Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, hızlı bir şekilde değer kaybeden Türk Lirası’nı savunmak için “Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat Hesabı” adlı yeni bir enstrümanı tanıttı.
Yüksek enflasyon ve TL’nin değer kaybıyla mücadelede etkin bir araç olarak görülen faizlerin artırılmasına Erdoğan’ın karşı çıkması, ekonominin genel kurallarına aykırı bir tutum olarak görülüyordu.
Dolar/TL’deki yükselişe karşı atılan bu son adım da yine ekonominin genel kuralları arasında olmaktan uzak.
Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş de geliştirilen bu ürünün Türkiye’ye özgü olduğunu dile getirdi.
Londra merkezli Cribstone Strategic Macro danışmanlık şirketinin kurucusu Mike Harris, alınan bu son politika kararını “popülist” olarak değerlendiriyor.
Türkiye ekonomisinin bugüne kadarki en büyük kırılganlığının para birimindeki değer kaybı olduğuna işaret eden Harris’e göre bu adım aslında Türkiye’yi kurun hareketlerine daha çok bağımlı kılıyor.
“Hükümet, düşük faiz politikasından geri adım atması halinde ortaya çıkacak ekonomik maliyeti üstlenmemek için popülist bir teşvik hayata geçiriyor” diyen Harris, bu kararla Türkiye’de dolarizasyonun daha çok artacağı görüşünde.
Irak’ın risk priminden bile daha yüksek
Yabancı analistlere göre açıklanan bu yeni program kısa vadede kurun ateşini söndürmüş olsa da uzun vadede enflasyon ve TL üzerindeki baskı devam edecek.
Bunun bir göstergesi de kurun geri çekilmesine rağmen piyasalardaki Türkiye ekonomisine dair makroekonomik göstergelerin halen yüksek seyretmesi.
Türkiye’nin 5 yıllık CDS’leri halen zirveye yakın bir yerde.
CDS, (Credit default swap – kredi risk primi) bir ülkenin risk priminin göstergesi olarak değerlendiriliyor.
Türkiye’nin 5 yıllık CDS’leri 600 baz puan civarında seyrediyor, bu da son bir yılın zirvesine yakın bir veri.
Türkiye’nin risk primi diğer gelişmekte olan ülkelere kıyasla da hayli yüksek.
Hatta Bloomberg verilerine göre bu veri Irak’ın 5 yıllık CDS’lerinden bile daha yukarıda.
‘Hazine ve Merkez Bankası’nın aldığı bir risk var’
Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Ekonomist Doç. Dr. Hakkı Öztürk, kurun düşmesine rağmen risk priminin halen yüksek olmasını, bu yeni programla Hazine’nin ve Merkez Bankası’nın risk almış olmasına bağlıyor:
“Burada bir kur riski var. Hazine bu ödemeleri yaparken bütçeden karşılanacak. Kur riski gerçekleşirse bütçe tarafında bir zayıflama olacak. Merkez Bankası da geri ödemeleri para basarak yapacak. Bu yüzden hem Hazine’nin orta ve uzun vadede aldığı hem Merkez Bankası’nın aldığı bir risk var.”
Öztürk’e göre eğer faiz artırılarak geleneksel para politikalarıyla kur düşürülmüş olsaydı CDS’lerde de düşüş gözlenirdi.
Şirketlerin borçlanma maliyeti yükseliyor
Peki CDS’in yüksek olması ne anlama geliyor?
Öztürk’e göre yüksek CDS, Hazine’nin dolar cinsinden borçlanma maliyetinin yükselmesi demek.
Bu da özel sektörün ve şirketlerin dolar cinsinden borçlanmasının yükselmesine, daha yüksek faiz ödeyerek borçlanmalarına yol açıyor.
Bu durum dolaylı olarak hem Hazine’nin hem şirketlerin TL cinsinden borçlanma maliyetlerini de etkiliyor.
‘Dünyada bunun örneği yok’
Diğer yandan her ne kadar Türkiye’de düşük faiz politikası uygulanıyor gibi gözükse de aslında piyasa faizleri halen yüksek.
Türkiye’nin 10 yıllık tahvil faizi yüzde 23’e kadar çıkmış durumda.
Merkez Bankası ise son toplantısında faizi yüzde 15’ten yüzde 14’e indirmişti.
Merkez Bankası’nın politika faizinin düşük olması sayesinde bankalar Merkez Bankası’ndan düşük faizle borçlanabilse bile, bu durum yüksek enflasyondan ötürü vatandaşların aldığı kredi faizlerine yansımıyor.
Türkiye’nin en son vadeli mevduat hesapları özelinde aldığı benzer kararların başka ülkelerde uygulanıp uygulanmadığı sorusuna ise Öztürk, “Hayır” yanıtını veriyor.
“6-7 aydan beri bütün gelişmekte olan ülkeler deli gibi faiz artırıyor, ki onların enflasyonu bizden daha düşük” diyen Öztürk ekliyor:
“Bir ülkede yüksek enflasyon ve yüksek risk primi varken düşük faiz olmaz, imkanı yok, dünyada bunun örneği yok.”
TL üzerindeki baskı devam edecek
Erdoğan’ın bu programı açıklamasının hemen ardından Dolar/TL kurunda geri çekilme görülse de analistlere göre TL üzerindeki baskı devam edecek.
Kanada merkezli yatırım bankası TD Securities’in portfolyo stratejisinin başında bulunan Cristian Maggio’ya göre böyle bir programın başarılı olabilmesi için bir ülkenin cari fazlasının olması gerek.
Açıklanan bu programın geleneksel ekonomi ve finans doktrini kapsamında olmadığını vurgulayan Maggio, bu adımın bir nevi sabit kur rejimine benzediğini aktarıyor.
Böyle bir program da ancak Suudi Arabistan gibi yüksek cari fazlası olan ihracatçı ülkeler tarafından sürdürülebilir.
Maggio’ya göre bugüne kadar TL’nin değer kaybetmesinin üç temel nedeni var: Cari açık, yüksek enflasyon ve negatif reel faiz.
Açıklanan bu son program, bu üç soruna da çare bulmadığı için TL üzerindeki baskının bitmesi beklenemez.
‘Enflasyon her şekilde yükselir’
Ekonomist Mike Harris’e göre ise bu program başarılı da olsa başarısız da olsa enflasyon yükselmeye mahkum:
“Bu durumdaki ironi şu ki, eğer bu program işe yarar da ekonomi istikrar kazanırsa, bu düşük faizden borçlanmanın gerçekleşeceği anlamına gelir. O yüzden bu kimilerinin iddia ettiğinin aksine örtülü faiz artırımı değil, tam tersi. Popülist bir teşvik. O yüzden işe yararsa enflasyonu artıracaktır.
“İşe yaramaz ise kur değer kaybedeceği ve bütün tasarruf edenler büyük faiz ödemeleri gerçekleştireceği için enflasyon artacaktır.”
Türkiye’nin bu adımla 2001’de olduğundan daha çok dolara bağımlı hale geldiğini söyleyen Harris, enflasyonla mücadelede faiz artırmanın daha iyi olduğuna dikkati çekerek, “Parti’nin kibri ulusal çıkara üstün geldi” yorumunda bulunuyor.
KAYNAK: BBC TÜRKÇE – ÖZGE ÖZDEMİR
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***