YORUM | BÜLENT KORUCU
AKP İktidarının taşıyıcı kolonu hep orta ve alt gelir grupları; sosyolojik olarak da daha dindar ve muhafazakar kitle. Söz konusu kitle cüzdanla ideoloji arasında sıkışmış kalmış durumda. Erdoğan oradaki çözülmeyi durdurma ve geri kazanma adına hem cüzdana hem ideolojiye yükleniyor. Asgari ücreti beklenenin üzerinde artırdı, emekli maaşlarına da benzer oranda zam yapacak. Öte yandan nutuklarındaki din sosunu gittikçe artırıyor. Ekonomik gerekçelere dayandıramadığı, izah edemediği için faizle ilgili ısrarı ve döviz şoklarını nasla/dini buyruklarla açıklamaya çalışıyor.
Erdoğan’ın din kadar iyi kullandığı diğer unsur milliyetçilik. Sebep olduğu krizi bir kurtuluş savaşına benzetmesi boşuna değil. Kamuoyuna pompaladıkları son tez şu: Erdoğan isteseydi faizi düşürmez ve döviz şoku yaşatmazdı. Ama vuruşmayı seçti, uluslararası tefecilik sistemine savaş açtı. Bu söylemin amacı, halkı gerçekten bir kurtuluş savaşı psikolojisine sokmak. Böylece insanlar kan kussa “kızılcık şerbeti içtim” diyecek. Eleştirilerini erteleyecek. Hatta eleştirmeyi vatana ihanet gibi algılayacak, kalkışanları bastıracak. “Erdoğan bilerek yapıyor, kendi parasını ve beş müteahhidi vatandaşa tercih etti” düşüncesi bu tezi zayıflatıyor.
BU YAZIYI YOUTUBE’DA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
Asgari ücrete yapılan zam ve benzeri piyasayı görece rahatlatacak adımları atmasının sebebi, ideolojik gazın yeterli olmayacağını görmesi. Krizin boyutlarını AKP MKYK üyesi Şamil Tayyar çok net biçimde çizdi. Muhalifler ya da tarafsız uzmanların uyarılarına kulp buluyorlardı. Ancak içlerinden bir isim aynen şunları yazdı: “Yüksek kurdan daha tehlikelisi, belirsizlik. Piyasada mal ve hizmet fiyatlaması yapılamıyor. Bedelini ödediğim kış lastiklerinin siparişini iki kez iptal ettiler. Kırılan balkon camını değiştiremiyorum, 2 ay sonraya gün veriyorlar. Sosyal gerginlik derinleşiyor.”
Haftalardır ticaret erbabı ve uzmanlar bu uyarıyı yapıyordu. Tayyar tam da en büyük krizi resmetmiş. Fiyatlanma yapılamıyor çünkü krizin dalga boyunu kimse kestiremiyor. Üretici ve satıcı mecburi ödemeleri olmasa hiçbir ürünü elden çıkarmak istemiyor. Zira sattığını daha pahalıya alacak veya üretecek. Mesela ithal malzeme kullanan bir diş implant üreticisi şunu söylüyor: “Faturayı kesip müşteriye götürene kadar zarar ediyorum.” Başka bir vatandaş kış lastiği alma macerasını şöyle anlatıyor: “Siparişi verdim ama birkaç gün sonra gidebildim. 900 liralık lastik 1300’e çıkmış. ‘Sipariş vermiştim’ diyecek oldum. ‘Taktığımız andaki fiyat, bir saat sonraya bile fiyat vermiyoruz’ cevabıyla karşılaştım.”
Daha fazla zamlanmadan alalım paniği, asgari ücretin kısa sürede erimesiyle sonuçlanacak bir enflasyon patlamasına yol açacak. Vergi muafiyetini, maaşların asgari ücret miktarına teşmil etmemeleri de handikap. İşveren herkesi vergisiz alana çekmeye çabalayacak. Hali hazırda dünya ve Avrupa ortalamasının çok üstünde asgari ücretli var. Sayı daha da artacak ve elbette hoşnutsuzluk sebebi olacak. Asgari Geçim İndirimi’nin kalkması da zihinlerde bir kıymık. Verilen zammın bir kısmı zaten benimdi duygusu yaşanıyor.
Enerji fiyatlarındaki olağanüstü artışı azaltmak için Özel Tüketim Vergisi de düşürüldü. Bunlar devletin doğrudan tahsil edebildiği vergilerdi, diğerlerini toplamak her zamankinden daha zor olacak. Vergi kaybı kamu ödemelerinde sıkıntı yaşanmasına yol açacağı için para basmaya hız verilecek. O da vatandaşa yine enflasyon şeklinde dönecek. Kamu maliyesi zorlanarak verilen zamlar şimdiden erimeye başladı. Erdoğan ve adamları “Dolarla kıyaslamayın” diyerek çarpma etkisini geciktirmeye çalışıyor. Ancak vatandaş eninde sonunda peynir, ekmek, yağ fiyatındaki artışı kıyaslayacak.
Hayat pahalılığı büyüdükçe ideoloji yamaları da patlayacak. Erdoğan’ın işi her zamankinden daha zor. Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati, “Maaştan başka kaybedecek neyiniz vardı” diye fakirlerin içinde bulunduğu durumu küçümsemişti. Onlar da dönüp biraz da siz kaybedin diyecek gibi görünüyor.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***