bir Gün)
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***